GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Bugün, Türk kültür devriminin ilk yapı taşı olan, yeni Türk harflerinin önemi üzerinde durmak istiyorum.
Bilindiği gibi bu devrim, Arap alfabesi yerine millî Türk alfabesini geçerli kılan bir değişimin ifadesidir.
Bu devrim, 1928 yılının 8-9 Ağustos gecesinde, Atatürk'ün Sarayburnu Parkı'ndan halka yaptığı bir konuşma ile müjdelenmiş ve bir iki ay içinde gerekli ön çalışmalar tamamlanarak 1 Kasım 1928 tarihinde, 1353 sayılı kanunla TBMM'nin onayından geçmiş ve yürürlüğe girmiştir.
Millî Harf Devrimi, niteliği bakımından basit bir yazı değişiminden ibaret değildir.
Bu devrimin sosyal yaşantımızda, dil ve kültürümüzde çok önemli bir yeri vardır.
Atatürk devrimlerinin dayandığı temel ilke, Türkiye Cumhuriyetini siyasî yapısı bakımından olduğu gibi, sosyal yapısını şekillendiren kültür değerleri bakımından da çağdaş bir devlet hâline getirmekti.
Dolayısıyla harf devrimi de millî değerlere bağlı bir çağdaşlaşmanın ifadesidir.
Ayrıca, sosyal ve kültürel alandaki öteki yeniliklere de temel oluşturan bir özellik taşır.
Türk Milleti’ nin kendi diline, kendi tarihine sahip çıkabilmesi, eğitim birliğine ve millî bir eğitim sistemine kavuşabilmesi, okuyup yazma öğrenmenin kolaylaştırılması ve kültür alanındaki gelişmelerde gerekli hamlelerin yapılabilmesi, her şeyden önce kendi dilinin özelliklerine uygun, kolay öğrenilir bir alfabe sistemine sahip olması ile gerçekleştirilebilirdi.
Atatürk Düşünce Sistemi’ ne göre, Arap dilinin ihtiyaçlarından doğmuş olan Arap yazısı Türk dilinin özelliklerine aykırı düşmekteydi.
Bu gerçek, ülkede okuyup yazma güçlüğü doğurmakta ve kültür alanındaki gelişmelerin önünü tıkamaktaydı.
Alfabe temeline dayanan gelişmiş yazılarda alfabeyi oluşturan işaretler veya harfler, dildeki seslerin yazıya yansımış karşılıklarıdır.
Bu nedenle bir alfabenin mükemmelliği, o alfabedeki işaretlerin dildeki sesleri ve dilin ses yapısını karışıklığa meydan vermeyecek biçimde karşılamasına bağlıdır.
Oysa Türkçeye uygulanan Arap harfleri, böyle bir imkânı sağlamaktan çok uzak durumdadır.
Arap dili Hamî-Samî diller ailesine giren bükümlü bir dildir. Bu dilde yeni türetmeler ve fiil çekimleri sabit harflere bağlı kök durumundaki kelimelerin iç bünyelerinde meydana gelen ünlü kırılmaları ve bunların "vezin" denilen belli gramer kalıplarına göre genişletilmesi ile yapılır.
Türkçe ise Altay dil ailesine bağlı, eklemeli (agglutinant, iltisaklı) bir dildir. Bu dilde kelime kökleri sabittir. Yeni türetmeler ve çekimler bu köke eklenen ekler ile karşılanır.
Ayrıca, Türkçe, kendi ses sisteminde ünlülere ağırlık veren bir dildir. Standart Türkçede 9 ünlü vardır.
Arap yazısı ise, ünsüz iskeletine dayanan bir yazıdır. Ünlülerinin sayısı üçü geçmemekte ve bunlar da yalnız uzun okunan ünlüler için kullanılmaktadır. Yani yazıda kısa ünlüler yazılmamaktadır.
Oysa Türkçe aynı zamanda kısa ünlülere dayanan bir dildir.
Arapçadaki bu ünlü eksikliği dolayısıyla ünsüzlere ağırlık verilmiş ve ünsüzlerinde Türkçenin ünsüz sistemi, ses yapısı ve ses kuralları ile bağdaşmayan bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Bu durum, dilimize girmiş Arapça ve Farsça kelimelerin doğru okunup yazılması bir yana, Türkçe kelimeler için bile büyük bir sıkıntı doğurmuştur.
Arap dilinin ses yapısı ve gramer kuralları ile Türk dilinin ses yapısı ve gramer kuralları arasındaki zıtlık ve uyuşmazlıklara rağmen, Türk yazı sisteminin Arap yazısının kalıplarına sokulması, Türkçede imlâyı klişeleştirmiş; her kelimeyi şekil ve anlam olarak teker teker tanıma ve öğrenme mecburiyeti doğurmuştur.
Dilde Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin de fazlasıyla yer almış olması, bu güçlüğü daha da artırmıştır.
Bütün bu olumsuz gelişmeleri yakından izleyen ve bilen Atatürk, artık bir yazı devrimi yapmanın gereğine inanmış bulunuyordu. Üstelik böyle bir devrim dil tarihimizde bir dönüm noktası oluşturacak, sosyal ve kültürel alandaki öteki yeniliklere de temel vazifesi görerek öncülük edecekti.
Atatürk'ün direktifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile daha önce kurulmuş olan Dil Encümeni 26 Haziran 1928 tarihinde resmen çalışmaya başladı.
Bu encümen, çok dikkatli ve titiz çalışmalar sonunda, her yönü ile Türkçenin ses yapısına uygun millî bir alfabe hazırladı. Burada ne Arap alfabesindeki harfler yer aldı, ne de Avrupa milletlerinin yazılarında görülen ch, sch, tsch gibi ikili, üçlü ve dörtlü harflere yer verildi; ç, c, s, j, ğ gibi harfler de başka dillerin alfabesinden alındığı hâlde, ses değerleri bakımından kendi dilimize göre ayarlandı.
Bundan sonra geniş çaplı bir eğitim seferberliği başlatıldı.
Sonuçta gerçekleştirilen dil devrimi ile dil ve kültür tarihimizin çetin bir dönüm noktası başarı ile aşılmış oldu.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.