Davut vinç ve forklift operatörü olarak çalışıyordu. Çalıştığı şirketin patronu babacan biri ve Davut’u da çok seviyordu. Patronun oğlu ise babasının tam zıttı şımarık, sevgisiz bir tipti. Davut çok sevip saydığı patronunun hatırına ona da katlanırdı.
O gün Davut yeni yapılan bir fabrikanın çelik çatı makaslarının montajı için kiralanan vinci kullanıyordu. Bir sorun nedeniyle montaja bir iki saat kadar ara verilmişti. Davut bu duruştan yararlanarak yakın olan evine gitti. Karşılaştığı manzara çok kötüydü. Eşi ile patronun oğlu Haşim, Davut’un yatağındaydı. Davut bu manzara karşısında tam bir şok yaşasa da sakin ve soğukkanlı olmayı başardı ve sessizce oradan ayrıldı. Yataktakiler bunun farkında bile olmadılar.
Davut doğruca şirkete gitti ve patronu Hacı Mahmut efendiye olayı kısaca anlattı. “Ben sizi patrondan çok baba bildim. Kimim kimsemin olmadığını siz de biliyorsunuz. Çocuğum da yok zaten… Ben buralardan uzaklaşıp yeni bir düzen kurmaya çalışacağım. Sizden tek ricam bu rezaletin üstü nasıl örtülür onu bilmem ama boşanmam için bana yardımcı olun” deyip vincin anahtarlarını teslim etti. Hacı Mahmut’un göz yaşları sakalından süzülüyordu, Davut’a sarıldı ve cüzdanını çıkarıp Davut’a bir miktar para verdi “başın sıkıştığında beni hemen ara” dedi.
Adem dede akşam yemeği sonrasında çaylar içilirken “Fatma kızım çocuklar uyudu mu” diye sordu. “Evet” cevabını alınca “bakın çocuklarım emekli olalı bir yılı geçti. Yapacak bir işim, gidip vakit geçireceğim bir yerim yok. Evde otursam Fatma kızımın ayağına dolanırım, o da evde işlerini rahat göremez. Hani kendimce düşünür derim ki; ben memlekete gitsem, evimizi tamir ettirsem alt katı işyerine çevirsem, üst katında ben kalsam benim üst katımda da siz otursanız. Torunlarım memleketimizde okula gitse, elimizdeki parayla buradan veya oradan bir iki vinç, forklift alıp bildiğimiz işi memleketimizde yapsak, kısacası buralardan kendi vatanımıza göçsek” derim.
Fatma ve Aydın hiç beklemedikleri bu çıkış karşısında adete ağır bir şok yaşadılar, ne diyeceklerini bilemediler. Fatma “çocuklar burada okula başladılar. Sonra nasıl…” dese de sonunu getiremedi.
Dede “kızım ben zaten önden gideceğim, siz düşünür taşınır, ona göre karar verisiniz. Ben, size düşüncemi söyledim. Şimdi siz benim gitmeme ne dersiniz onu söyleyin.”
Aydın “baba biz de biraz düşünelim, pazar günü kahvaltıdan sonra konuşuruz” dedi ve o akşamlık konu kapandı.
Güneşli ve Ekim ayının güzel bir Pazar günüydü. Kahvaltısı sonrası Fatma çocukları hazırladı, karşıdaki parka gönderdi. Söze de ilk Fatma başladı “burada kurulu bir düzenimiz olsa da içimizde hep vatan özlemi oluyor. Biz Aydın’la konuştuk memlekete göçmek iyi olur da çocukların okulu konusunda tam bir karar veremedik. Sonra anam da çok yaşlandı onun yanında, yakınında olmak da iyi olur diye düşünsem de tam bir karar veremedim. Aydın sen de bir şey söylesen…”
Aydın “ben kendi işimizin patronu oluruz, iyi olur diye düşünüyorum. Babam zaten önden gidip oradaki durumu enine boyuna araştırır. Çocuklar okulun bu yılını da burada tamamlar, gidilecekse burada okullar kapandıktan sonra gideriz.”
Dede “Durum anlaşıldı. Ben kendime göre hazırlığımı yapar, bir hafta on güne yola çıkarım. Hadi sizde hazırlanın çocukları da alıp biraz dolaşırız.”
Dede’nin ardından evde adeta büyük bir boşluk oluştu. Fatma çok alıştığı ve sevdiği babayı çok arıyordu.
Aradan daha bir hafta geçmeden memleketten haber gelmeye başladı. “Burada çok iş var. Vinç, forklift bulunamıyor. Yakın şehir ve kasabalardan geliyor. Ben inşaat ve tamirat işini hızlandırdım” diyordu dede.
Bir taraftan Aydın, bir taraftan dede ikinci el iş makinası yurtdışından nasıl getirilir sorusuna cevap arıyorlardı.
Almanya’da okullar kapandıktan on beş gün sonra vatana doğru denk tutuldu, yola düşüldü. Aydın kendi çalıştığı, babasının da emekli olduğu fabrikadan; emekliye ayrılmış bir vinç ile bir forklifti çok uygun ve sembolik fiyata aldı. Fabrika emeklerine karşılık bu iki makinayı onlara adeta hediye etmişti.
Dede onları sevinç gözyaşlarıyla karşıladı. Fatma kollarını sıvadı; bir iki yardımcı kadınla her iki daireyi de temizleyip, dayadı, döşedi. Çocuklar da mutlu görünüyordu.
Aydın Almanya’dan gelecek makinaların gelişi epeyce sürer diye yurt içinden de makine arayışına girmişti. Bulduğu makinaları incelemek ve test etmek için birkaç defa babayla birlikte başka şehirlere gittiler. Sonunda bir vinç iki forklift satın alarak; ya bismillah işe başladılar. Baba işyerinde kalıp telefona bakıyor, makinaların tamir ve bakımı için atölye düzeni kurmaya çalışıyordu.
İş makinası kullanacak yetişmiş operatöre ihtiyaç vardı ama bulmak çok zordu. Her işe Aydın koşuyor, vinçten inip forklifte biniyor, gece yarılarına kadar çalışıyordu. Sonunda Almanya’dan makinalarda gelmişti. İş çok ama makinaları kullanacak operatör yoktu. İşte tam da bu sıra Davut yanında gecelediği arkadaşından çıkmış dolaşıyordu. Araba vapuruna binip bir de karşıda şansımı denesem diye düşündü ve de düşündüğünü yaptı.
Hava çok sıcak, güneş tepedeydi. Vinç operatörü aranıyor yazsını görünce selam verip içeri girdi. Dede bakım atölyesinde bir şeyler yapmaya uğraşıyor, yandaki elektrikli ocakta çay pişiyordu.
Dede soruyor, Davut anlatıyordu. Davut tam da aradıkları adamdı. Aydın epeyce beklense de gelmedi. Hep gece yarılarına kadar çalışıyor, dede de Fatma da buna çok üzülüyordu.
Dede yukarı çıkıp Fatma’ya misafiri olduğunu, yemeğini misafiriyle aşağıda yiyeceğini, yemeği ona göre hazırlamasını ve ayrıca bir de yastıkla battaniye hazırlamasını söyledi.
Dede Davut’a “evlat ben seni çok iyi anladım. İyi ki elini kana bulamamışsın. Şimdi senin kalacak yerin de yok. Oğlumun itiraz edeceğini sanmam. Kendini burada işe başlamış say. Yarın atölyenin yanındaki depo olarak düşündüğüm odayı senin için dayar döşeriz. Tuvaleti, banyosu da var, onları da elden geçiririz. Seni ikinci oğlum saydım, bunu da bil. Hadi şimdi bu akşamlık idareten kalacağın bir düzen kuralım.”
Davut’un sırtındaki tüm giysi, iç çamaşırları, gömlek kirli ve ter kokuyordu. Odayı biraz düzene koyunca dede “ben yukarı çıkıp hemen geri gelirim” dedi. Daha o aşağı inmeden Aydın geldi ve Davut’u görünce epeyce şaşırdı. Aşağı inen dede elindeki giysileri Davut’a uzatarak “sanırım sana uyar, bunları giyesin” deyip, Aydın’a döndü ona da “epey yorgun görünüyorsun. Bu da Davut! Sana yardımcı ve kardeş olacak. Hadi biz yukarı çıkalım, orada konuşuruz” deyip ayrıldılar.
Davut hem şaşkındı ve bugün yaşadıklarını da sanki bir düşmüş gibi düşünüyordu. Ertesi gün kalacağı oda temizlendi, boyandı. Banyonun tüm muslukları elden geçirildi. Sonra dedeyle çarşıya inildi; iş için ayrı dışarlık için ayrı giysiler, iç çamaşırları, havlular alındı. Dedenin katından da misafir yorganı yatağı indirildi ve Davut’un tüm ihtiyaçları görüldü.
Davut işine dört elle sarıldı. Aydın babasına “Davut sanki bir çalışan eleman değil de gerçek bir kardeş, ailemizden biri gibi çalışıyor. Gecesi gündüzü yok. İnşallah bu düzen bozulmaz. Allah var, o geleli rahat ettim, biraz kendime geldim“ diyordu. Aydın böyle dese de yine gecesi gündüzü yoktu. Yine bir vinç, iki forklift alınmış, toplam üç vinç, beş forklift ile küçük bir filo oluşturmuştu.
Aydın ve Davut dışında becerikli ve düzenli çalışan bir eleman yok gibiydi. İşe başlayanlar bir hafta en çok bir ayda pes edip ayrılıyordu. Bütün yük Aydın’la Davut’un omuzundaydı. Aydın eğer geç kalmış, babası da yatmışsa tomarla getirdiği parayı bankaya götürecek zamanı olmadığı için Fatma’ya bırakıyor, o da sabah biraz geç kalkan dedeye teslim ediyordu.
Çocukları sabahları okula Davut bırakıyor döndüğünde Aydın aşağı inmiş oluyordu. Her zamanki gibi Davut çocukları okula bırakıp döndü ama Aydın henüz inmemişti. Biraz daha bekledi. Birden Fatma’nın çığlığı duyuldu.
NOT:
KADERİN BÖYLESİ -3 Hayat Devam Ediyor-
Haftaya siz değerli okurlarımla buluşacak.