Bu hafta sizlere yılmazlık konusu hakkında bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim. İnsanlar yaşamlarında pek çok strese tabi olurlar. Geçmişte yaşadığımız pandemiler, bireysel hastalıklar, afetler, savaşlar, işsiz kalmak, iflas vb. şeyler insanları derinden etkiler ve üzer.
İnsanoğlu böyle süreçleri yaşarken farklı tepkilerde bulunurlar. Bazı insanlar kötü duruma düşseler bile biraz sendeler ve ayağa kalkarlar. Adeta yıkılmadım ayaktayım derler. Bazı insanlarda travma sonrası yaşam heyecanlarını kaybederler. Onlar için her şey sorundur.
Bizler yaşamda yılmazlık kavramını yaparak ve yaşayarak öğreniriz. Belki de kalıcı olan bu olsa gerek. Bu konuda kendimizi geliştirmek için akademik yayınları takip ederek psikolojik dayanıklılığı artırabiliriz.
Aslına esas olan yılmamaktır. Hepimiz biliriz ki; gece yatak odasında ışığı kapattığımızda zifiri karanlık çıkar. Kısa bir süre sonra aydınlanmaya başlar. Gözlerimiz uyum sağlayarak çevreyi algılamaya başlarız. Biraz sabır sonrası aydınlık bizleri bekler. Büyüklerimiz ne demiş; “Gecenin en karanlık olduğu an, sabaha yaklaştığımız andır’’
Geçtiğimiz zamanda izlediğim bir yabancı bir filmde bir mahkûm, duvarı delerek cezaevinin kanalizasyon sistemine ve oradan avluya çıkarak kaçmayı başarır. Mahkûm bitmez tükenmez azmi ve sabrı karşısında yol ona doğru açılmış ve o yoldan yürüyerek çıkmasını bilmiştir. Önemli olan mücadeleyi bırakmamak.
Düşünsenize siz bir savaştasınız. Nasıl bir ruh halinde olduğunuzu tasavvur ediniz. Başkomutanımız Atatürk, çatışmanın olmadığı geceler tıraş olur ve yaptırdığı teneke kutuda banyosunu yaparmış. Hatta savaş gittiğinde yanına bir sandık dolusu kitabı da cepheye götürür okurmuş. Herhalde yılmazlık örneği en çok Mustafa Kemal e yakışıyor desek doğru olur. Onun kararlılığı ve azmi sayesinde topluma örnek olmuş bir liderdir.
Yazımı burada noktalarken herkese sağlıklı ve huzurlu günler diler, önümüzdeki haftalar yeni gündemlerde buluşmak dileğiyle sağlıcakla kalın…