GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar;
“Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor.”
“Bizim dinimiz en makul ve en tabiî bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.”
“Bazı kimseler asrî (çağdaş) olmayı kâfir olmak sanıyorlar, asıl küfür onların bu zannıdır.”
Bu ifadeler Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ e aittir. ATATÜRK’ e saldıranlar, genellikle “dini” bahane ederler ve saldırılarını hep dini gerekçelere dayandırmaya çalışırlar. Bu saldırıları yapanların ATATÜRK’ ü tanımadıkları ortadadır.
İşte küçük bir örnek:
Mustafa Kemal Paşa, 13 Ağustos 1923 günü, TBMM’ nin II. Dönem 1’inci Yasama Yılı Açış Konuşması’ nda, Kurtuluş Savaşı’ nın nasıl güçlüklerle kazanıldığını ifade edip, Meclis’ teki bütün milletvekillerini ayağa kaldırıp şehitlerin ruhlarına Fatiha okutmuştu. Bu konuşmanın bir bölümü Meclis Tutanak Dergisi’ ne göre aynen şöyledir:
“Efendiler,
Millete karşı, yüklendiğimiz ve her biri başlı başına önemli olan diğer bütün sorunları, pratik ve bilimsel kurallar içinde gerçekleştirmeye çalışmamız hepimizin görevidir.
Dış ilişkilerimiz konusunda fazla bir şey söylemeye gerek görmüyorum. Bu konudaki kararlı özelliğimiz dünyada bilinmektedir. Bütün komşularımızla ve diğer devletlerle dost bir şekilde geçinmeye ve karşılıklı saygı ve bağlılığa dayanan politikamızı sürdürmeye kararlılığımız kesindir. Ayrıca şunu da açıklığa kavuşturmak isterim ki, barış dönemine gerçek bir içtenlikle ve ciddi bir sükun isteği ile giriyoruz.
Yüce kurulunuzun dinlemek lütfunda bulunduğu bütün bu açıklamalarıma, izin verirseniz birkaç söz daha eklemek istiyorum. (Buyurun sesleri)
Efendiler, bir an için ayrıntılardan soyutlanarak, vatan dediğimiz kutsal varlığa genel olarak bakalım. Onun, yaşam için, uygarlık için erişilebilecek her şeyden yoksun bir kara toprak alandan oluşan bir biçimde bırakılmış olduğunu görürüz. Kara toprak alanın altında defineler ve üstünde soyla ve kahraman bir ulus yaşıyor. (Sürekli alkışlar) İşte biz, bütün bu uzun ve dayanılması zor mücadeleleri bu kutsal ata mirasının özgür ve bağımsız sahibi olduğumuzu ve sonsuza dek olacağımızı kanıtlamak için yapmış bulunuyoruz. Vatan ve milletin bağımsızlığı, dokunulmazlığı adına yapmış bulunuyoruz. Bundan sonraki çalışmalarımızda da amacımız aynı dokunulmazlık ile huzur ve güvenliğin sağlanması ve korunması olacaktır.
Buna dayanarak ülkemizi imar edecek, halkımızı mutlu kılacak ve yüksek bir yaşam sağlayacağız. (İnşallah sesleri) Ümidimiz, kararlı oluşumuz ve özellikle ulusumuzun ve yüce Meclisimizin göstereceği birlik ve beraberlik, ilerleme ve uygarlık yolundaki çalışmalarımızda başarı alanı olacaktır.
Sayın arkadaşlar, Açıklamalarıma son vermeden önce hepinizi büyük bir göreve davet etmek istiyorum. Geçirdiğimiz buhranlı günlerin onurlu kahramanlarını hep birlikte kutsayalım. (Alkışlar)
Onlar arasında, savaş alanlarında düşman silahları ile göğüsleri delinmiş mutlu kişiler olduğu gibi, yangınlarda, ateşlerde yakılmış talihsiz çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar da vardır.
Onlar arasında namusları saldırıya uğramış sonsuza dek ağlayacak genç kızlar da vardır.
Onlar arasında yurtlarını kaybetmiş aileler, evlatlarını gömmüş analar vardır ve yine onlar arasında savaştaki namus görevini onurla yaparak bu gün memleketlerine dönmüş gaziler vardır.
Onlardan şehitlik mertebesine erişenlerin ruhlarına Fatihalar armağan edelim.”
(Ayakta Fatiha okundu)
NOT: Konuşmanın tamamı, Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. II, C. 1, Sayfa 36’ da mevcuttur.
***
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!