GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar;
Bir devlet ve bir toplum için en önemli öğelerden biri dil birliğinin sağlanması, o toplumda herkesin aynı dille konuşup yazması ve bu dilin ulusun tüm bireylerince anlaşılır olmasıdır.
Bir ülke üzerinde yaşayan, iç içe bulunan, aynı yazgıyı paylaşan, aynı havayı soluyan, aynı devletin bireyleri olan kişilerin ayrı dille, sözcüklerle konuşmaları, yazmaları, birbirlerinin söyleyip yazdıklarını anlamamaları ve bu durumun sürüp gitmesi o devletler için, o devletin geleceği için düşünülebilecek kötülüklerin en önemlilerinden biridir. Osmanlı döneminde Türk halkı bu durumdaydı.
Türklerin İslâmiyet’i kabulünden ve özellikle Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan sonra, devletin etkisiyle, (yazıda Arap harflerinin kullanılması dışında) Arapça ve Farsça Türk dilini etkisi altına almıştı.
Devlet yazışmalarında, okullarda, sarayda, medreselerde, devletle ilişkisi olan kesimlerde kullanılan dil tümüyle,  Arapça ve Farsça sözcüklerle doluydu.
Halk ise bu gelişmeye ayak uyduramamıştı. Çoğunluk halk tabakaları Arapça ve Farsça kelimelerle doldurulmuş abartılı Osmanlıca yerine, sade Türkçe konuşmaya devam ediyordu. Büyük kitlenin anlama dili Osmanlıca değil, Türkçeydi.
Esasen, Türkçenin çok sesliliğine, bu seslerin kısalığına rağmen Arapça, dolayısıyla Arap harfleriyle yazmak, Türkçeyi Arap harfleriyle öğrenmek çok güçtür. Arap alfabesinin bir başka özelliği de, pek çok harfin sözcüğün başında, ortasında ve sonunda değişik biçimlerde yazılmasıdır. Türkçe’ deki bir sessiz harfin Arapçanın hangi tür benzer sessiz harf ile karşılanacağı bir başka sorundur. Bu yüzden Osmanlı döneminde, saf Türkçe de konuşsa, Arapça ve Farsça kelimelerle abartılı Osmanlıca da konuşsa, karmakarışık bir yazı dili vardı ve bunu çok küçük bir azınlık öğrenebilmişti. 
Bu karışıklıklar Arapçanın Kuran dili olmasından, bu dilin, bu Arap alfabesinin dışındaki yazı ve alfabenin “kâfir işi” olacağı bağnazlığından ileri gelmişti. Açıkça görüldüğü gibi dildeki bu karışıklık, yazıdaki bu keşmekeş dinin, dili etkisine almasının doğal sonucuydu.(Prof. Dr. Suna KİLİ, Türk Devrim Tarihi III, Cumhuriyet Yayını, İstanbul, 2000), 
“Tarihimizde, Türk diline Osmanlı kadar üvey evlât muamelesi yapan bir başka Türk devleti olmamıştır” şeklinde düşünenler bile vardır.
Bunda Osmanlı’nın Farsçayı şiir dili, Arapçayı da din ve cennet dili saymalarının etkisi vardır. ( Fahri Belen, Tarih Işığında Devrimlerimiz, II, İstanbul, 2000, s. 80)
Türk dilini Arapçanın etkisinden kurtarmaya çalışan ilk Türk bilgini Kaşgarlı Mahmut’tur. Kaşgarlı Mahmut, yazdığı eseri Divan-ı Lügatit- Türk ile Arapçaya meydan okumuş, Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu ispatlamaya çalışmış, dönemin tüm idareci, sanatçı ve diğer insanlarını Türkçeye sahip çıkmaya çağırmıştır. ( Ali F. Karamanlıoğlu, Malazgirt’ten Sonra Türk Dili, Türk Kültürü Dergisi, Sayı:107, Eylül 1971, s. 857)
Türk dilinin kendi milleti tarafından yavaş yavaş terk edilişine Karamanoğlu Mehmet Bey de karşı çıkmış, Türkçe dışında bir dil kullanılmasını yasaklayarak, Türkçe’ yi korumaya çalışmıştır.
Unutmayalım, Karamanoğlu Mehmet Bey, 1277’de, “Bundan böyle divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe’ den başka bir dil kullanılmayacaktır” derken, Osmanlı daha kurulmamıştı. (Not: Daha sonra kurulan ve giderek güçlenen Osmanlı, Avrupa’da genişlemeye başlarken, Anadolu’nun Türkleşmesinde çok önemli rol oynayan Karamanlı’ yı ele geçirdiği topraklarda Türk nüfusu çoğaltmak amacıyla kullanmıştır.)
Özellikle Osmanlı döneminde Türkçe,  Arapça ve Farsça kelimelerle dolmuş; Türkçe, Türkçeliğini yitirmiş, ortaya  (Yönetim kadroları hariç, Anadolu halkının bir türlü benimseyemediği) Osmanlıca çıkmıştı.
XIX. yüzyıl Osmanlı tarihine ilişkin araştırmalarıyla tanınan ünlü tarihçi Prof. Dr. Enver Ziya KARAL, Osmanlı döneminde Türkçe’nin bozulma sürecini kronolojik olarak şöyle sınıflandırmıştır:
1.Türkçe’nin yabancı dil ( Arapça, Farsça, Rumca) etkisine karşı direnişi ( 1299- 1453)
2. Türkçe üzerinde yabancı dil etkisinin artması ( 1453- 1517),
3. Türkçe’ de Arapça ve Farsça etkisinin üstünlüğü ( 1517- 1718)
4. Türkçe’nin önem kazanmaya başlaması ( 1718- 1839),
5. Türkçe’nin bağımsızlığı için çalışmalar ( 1839- 1918). (Enver Ziya KARAL, “Osmanlı Tarihinde Türk Dili Sorunu”, Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Ankara, 2001, s. 30)
(DEVAM EDECEK)
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!