Bizler Yıldız Teknik Okulu ve bugünkü adıyla; Yıdız Teknik Üniversitesi’nin 1964 ile 1974 yılları arasındaki mezunları geleneksel olarak her yıl Ekim ayında buluşuruz.
1985 yılında ilk buluşma İzmir-Çeşme’de daha sonra farklı noktalarda hep yapıldı. Bu yılın toplantısı 4-8 Ekim’de Denizli-Pamukkale’de yapıldı. En genç arkadaşımız bile 75 yaşını geride bırakmış gençlerdik.
Tam 47 odanın 44’ü eşli, 3 oda ise tekti. Aramızda bir arkadaşımız üç yıldan beri alzheimerdi. Eşi; “bizim aramızda mutlu olduğunu söyler” her yıl bizimle buluşturur. İsmail arkadaşımız hep güleç ve hemen hemen hiç konuşmadan aramızda oturur. Eşi Leman Hanım çok mutlu “hayret bakın kahvesini gidip kendi alıyor” diye farkı vurgulamaya çalışırdı.
Bu yılki buluşmamızda bir arkadaşım:
Seymen arkadaşımızın durumunu farkettin mi?
Evet. Bu sene oğlunu, gelinini ve üç torununu da getirmiş ve epeyce zayıflamış. Henüz sohbet edecek zamanım olmadı.
Biz Seymen’le aynı sınıfta okuduk ve aynı sırayı paylaştık. Beni tanımıyor, ismimi söylüyorum, yüzüme bakıyor bana “neden hep adını söyleyip duruyorsun” diyor. Çok üzüldüm. Geçen sene gayet iyiydi. Eski yıllarda olduğu gibi şakalaşıp, eğlenmiştik.
O zaman beni de tanımaz. Ama selamıma eliyle karşılık veriyor.
Eşine “torunlarım olmadan hiçbir yere gitmem” diye diretmiş. O nedenle okul çağındaki iki torun için izin almışlar.
Bunun üzerine Seymen arkadaşımızı mümkün olduğunca izlemeye, gözlemlemeye çalıştım. Torunlar yanında, yakınında değilse hep durgun, çevreye ilgisiz ve iletişimsizdi. Torunları yakınında, yanındaysa çok mutlu ve güler yüzlüydü. Torunları ile de sözlü iletişimi pek yoktu. Onları gözle izliyor, mutlu oluyor ve gülüyordu.
En genç arkadaşımız bile 75 yaşı geride bırakmış “torun, torba sahibi” delikanlı dedelerdik. Hiçbirimiz Seymen arkadaşımızın yaptığını yapamamıştık. “O denli mutlu olmak ve büyük aile olmanın keyfini yaşamak için; bizlerin de Seymen gibi Alzheimer olmamız mı gerekiyor acep…” Diye düşünmeye başladım.
Sanırım en güzeli sağlıkta bir arada ve birlikte olmanın keyfini yaşamak için; o kötü rahatsızlığın kapımızı çalmasını beklemeden mutlu olmanın yolunu bulmamız gerekiyor.