Hayat pahalılığı arttıkça sosyal hayat da fakirleşiyor, renksizleşiyor. 1970’li yılarda (bugünkü adı Cengiz Kocal Caddesi) tahminen Garanti bankasının bulunduğu yerde Tongur Otel ve otelin altıda da yol kotundan biraz daha alçakta olan Tongurun Lokantası vardı. Lokantada o zamanlar içki servisi de yapılırdı.
Özellikle çiçek yetiştirici emekçiler, yaz mevsiminde sabah çok erken işbaşı yapar, öğlende de paydos ederlerdi. Genelde de öğlen yemeği için Tongur’da buluşulur ve muhabbet başlardı.
Yanlış hatırlamıyorsam Tongur’da emektar servis elemanının bir bacağı hafif kısa olduğu için aksak yürürdü. Meşhur öğlen rakı buluşması bir iki kişiyle başlar, ikindi üzeri şerefe kalkan kadehler on beş yirmiyi bulurdu. Sonunda da “bugün hesaplar benden” yarışı başlardı.
Bir de belediye pasajı içinde Köfteci Hulusi Baba vardı. Bir başka grupta öğlen orada buluşur, benzer muhabbet orada sürerdi.
Birkaç yer değiştiren Yalova Şehir Kulübü kapılarını öğleden sonra açar, gece çok geç vakitlere kadar açık olurdu. Orta halli emekliler çoğunlukla orada vakit geçirir, mesai bitimi kent yöneticisi bürokratlar, memurlar evlerine gitmeden kulübe uğrar, barda bir iki tek atar şakalaşırlardı. Bazan da uzun masalar kurulur, tokuşan kadehlerle vatan kurtarılırdı.
Hepsi de dünde kaldı.
Bugün bırakın öğlen yemeğinde rakıyı, bırakın “bugün hesaplar benden yarışını”, insanlar tek başına bile dışarıda öğlen, akşam yemeği için hesap yapıyor.
Memur yurttaşlarımız, olanak bulsa veya biri ikram etse bile; dışarıda içki içemiyor. Yani demem o ki günümüzde yönetim içkiyi ve içi muhabbeti olan ortamı hoş görmüyor. Ancak içki üzerinden aldığı çok ağır vergiyi de helal görüyor.
O günlerde “bugün hesaplar benden yarışı yapan dostlar” oturup birlikte bir çay içmenin hesabını yapıyor.
Eş dost buluşmaları bitti. Dışarıda ailecek bir kadeh içki ile akşam yemeği keyfi bitti.
Gelenek aline gelmiş haftada veya ayda bir arkadaş grubu buluşmaları bitti.
1968’de İstanbul Beşiktaş’ta otururduk ve sokağımızdaki tek bakkaldan alışveriş yapar, bazan da deftere yazdırırdık.
Çok iyi hatırlıyorum ekmek yirmi beş kuruştu, fiyat otuz beş kuruşa çıkınca olaylar olmuştu. Ben o zaman asgari ücretle çalışıyordum, kirada oturuyordum ve iyi kötü geçinebiliyorduk. Eş dost ziyaretlerimiz, akşam yemeği buluşmalarımız ve yine arada bir iş arkadaşları buluşup içkili akşam yemeği de oluyordu.
Tüm dünyanın bizi, yani ülkemizin geniş olanaklarını kıskandığı günümüzde ekonomik yetersizlik, kısaca yaşanan derin yoksulluk nedeniyle geniş bir halk kesimi öğün atlıyor. Yetersiz besleniyor ve utandığı, onuruna yediremediği için de bunu açıkça ifade edemiyor.
Ekonomik sıkıntının kıskaca aldığı halk, geleneksek sosyal dayanışma kültürümüzden ister istemez kopuyor, uzaklaşıyor.
Birikimli, entelektüel ve yüreği yurt sevgisiyle çarpan arkadaş grupları, akşam yemeği için buluşma yeri seçerken ön pazarlık yapıyor, şu kadar kişiyiz, şunu şunu yeriz ve içeceğimizi kendimiz getirmek isteriz diye. Duyarlı insanlarımızı buna zorlayan ülkemiz yönetim erkinin, bunu siyasi bir tercih olarak yaptığını düşünüyorum.
Neden?... Çünkü bu birikimi yurtsever grup göreceli olarak ne kadar zayıflarsa, kendi kaderci kitlelerinin o kadar güçlenip, çoğalacağını düşünüyorlar.
Ne yazık ki her gün biraz daha bu hedefte güçleniyorlar.
Ekmeği nimet kabul eden, yerde gördüğü ekmeği öpüp alnına götüren ve sonra üstüne ayakla basılmasın diye, yüksekçe bir yere bırakan kültür ve inancın sahibi bir milletin mensubuyuz.
1968 de ekmek yirmi beş kuruştan otuz beş kuruşa çıkınca tepkisini ortaya koyan da bizdik. Sadece hayat pahalılığı değil, bunun sosyal ilişkilerde yarattığı gerileme ve çürümeye de bir tepkimizin olması gerekmez mi?