GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar;

Her dilin kendi özelliklerinden doğan bir alfabesi olması gerekir. Örneğin Çin alfabesi Çince’ nin, Japon alfabesi Japonca ‘nın, Yunan alfabesi Yunanca’nın özelliklerine uygundur.

Arap alfabesi de, Arapça’ nın yapısına uygun seslerden doğmuş, bu sesleri yansıtacak, Arapların anlaşmasını sağlayacak ölçüde biçimlenmiştir. (Suna Kili)

Türkler, tarih boyunca konuştukları Türkçe’ ye uygun alfabeler kullanırken, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardı.

Oysa Arap alfabesi Arapçaya uygundu, Türkçe’ ye değil!

Prof.Dr. Bernard LEWİS, bu durumu şöyle açıklamıştır:

“Arap alfabesi Arapçaya mükemmel uymakla beraber Türkçe’ de Arap yazısının ifade edemediği birçok şekil ve ses yapısı vardır.” (Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, 1993, s. 421)

Arap harflerinin Türkçe’ ye uygun olmadığı şöyle açıklanabilir:

Arap harfleri başta, ortada, sonda farklı yazılır. Bu nedenle Arap alfabesindeki 33 harf 99 harf halini almıştır.

Arap alfabesinin sadece ünsüzler  (sessiz harfler) üzerine kurulan bir yapı düzeni vardır. Türkçe’ deki dokuz ünlü (a,o,u,e,e’,ö,ü,ı,i) sese karşı Arapça’ da sadece üç sesli harf (a,i,u) bulunur. Bu durum bir konuyu Türkçe ifade etmekte güçlük yaratmaktadır.

Türkçe’ de bulunan dört yuvarlak sesli ( o,ö,u,ü) için Arapça’ da sadece (u) seslisi vardır. (Arapların ‘Rum’ diye tanımladıkları, esasen ‘Rom’dur, yani Romalı…)

Ayrıca, Arapça’ dan alınmış olan eski alfabede, aynı ses için gereksiz yere birkaç harf mevcuttur. Örneğin; “s” sesi için “se”(üç noktalı), “sin”(dişli) ve “sad” adlarında üç harf vardır. “Sabit”, “sana”, “sanki” sözcüklerinin ilk harfleri birbirine benzemez. Se’nin kullanılacağı Türkçe sözcük yoktur.

Yine “Z” sesi için dört ayrı harf grubu vardır: “zel” (noktalı dal), “ze” ( z), “Zı” (noktalı tı), “dat” (noktalı sat)…

Buna paralel olarak da “zarar”,”zulüm”, “ziraat”, “zeki” sözcüklerinin ilk harfleri aynı sesi taşıdıkları halde, ayrı ayrı harflerle yazılır. Böyle yazılmazsa sözcüğün anlamı değer taşımaz. (Ömer Asım AKSOY, Atatürk ve Türk Devrimi, Ankara, 1963, s. 13)

Arapça ve Farsça’ dan Türkçe’ ye giren sözcüklerde sesli harflerin kullanılmaması okumayı zorlaştırmaktadır. Örneğin, “kef” ve “lam” harfleriyle yazılan bir sözcüğün “kel” mi, “kil” mi, “gel” mi, “gül” mü okunacağını anlamak çok zordur. Bu sözcüğü doğru okumak için cümlenin gidişine bakmak gerekir.(Sinan Meydan Cumhuriyet Tarihi Yalanları, İstanbul, 2010, s. 477)

Türkçe sondan eklemeli bir dil, Arapça ise çekimli bir dildir. (Zeynep Korkmaz, Atatürk ve Türk Dili, Türk Dili Dergisi, Temmuz 2006,  s. 25)

Arapça’ da sessiz harflerin okunuşu kuralsızdır. Örneğin, “dal” (de) harfinden başka “tı” adı verilmiş olan “t” harfi zaman zaman “de” okunur. ”T” için de “te” ve “tı” diye iki harf vardır. “Gayn”(g) ve “Kaf” (k) sessizleri sözcüğe göre “g”, “k” olarak da okunur.

“H” sessizi için üç ayrı harf vardır: “ha” (noktasız), “hı” (hazır). (Sami N. Özerdim, Yazı Devriminin Öyküsü, 1998,  s. 12)

Rık’a, Nesih, Talik, Sülüs, Matbu gibi birçok çeşidi olan Arap yazısının bütün çeşitlerini okumak uzmanlık gerektiren bir iştir. Bu nedenle Arap harfleriyle okuma yazma bilen birinin önüne gelen tüm metinleri okuması imkânsızdır.

Ömer Asım AKSOY’ un tespitine göre; aynı dil ailesi içinde bulunan diller arasında karşılıklı etkiler, alış verişler yadırganmaz, kaynaşma kolay olur. Türk dilini içine alan Ural- Altay (Turan) dilleri ailesi ile Arapça’ yı içine alan Sami dilleri ve Farsça’ yı içine alan Hint- Avrupa (Ârî) dilleri ailesi arasında ise bir ilişki yoktur. Bundan dolayı Arapça ve Farsça sözcüklerin ve kuralların Türk diliyle kaynaşması oldukça zordur. (Ömer Asım AKSOY, Atatürk ve Türk Devrimi, Ankara, 1963, s. 14)

Arap alfabesiyle Türkçe mesaj yazmada da sorunlar yaşanıyordu. Osmanlıcada çoğu sözcük gelişinden okunuyor, anlam bütünlüğü kurularak sonuca gidiliyordu. Örneğin “mükemmel” sözcüğünü yazmak için bugünkü harflerle “mkml” yazılıyordu. Bu yüzden bir sözcük pek çok şekilde anlamlandırılıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda Enver Paşa, bu durumu önlemek için yeni bir alfabe kullanmayı denemiş ama başarılı olamamıştı. (Şevket Süreyya AYDEMİR, Tek Adam, III, İstanbul, 1993, s. 323)

Osmanlı’nın kullandığı Arap alfabesinin bırakılıp, yeni Türk harflerine geçilmesi, Türkçe’nin özleşmesi ve gelişmesi yolunda kuşkusuz en büyük dönemeçlerden biridir.

SON SÖZ:

Harf devrimi, Türk kültür yaşantısını ve yapısını, Arap ve Fars kültür baskısından kurtarıp ulusal kimliğe büründürmüştür. Osmanlıca öğrenilmesini istemek, Türk fonetiğine asla uymayan Arap harflerinin gündeme gelmesi demektir. Türkiye’de tarih öğrenmek için ne Osmanlıcaya ne de Arap alfabesine ihtiyaç vardır. “Yazı ve dil devrimlerinin Türkiye’yi tarihinden kopardığı” iddiası doğru değildir. Ben Türk’üm ve özgün Türk alfabesiyle Türkçe okuyup yazabilmekten büyük onur duyuyorum.

Günüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!