T.C. vatandaşıyız. Vatandaşlık bağı bizim için, bu ülkeyi ulus yapan tüm bileşenlerine saygılı olmayı, hukukun üstünlüğüne önem vermemiz gerektiğini ifade eder. Etmelidir de.

Öncelikle bir vatandaş olarak vatanımıza aidiyet duygusu ile sahiplenmemiz gerekir. Görüşlerimiz ayrı ayrı olabilir, kapitalist, sosyalist, ADD üyesi, tarikat mensubu sünni, alevi veya deist olabiliriz. Bütün çeşitliliğimize, renklerimize kendimizi aidiyet duygusu ile bağlı olarak görebiliriz. Ancak kendimizi yabancı hissetmeyeceğimiz,  atalarınızın kanlarını dökerek savunduğu üzerinde yaşadığımız toraklarımız, vatanımız olmaz ise hiçbir yere ait değilizdir. Kendimizi güvende de hissedemeyiz. Öncelikle vatanımıza aidiyet duygusu ile bağlı olmalıyız. Bu çeşitliliğimizi, renklerimizi vatandaşlık bilincimiz ile bütünleştirerek geçmişten bugüne ülke olarak hiç güç kaybetmediğimizi tüm dünyaya göstermeliyiz. Çünkü bulunduğumuz coğrafya bunu gerektiriyor. Bütün bunlar ise demokratik ve hukuk devleti olmamız sayesinde sürdürülebilir.

Vatandaşlık bilincimizin her geçen gün zayıfladığını düşünenlerdenim. 70’li yıllardan itibaren insanımız yaşamını iyileştirmek için taşındığı, göç ettiği yere uyum sağlamak yerine, o yerde aynı hayatını sürdürmeyi tercih etti veya bu tercihe gecekondu diye adlandırdığımız bölgelere itilerek belki de zorunlu bırakıldı. Genelde İlk tanıştığınız kişiye sorulan soruların başında olan nerelisin diye sorulmak adet haline geldi. Uzun bir süredir, hemşehrilik vatandaşlığın önüne geçti.  Buna en güzel örnek olarak seçimlerde  belli bölgelerden çıkan blok oyları gösterebiliriz. Vatandaşlık bilincini zayıflatacak her türlü uygulamanın önüne geçmeliyiz. Bunların en başında ise bugünün sorunu olan, liyakatin yerine başka kriterlerin  geçmiş olması gelmektedir.

Kendimizi tarif ederken ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve Türkiye Cumhuriyetine aidiyet bağı ile bağlı bir VATASEVERİM demeliyiz. Önceliğimiz bu olmalıdır.

1980 darbesine sebebiyet veren anarşi olaylarında dahi, görüşleri ayrı da olsa bütün gençliğin mücadele sebebi vatan sevgisinden kaynaklanıyordu. O dönemin gençlerinin çoğuna anarşist diyebilirsiniz,  ancak vatansever değillerdi diyemezsiniz.

Bir vatansever değilseniz, milliyetçi, sosyal demokrat olmanızın, hangi mezhep, hangi tarikata bağlı olduğunuzun, Türk, Kürt, Laz vb kimliklerinizin, birlik ve beraberliği sağlamak, Türkiye Cumhuriyetini ilelebet payidar kılmak açısından için hiç önemi yoktur.  Çünkü önceliğiniz vatandaşlığınız değil, diğer aidiyet duyduğunuz gruplar, inançlar ise,  ulus devlet olma sürecini daha tamamlayamamışsınız ve her zaman bölünme tehlikesi ile karşı karşıyasınızdır.

Biraz abartılı gelebilir, ancak bugün ulus bilincimizi yavaş yavaş kaybetmek üzereyiz.

Dünyada, çevremizde olup bitenlere duyarsız olmasak da , önceliğimizin T.C. toprakları, T.C. vatandaşlarının kimliğine, inancına bakılmaksızın menfaatleri  olmalıdır.  

Ülkemizde birlik ve beraberliği sağladığımız, çevremize ise Yurtta sulh, cihanda sulh anlayışı ile politikalar ürettiğimiz sürece,  hiçbir gücün bize zarar verme ihtimali yoktur. Bu anlayış dışında politikalar üretmemiz halinde ise zaman içinde yalnız bırakılarak,  çevremizdeki ülkeler ile bağlarımızın ırk, mezhep gibi ayrışmalar ile zayıflatılarak, komşu ülkelerimizin bugün  yaşadıklarına, muhatap olma ihtimalimiz maalesef uzak görünmüyor.