Son dönemde ülkemizde, siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda değişimlere tanıklık ettik. Parlamenter sistem son bulurken tek adam rejimi olarak adlandırılan yeni sistem hayata geçirildi. Geride kalan süreci değerlendirdiğimizde, birçok kişi şunu sorguluyor "sistem çöktü mü?" Türkiye’nin mevcut durumu, karmaşık bir tablo sunuyor. Gün geçmiyor ki ülkede bir çürümüşlük gün yüzüne çıkmasın. Öncelikle ekonomik kriz, sistemin köklü sorunlarını gün yüzüne çıkardı. Enflasyon oranları, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve işsizlik oranlarının artışı, pek çok insanın yaşam standardını olumsuz etkiledi. Ekonomik istikrarsızlık, yalnızca bireyleri değil, işletmeleri de tehdit eder hale geldi. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, artan maliyetlerle başa çıkmakta zorlanırken, büyük şirketler bile bu durumdan olumsuz etkileniyor. Ekonomik göstergelerdeki bu olumsuzluklar, toplumun genelinde bir güvensizlik ortamı yaratıyor. Siyasi alanda da benzer bir durum söz konusu. Hükümetin uyguladığı politikalar, toplumda kutuplaşmaya yol açtı. Siyasi istikrarsızlık, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularındaki tartışmalar, demokrasinin temel unsurlarının sorgulanmasına neden oluyor. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve siyasi katılım gibi konular, gün geçtikçe daha fazla önem kazanıyor ancak uygulanan siyaset tüm bunları baskılıyor. Bu durum, toplumda bir kriz hissiyatı yaratıyor ve pek çok insan geleceğe dair umutsuzluk besliyor. Dış politikadaki istikrarsızlık bir diğer sorun. Mülteci krizi başlı başına bir sorun. Eğitim sistemi yapboz tahtasına dönmüş durumda. Sağlığı ele aldığımızda birkaç gün öncesine kadar doktor yetersizliği randevu krizi falan derdik ama konunun çok çok farklı boyutlarda olduğunu gördük. Kadınlarımızı koruyamıyoruz. Çocuklarımızı koruyamıyoruz. Sistemin neresini tutsanız adeta elinizde kalıyor. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye’nin dinamik bir toplum yapısına sahip olduğunu unutmamak gerekiyor. Genç nüfus, inovasyon yetenekleri ve kültürel zenginlik, Türkiye'nin potansiyelini oluşturuyor. Toplumun farklı kesimlerinden gelen bireylerin, değişim ve dönüşüm arzusu, umutsuzluğa karşı bir direnç oluşturuyor. Sivil toplum kuruluşları, aktivistler ve bireyler, daha iyi bir gelecek için mücadele etmeye devam ediyor. Sonuç olarak, ekonomik, siyasi ve sosyal alanlardaki sorunlar, sistemin işleyişine dair ciddi sorgulamalara yol açıyor. Ancak bu durum, aynı zamanda bir değişim ve dönüşüm sürecinin de habercisi. Toplumun, mevcut sorunlarla yüzleşme ve çözüm üretme kapasitesi, geleceğin nasıl şekilleneceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacaktır. Türkiye, zorluklarla dolu bir yolda ilerliyor; ancak bu yol, belki de daha güçlü bir geleceğin temellerini atmak için bir fırsat sunuyor.