Tam 25 yıl önce 17 Ağustos 1999’da saat 03:02’de önce büyük bir uğultu ile başlayan o şiddetli sarsıntı deprem bölgesinde 17bin 480 kişinin hayatını kaybetmesine neden olurken, bizden tam 2504 hemşehrimizi aldı. O dönem bu zamana kadar yaşanmış en büyük deprem olduğu için manşetlere, haberler hep asrın felaketi olarak yansıdı ve tarihimizdeki en yıkıcı felaketlerden biri olarak kaydedildi.
O dönem farkında olmasak da bu tür doğal afetlerin, binaların dayanıklılığının sınavı olduğunu anladık. “Deprem değil binalar öldürür” sözünü de o dönemde aklımıza kazıdık. Depremin üzerinden yıllar geçse de büyük İstanbul depremi dillerden hiç düşmese de 11 ili sarsan Marmara Depreminde çok daha büyüğü olan 6 Şubat Depremini yaşasak da halen topal ördek gibi hareket etmekte, insan hayatını siyasete kurban etmekteyiz. Ülkemizde kentsel dönüşüm bekleyen binlerce bina varken siyaset uğruna gerekli adımlar atılmamakta.
Deprem ve kentsel dönüşüm konusunda daha önce birçok yazı kaleme aldım. Bu acıyı en kötü şekilde yaşayanlardan biri olarak hep uyardım. 17 Ağustos Depremi benden, bizden, ailemden ağabeyimi aldı. Bugün dua edebileceğimiz acımızı biraz olsun dindirebileceğimiz biz kabri bile yok. Bu acıyı yaşamış biri olarak depremin ne olduğunu benden daha iyi kimse bilemez.
Depremin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen halen atılmayan kentsel dönüşümüne dair bazı önemli noktaları ele almak istiyorum.
17 Ağustos 1999 depremi, yapı stokunun kalitesizliğini ve şehirlerin felaketlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu açıkça ortaya koydu. Yapıların çoğu, depreme dayanıklı inşa edilmediği için büyük hasarlar gördü ve birçok insan hayatını kaybetti. Yapıların dayanıksızlığının denetimsizlik, kullanılan malzemelerin kalitesizliği, vatandaşların bilinçsizce tadilat yapması olduğunu açıkça gördük. Bu durum, hem devlet kurumlarını hem de vatandaşları güvenli yapılar yapmaya bu konuda kararlar almaya yöneltti. Bugün itibariyle herkes kentsel dönüşümün kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu anladı.
Kentsel dönüşüm, mevcut yapıların veya kentlerin daha güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir hale getirilmesi sürecidir. Bu süreç, yalnızca eski binaların yıkılması ve yenilerinin yapılmasını değil, aynı zamanda altyapının iyileştirilmesini, sosyal ve ekonomik yaşamın güçlendirilmesini de kapsar.
Elbette kentsel dönüşüm süreci de bazı zorluklar içerir. Eski yapıların yıkılması ve yenilerinin inşa edilmesi sürecinde, mevcut sakinlerin taşınması ve geçici yerleşim sorunlarını beraberinde getiriyor. Bir diğer sorunda ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar. Maliyetler günümüzde oldukça yüksek. Burada görev yerel yönetimlere ve devlete düşüyor. Çünkü toplumun gelecekteki güvenliğini ve refahını sağlamak devletin öncelikli görevidir.
1999 sonrasında alınan önemli kararlar sayesinde bugün yükselen binalar, günümüz tekniklerine ve belirli standartlarda göre inşa edilmek zorunda. Yalova’da kentsel dönüşüm geride kalan 25 yıla rağmen halen tam olarak hayata geçirilmiş durumda değil. Geriye dönüp baktığımızda neden yapılamadığının bana göre tek cevabı var o da siyaset. Bugün ülkemizde de kentsel dönüşümün tam anlamıyla yapılamasının sebebi de siyaset.
O acıyı en iyi bilenlerden biri olarak bu sütunlardan da bir kez daha uyarmak istiyorum. Ülkemizin ve kentimizin birinci önceliği deprem güvenliği olmalı. Kentimizi tekrar aynı acıları yaşamamak için sen-ben demeden, a partisi b partisi demeden, olaya siyasi olarak yaklaşmadan, tamamen insan hayatı olarak olaya yaklaşıp bu soruna çözüm üretmeliyiz.
Yalova aktif bir fay hattı üzerinde bunu asla unutmayın..
25 yıl önce yaşadığımız acıları unutmayın..
Çocuklarımıza, gelecek nesillere deprem gerçeğini anlatalım ve depremi unutturmayalım. Çünkü unutursak başa döneriz..
Güvenli bir Yalova için “Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız…”
17 Ağustos 1999’da aramızdan ayrılan tüm hemşehrilerimizi bir kez daha rahmetle ve özlemle anıyorum. Rabbim bir daha bizlere aynı acıları yaşatmasın.