GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar,
ATATÜRK, devrim ve reformlarında hep aklın kılavuzluğu altında ve geçmişteki uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam bilgi ışığında yürünmesi temel ilkesini her zaman için etkin ölçüde ön plânda tutmaya özen göstermiştir.
ATATÜRK, bir yandan da temelsiz ve bâtıl düşünce ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı davranış ve uygulamalarla sistemli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, ayrıca, üniversite inkılâbı ya da reformu ile yükseköğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı yükseltme tutumunu benimsemiştir.
Böylece yakın tarihimizdeki en etkili adımın atılmasında önayak olmuş, yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin zafer yollarını açmıştır.
ATATÜRK uygarlığın temeline bilimi koymakta ve çağdaşlığın getirdiği dinamizmini esas itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır.
Bilimsiz endüstrinin, sınaî faaliyetin ve daha genel olarak bilime dayanmayan uygarlığın çağdaş dünyada etkili olamayacağı, çağdaşlığa ayak uydurma çabalarını başarıya ulaştırmaktan uzak kalacağı şüphe götürmez bir gerçektir.
Bu gerçeğin açık seçik bir biçimde kavranması aşamasına bizde ATATÜRK ile ulaşıldığını söyleyebiliriz.
Bunun için ise bilimsel araştırma faaliyetinin çağdaş dünya ile at başı yürütülmesi idealinin noksansız biçimde benimsenmesine ihtiyaç vardır.
Bilime genel anlamda verilen büyük önem yanında, böyle bir ülküyü ve böyle bir ülküye bağlanma zorunluluğu fikrini ATATÜRK’ te açık ve kesin bir biçimde görmekteyiz.
ATATÜRK, 1923 yılı Ocak ayının son haftasında Alaşehir’de halka hitaben yaptığı konuşmada Yunan işgalinden söz ettikten sonra şunları söylemişti:
“ Arkadaşlar, bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat ve ilim ve irfan zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar kazandığı başarılar memleketi tamamen kurtuluşa götürdüğü sayılamaz. Bu zaferler ancak müstakbel zaferimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Askerî başarılarımızla mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım.”
26 Ocak 1923 günü, Salihli’ de tren istasyonunu dolduran halka hitap ederken ATATÜRK, kara günlerin artık gerilerde kaldığını hatırlattıktan sonra sözlerine şöyle devam etmiştir:
“ Bundan sonra memleketimizi kesin kurtuluşa ulaştırmak için pek kuvvetli ve esaslı tedbirler uygulamak gerekir. Bu tedbirlerin en önemlisi ve en birincisi ilim ve irfandır.”
ATATÜRK, Türkiye’ nin geleceği konusunda çok büyük umutlar beslemekteydi. Bu büyük iyimserliğinin temel dayanağı, yurdumuzda bilim zihniyetinin egemen olacağına inancıydı. 1933 yılında Cumhuriyet Bayramı açış konuşmasında özlemini duyduğu parlak gelecek hakkında şu çarpıcı tespitte bulunmuştu:
“Türk Milleti’ nin yürütmekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir! Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.”
Uygarlık elbette kültürü de içine alır.
Ama bu, bağnazlığı ön plâna çıkarmak değildir; toplumun ileriye değil de geriye yani çağ dışılığa itilmesi hiç değildir!
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!