GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Kısa bir süre,15 Temmuz 2016 olaylarının yıldönümünü yaşadık. Çeşitli anma toplantıları yapıldı, televizyonlarda düzenlenen açık oturumlarla olaylar enine boyuna incelenmeye çalışıldı.

Konu hakkındaki düşüncelerimi açıklamadan önce, kısa bir tespitte bulunmak isterim.

Ben Atatürk ilke ve devrimlerini samimî olarak benimsemiş sıradan emekli bir vatandaşım. Meclisi bombalamak, millî iradeyi tanımamak demektir. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” inancını yıkmaya çalışan; Türk Silâhlı Kuvvetleri’ ni küçük düşürmeye kalkan; kin ve nefret tohumları ekerek, milleti birbirine düşüren her türlü eyleme ve her türlü darbeye karşıyım.

Tabi, darbeden ve/veya darbe görünümlü terör eyleminden yararlanılmasına da…

Her türlü darbeyi, tabi özellikle askerî darbeleri asla tasvip etmiyorum!

Bırakın darbeyi, halen görevde olan Türk Silâhlı Kuvvetleri mensuplarının, herhangi bir olay karşısında siyasi görüş belirtmesini de son derece yanlış buluyorum. 29 Ekim veya 30 Ağustos gibi günlerde verilen kokteyllerde üst rütbeli subayların yanlarına gelen gazetecilerle olmadık konularda konuşmasını onaylamıyorum. Hınzırca sorulan sorulara verilen cevapların ertesi günkü gazetelerde nasıl saptırıldığını görüyoruz. Tekrarlıyorum, askerin konuşacağı yer bellidir: Millî Güvenlik Kurulu…

15/16 Temmuz 2016 gecesi, korku, dehşet ve vahşeti bir arada yaşadık.

Kelimelerle açıklayamayacağım vahşî, kalleş ve hain eylemi ilk duyduğumda, bir anda beynimden vurulmuş gibi oldum; tüm muhakeme yeteneğim sıfırlandı.

Jetlerin TBMM’ ni bombaladığını gördüğümde yaşadığım ise derin bir utançtı…

İlk utanç ve şaşkınlığım geçer geçmez, darbe yapmaya kalkanların, milleti idare edeceği TBMM’ ni ve ülkenin iç güvenliğini sağlayacak Emniyet Teşkilâtı unsurlarını bombalaması, gerçeği fark etmeme neden oldu.

15/16 Temmuz 2016 gecesinde başlayan olayları darbe olarak kabul etmiyorum. Kanaatimce yapılan, prematüre darbe girişimi görünümlü bir terör eylemidir. Türk Silâhlı Kuvvetleri’ nin içine sızmasına göz yumulmuş ve hatta desteklenmiş bir grup vatan haininin Türk Silâhlı Kuvvetleri’ ni Türk Milleti’ nin gözünde küçük düşürmek; dünyadaki itibarını sıfırlamak için yapılmış hain bir eylemdir. Yıllardır konuyu inceliyorum; kanaatime göre, bu terör eylemine kalkışanlar, yaptıkları eylemin başarılı olamayacağını kendileri de biliyorlardı… Çünkü TSK’ nın çoğunluğu zaten Atatürkçü kesimdi ve bunlara karşıydı.

Bu yapılan hain eylem, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ nin tamamını kapsayan bir askerî darbe olamaz, millete karşı bir kalkışma da olamaz. Zira kışla içinde, olayı fark eder etmez darbenin önüne geçen ve askerî birliklerin kışla dışına çıkmasını engel olanlar, Atatürkçü Türk Silâhlı Kuvvetler mensuplarıydı.

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının krizi yönetemediklerini, gerekli önlemleri zamanında alamadıklarını ve Türk Milleti’ nin gözünde itibar kaybettiklerini düşünüyorum.

Sıralı komuta kademelerinin olmayacak hayatî hatalar yaptıkları kanaatindeyim. Daha fazlasını yazmaya gönlüm elvermiyor!

Terör eylemine kalkışanları, bilerek veya bilmeyerek onları besleyip destekleyenleri nefretle kınadığım gibi, nerede ve ne yaptıklarını bilmeyen teslim olmuş, silâhsız ve savunmasız Mehmetçikleri linç etmeye kalkanları da affetmiyor; müessif olayda hayatlarını kaybedenleri  (elbette hainler hariç) saygı ve rahmetle anıyorum.

Artık geriye değil, önümüze bakmamız ve yaraları süratle sarmamız lâzım! Her türlü darbenin önünü kesecek demokratik ve hukukî atılımların yapılması/ önlemlerin alınması doğru olan değil midir?

Bunun da tek yolu vardır, şeffaf olmak!

Prof. Dr. Ata Atun’ un bir değerlendirmesi, 20 Temmuz 2024’ te turkishforum’ da yayımlandı; diyor ki:

“… Yabancı basında Türkiye ve KKTC ile ilgili haberleri karıştırırken çok ilginç bir yazıya rast geldim. Yazının orijinali Fransızca yazılmış. Yazarı da Hannibal Genseric… Hannibal’ın söz konusu yazısında 15 Temmuz darbesi ile ilgili bugüne değin duymadığımız ve Türk basınına yansımamış bilgiler var. 15 Temmuz Darbesi’ nin Amerikan Ordusu ve NATO tarafından organize edildiğini, plânlayıcılarının da CIA, MI6 ve Mossad olduğunu ve sonucunun da Türkiye’yi Anglo-Siyonist Eksen’ den (Anglo-Sionist Axis-ASA) uzaklaştıracağını ve Şangay İşbirliği Organizasyonu’na (Shanghai Cooperation Organization-SCO) veya da Gelişmekte Olan Ülkeler Grubu olarak tanımlanan BRICS’ e (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) yaklaştıracağını belirtmekte…”

Aklıma takılan pek çok soru var. Bunları yeri ve zamanı geldikçe sizlerle paylaşacağım.

Konuyu araştırmak için TBMM’ de Bir Komisyon kurulduğunu ama bu komisyonun kamuoyunun beklentilerine cevap veremediğini, hatta resmen geçerlik taşıyıp taşımadığı tartışma konusu olan raporun, TBMM’ nin web sitesine bile konmadığını biliyoruz.

Herhalde önümüzdeki yıllarda, tabi siyasî konjonktür izin verdiği takdirde, TBMM’ de yeni bir Araştırma Komisyonu kurulacak, sonuçta tartışılan sorular yanıtlanmış olacaktır. Kamuoyunun bu konuda aydınlatılması şarttır!

Konu Dışı Küçük Bir Not:

Türkiye Cumhuriyeti, ulusal basında yer alan haberlere göre, Kıbrıs’ ta, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı binası, Kuzey Kıbrıs Parlamento Binası ve yanında da oraya hizmet verecek güzel bir mescit yapıyor. (AA.21/07/2024)

Güney Kıbrıs ise Yunanistan ile Larnaka kıyılarında deniz üssü inşa etme girişiminde… İddiaya göre ABD ile AB ile de anlaşılmış.( Cumhuriyet, 22/07/2024)

Yorum sizin!

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun!