Annem hep dinç görünmeye çalışsa da epeyce yaşlanmış, hareketleri yavaşlamıştı. Babamın sağlığında alınan giriş katta oturuyorduk. Evimizin yeri Kadıköy’ün merkezinde olsa da binamız oldukça yaşlıydı. Ben ailenin tek çocuğu olarak bu evde doğmuşum, şimdi kırkını aşmış bir kız kurusuyum.
Annem “kızım artık evlensen de gözüm arkada kalmasa” diye hep sızlanıp durur. Genç yaşta dul kalınca “kızım üvey baba eline kalmasın” diye evlenmemiş, ben de “annem yalnız kalmasın” diye evlenmedim, yıllar böyle akıp geçti.
Üniversiteyi bitirince Tekel Maltepe Sigara Fabrikasında işe girdim. İdari birimde çalışıyordum ve işim çok rahattı. Bazan öğlen aralarında eve gidip annemi görebiliyordum. İş arkadaşlarım da çok iyiydi. Özel olarak Haluk benimle yakından ilgileniyordu. Ben de Haluk’a karşı içten içe ilgi duyuyordum ama “annemi yalnız bırakamam” diye hep kendimi frenliyordum. Sanırım sonunda Haluk yoruldu ve diğer şubedeki Songül’le nişanlandı ve çok geçmeden de evlendiler. Ben de “ne yapalım kısmet böyleymiş” diye kendimi avutmaya çalıştım.
Yıllar ne çabuk geçiyordu ve ben otuzunu geçmiş, kısmeti kapalı bir kız olarak annemle daha çok yakınlaşmış, adeta onunla sıkı bir arkadaşlık bağı kurmuştum. Gece geç saatlere kadar oturup konuşuyor, dertleşiyorduk.
Annemle babam Batı Trakya’dan birlikte kaçıp gelmişler. Elele verip kendilerine bir yuva kurmuşlar. Zamanla ailelerle de barışmışlar ama iki ülke arasındaki sınır; gelip gitmeyi hep engellemiş.
Bir gün kapı güvenlik beni aradı ve bir ziyaretçim olduğunu söyledi. Kim olduğunu soruca da “Batı Trakya’dan gelen bir akraba” olduğunu söylediler. Epeyce meraklandım ve heyecanlandım. “Tamam bekliyorum” dedim.
Anemin halası Halide’nin oğlu olduğunu söyleyen Alim’in; bir tane omuzuna asılı bir tane de elinde taşıdığı iki çantası vardı. Buyur ettim karşıdaki koltuğa oturdu. “Yol yorgunusunuz, size çay kahve söylemek isterim ama paydos yakın olduğu için ocak kapanmış olabilir. “Birazdan çıkar, evde içeriz” dedim. Daha on dakika bile geçmeden paydos zili çaldı.
Annem ilk kez karşılaştığı Alim’i sevgiyle kucaklayıp öptü. Alim Edirne Sanat okulunda yatılı okumuş. Sonrasında da kendi söylediğine göre; sol görüşlü oldu için buralarda barınamamış ve Almanya’ya kaçmış. Kitaplar yazmış, gazetelere haber ve makaleler yazmış. Sonra Batı Trakya’ya dönmüş ve komşu kızı Selime ile evlenmiş. Hiç çocukları olmamış. Nasılsa benim Tekel Maltepe’de çalıştığımı öğrenmiş. Yeni yazacağı ‘Batı Trakya’nın Tütün Ekim Sorunu’ başlıkla makalesi veya kitabı için araştırma yapmak ve bilgi almak için benim yardımcı olabileceğimi düşünmüş.
Alim birkaç gün bizde kaldı. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım, annemle de çok iyi anlaştılar. Annem orada kalan akraba ve komşularını sorup onlarla ilgili sevindirici güzel haberler alınca “oh oh, maşallah”, üzücü bir haber alınca da “vah vah” bazan da “ay yazık olmuş, rahmet olsun” diyordu.
Daha sonraları Alim bazan yalnız, bazan da eşi Selime’yle sık sık gelip gitmeye başladı ve bazan da çok uzun kaldığı oluyordu. Hatta bizden Bursa’daki veya başka illerdeki akraba ve arkadaşlarına gidip gelmek için bizim evi ara durak olarak kullanıyordu. Annem memnun olsa da ben rahatsızlık duymaya başlamıştım, bazı söz ve davranışlarında gördüğüm tutarsızlıklar ise bende bazı kuşkular uyandırıyordu.
Yaşça benden epeyce büyük olduğu için Alim’e hep abi diyordum. Alim yine eşi Selime’yle gelmişti. Bazı gelişlerinde annemden para tırtıkladığını da fark etmiştim. Zaten doğru dürüs geçinemiyorduk. Sadece benim maaşımla aybaşını zor getiriyorduk. O sabah ben çıktıktan sonra; kahvaltı sonrası tekrar bize gelmek üzere Bursa tarafına gideceklerdi. Akşam eve geldiğimde annem biraz telaşlı ve heyecanlı görünüyordu. Ben onu misafir yükünün ardından biraz yorgun bulacağımı sanıyordum. Oysa annem masayı donatmıştı. “Hayırdır anneciğim, bir şey mi kutluyoruz?” Diye sorunca “sen hele bir otur, sana güzel haberlerim olacak” deyince ben de heyecanlandım. Üstümü değiştirdim, elimi yüzümü soğuk suyla yıkadım.
Masaya oturduk, masada her şey güzel ama biz heyecandan tabağımıza bir şey alamıyorduk ve annem hem elleri hem sesi titreyerek anlatmaya başladı.
“Alim’in yatılı okuldan bir arkadaşı varmış. Okumuş mühendis, hem de çok da zengin olmuş ama, eşinden ayrılmış. Beş altı yıldan beri yalnız yaşıyormuş. Evlenmeyi pek düşünmüyormuş ama; Alim ben ikna ederim dedi. Bu defa yanında Selime’yi de sırf bu işi bitirmek için getirdi. Sakın kızma bu defa o istemeden ben beş yüz lira verdim. Çünkü Selime sırf bu iş için ta oralardan geldi. Artık evlenmen gerek, bak yaşın kırkı da geçti. Benim bir ayağım zaten çukurda sayılır…”
Heyecanım bitmiş tam bir şok yaşıyordum. Meğer iyi kalpli annem benim için ne planlar kurmuş da benim haberim yokmuş. Neyse bir umut ve annemin duaları ile beklemeye başladık. Alim aramış, “öbür gün öğleden sonra geleceğiz” diye haber vermiş. Bu defa sadece annemde değil bende de tatlı bir umut ve heyecan başladı.
Ne garip bir duygu bu; karşıma çıkacak adamın yüzünü, fotoğrafını görmemişim hatta adını bile bilmiyorum ama içimde umut ve heyecan karışımı ılık bir mutluluk rüzgarı esiyor. Sanki bulutların üstünde kanat çırpan bir güvercin gibiyim. O gün için işyerinden izin aldım, saçımı yaptırdım. Annem çörekler, börekler hazırlıyor, ben sağı solu kontrol edip, göze batacak bir şey varsa düzeltiyorum ve kapı zili çaldı.
Adamın arabasıyla gelmişler. Araba güzel ama adamın hali, görünüşü özel bir buluşma için hazırlanmış gibi görünmüyor, yine de temiz ve şık görünüyor. Ancak geleneklerimize göre elinde bir çiçek veya bir çikolata kutusu olması gerekir de neden yok? Bunu da kafama pek takmak istemedim.
Tanışma faslı bitti. Adam çok kibar, çok ağırbaşlı görünüyor. Neredeyse dili yok gibi, konuşmuyor, soru sormuyor sadece sorulana kibarca cevap veriyor. O kadar uğraşıp hazırladığımız şeylerden de pek yemedi, sanki acelesi varmış gibi bir hali vardı. Doğrusu beni çok etkilemişti. Kibarlığı, bilgili ve bilge havası oldukça dikkat çekiciydi. Gitmek için izin isteyince Alim “buraya çok yakında oturan bir arkadaşım var, yolunun üstünde. Beni oraya bırakırsan ben sonra kendim dönerim” diye adamla beraber çıktı. Biz de heyecanla geri dönmesini bekledik.
Alim yarım saat sonra döndü ve bize “biraz ileride durduk arabanın içinde uzun uzun konuştuk. Çok beğenmiş ve çok memnun kalmış. Eğer hanımefendi beni beğendiyse işi çok uzatmayız. Annesini de yanımıza alırız. Çocuklarımla da konuşur kesin kararımı sana ve verdiğin bu telefondan arayarak hanımefendiye de bildiririm” dedi diye bizi bilgilendirdi.
Annem çok sevindi. Alim ve Selime’ye tekrar tekrar teşekkür ve dualar etti. Ben ayıp olur diye ve utandığım için sevincimi pek belli etmemeye çalıştım. İki gün sonra Alim’ler gitti. Arada bir haber çıkmadı. Sonra günler haftalar geçti adamdan çıt yok. Anne bir iki Alim’le konuştuysa da hep “biraz daha sabredelim” diye annemi oyalıyordu. Benim umudum kırılmış ama Alim’in bize bir oyun ettiğini hissetsem de kabullenmek istemiyordum. Adam beni çok etkilemişti. Sanki genç bir kızmışım gibi ne hayaller kurmuştum. Sanırım iki aydan fazla bir zaman geçmişti. Annem Alim’dan adamın telefonunu istemiş, bana verdi ve “hemen ara bakalım, bu işte bir iş olmalı” dedi.
Ertesi gün aradım ve olayı kısaca anlatarak “cevabınız olumsuz bile olsa nezaketen bize haber vermeniz gerekmez miydi deyince adam “bak hanım kardeşim benim böyle bir kurgudan hiç ama hiç haberim olmadı. Çok ama çok üzgünüm. Ben şu anda evliyim ve çok mutluyum. Sizin eve geldiğimizde Alim arkadaşım bir hafta sonra evleneceğimi de biliyordu. Size geldiğimiz gün İstanbul’da birkaç yere uğraması gerektiğini söyleyerek benden yardım istedi. Size gelmeden birkaç yere daha uğradık. Ogün sizin özel hazırlandığınızı da fark ettim. Alim arkadaşımla bir ay kadar önce de tüm ilişkimi kestim ve beni bir daha aramamasını söyledim. Ben ona hep maddi olarak destek olmaya çalışıyordum. Sanırım sizden de para sızdırmıştır. Gerçekten çok ama çok üzgünüm. Anneniz hanımefendiye de selam ve saygılarımı iletmenizi rica ediyorum….” Diye beni teselli edici konuşmasını sürdürürken, ben bayılacak ve yere yığılacak gibiydim. Kendime gelmem epece zor oldu. Şimdi durumu anneme nasıl anlatacağım. Şok olur, dayanamaz yüreğine iner.
Zor da olsa anneme alıştıra alıştıra anlattım. “Verdiğim onca para haram olsun. Bundan sonra bu eve adımını atamaz. Adam çok kibar, çok saygılıydı, keşke olsaydı. Hadi bu da olmadı, dünyanın sonu değil ya. Ama kızım sen de kendine biraz çeki düzen ver. Evlenecek bir adam bul. Bak benim bir ayağım çukurda” dedi.
Bu hayat pahalılığında evlenmek sanki çok kolay… Ama bir umut işte…