Karşımda duran yirmi altı yaşındaki erkek hastanın tetkiklerini inceleyip arkama yaslandığımda onun da beni endişeli bakışlarla süzmekte olduğu dikkatimden kaçmıyordu. Adetimdir, hastaya endişelerini davet edecek bir söz söylemem gerektiğinde önce bir muhasebe yaparım, yani onu tedirgin etmeden yumuşak bir şekilde cümleye başlamak isterim. Öyle ya, insan et ve kemikten ibaret değil ya...Ruhunu ön plana çıkarıp söylemek lazım, yumuşak bir giriş yapmak lazım. Zira sert giriş onun ruhunda fırtınalar estirmez mi!

            ''Enis'' diyordum, ''kaç yıllık evlisin?''

            ''Üç yıldır evliyiz hocam. Sperm tahlilimde ne çıktı? Bir de ultrasonun sonucunu merak ediyorum!''

            Biliyordum, yılların gözlemiydi zira, elbette önce eşinden başlamışlardı incelenmeye. Olur mu efendim, erkeğin üzerine yapışır mı kısırlık! Aile çevresi sonra ne der?

            ''Enis, merakını gidereceğim de biliyorum, eşini kadın doğumcuya mutlaka götürmüşsündür. Onda anormal bir şey çıkammıştır ki sen geldin bana!''

            Ne demek istediğimi anlamış olacak ki gözlerini buruşturup sonra da bakışlarını benden kaçırıyordu. Sessizlik...Sonra omuzlarını silkiyordu...''Ne bileyim, önce ondan başladık, ama kadın doğumcu bir de sen sperm tahlili yaptır dedi, o yüzden geldik size!''

            Tebessüm ediyordum...''Enis halbuki önce senden baaşlasaydı inceleme, sonuç almak daha kolay ve çabuk olurdu. Bunun ayıbı yok ki! Bir evli çiftin çocukları olmadığı zaman kusurlar, veya sebepler eşit paylaştırılır, bilesin...Yani argo tabirle fifti fifti derler ya! Şimdi senin sonucunu ve çözüm yollarını anlatayım mı?''

            ''Hocam merak ettim!''

            ''Tamam söylüyorum...Sperm sayısı düşük, canlılık da yüzde 14...Yani spermlerinin yüzde 86'sı ölü bu hesapla!

            ''Yaa öyle mi! Peki ultrason sonucu?''

            ''Hani muayene ettiğimde sana varikosel teşhisi koymuştum ya, renkli doppler ultrasonografi de benim ön teşhisimi doğruladı... Yani ileri derecede varikoselin var. Yani testisindeki kirli kanı dolaşıma götürüp temizlenmesini sağlayan mekanizma bozuk..Havuzu kirleniyor, tahliye borusu tıkalı diyelim. Spermeler de ölüyor. Bir zamanlar Haliç Körfezi kirliydi ve balık yaşamıyordu ya... Bradaki de ona benzer bir mekanizma...Yani tıbbi terimler kullanmadan anlatıyorum ki anlayasın!''

            İkna olduğuna kanaat getirmiştim..''Peki'' diyordu, ''bu varikoselin tedavisi nedir? İnternette okumuştum, ameliyat gerekiyormuş! Nasıl, zor mu ameliyatı?''

            ''Rahat ol Enis'' diyordum, ''ortalama yarım saat süren bir ameliyat! Karar verdiysen ameliyat gününü belirleyelim... Yook kararsızsan git düşün gel!''

            Ensesini kaşıyordu...''Babama bir sorayım da, onun iznini alayım da!''

            Elbette şaşırmıştım... ''Evlat sen ilkokul öğrencisi değilsin ya... Hastalık senin hastalığın, sen bir özgür bireysin, kararı sen vereceksin. Ameliyat olacak olan baban mı sen mi çocuk? Sadece bilgilendirirsin babanı!''

            Yüzüme öylece bakıyordu o an...Eminim ki şöyle düşünüyordu...''Okuyup gelenek ve göreneklerinden kopan bir hekim bu...İnsan babasını yok farzedebilir mi? Köklerinden kopmuş birisi bu!''

            ''Peki'' diyordum, ''sen bilirsin, git babandan izin al, onaylarsa gel randevu vereyim!''

            Ve çıkıp gidiyordu..Aradan takriben yarım saat geçmişti ki sekreter konuşuyordu...''O çocuk kararını vermiş, içeri alayım mı?''

            Tebessüm ediyordum...''Al içeri, demek ki babasından izin çıktı!'' Ve içeri giriyordu ve ameliyat randevusu veriyordum...Belli ki koridıordan babasını aramıştı...

            Böyle vakalarla sıklıkla karşılaştığımız için bu bir sürpriz değildi benim için...Daha geçenlerde elli yaşlarında bir bayan hasta gelmişti...Gülerken, öksürürken ve hapşırırken idrar kaçırdığından bahsediyordu...''Hocam toplum içine çıkamaz oldum, alt bezi kullanıyorum, beni bu dertten kurtarın. Komşumuz Nesrin'i de ameliyat etmişsiniz, o tavsiye etti'' diyordu.

            Ve muayene edip mesane sarkması teşhisini koyuyordum...''Evet Nesrin hanım, bu ameliyatı ben yapıyorum, karar verdiyseniz ameliyat randevusu verelim'' diyordum.

            Ayağa kalkıyordu...''Eşime bir sorayım da bakalım ameliyatı kabul edecek mi!''

            Ne diyebilirdim ki demiyorum, sormalıydım, ona fikir cimnastiği yaptırmalıydım...Beyin fırtınası estirmeliydim...''Yanlış anladınız galiba, eşinizi değil, sizi ameliyat edeceğim. Yoksa ben mi yanlış anladım, eşiniz mi idrar kaçırıyor, yoksa siz mi?''

            Anlamıştı ince espri yaptığımı...''Haklısınız da yine de sormam gerek'' diyordu ve çıkıp gidiyordu...Arkasından bakakalıyordum...Sadece mırıldanabiliyordum: ''Kiraya verilmiş irade sayısı umduğumdan da çokmuş!''