Birkaç gündür Sömürgeci Fransa'daki o isyanı seyrederken hafızam beni yıllar öncesine götürdü. Şunu da itiraf edeyim ki günlerdir yazmak ile yazmamak arasında gidip geliyordu aklım ve açıkçası bocalıyordum. Sonunda kendi kendime şöyle dedim: ''Yaz gitsin, içinde kalmasın!''
Dediğim gibi hafızam beni geçmişe sürüklüyordu. Hemen o roman aklıma geliyordu. Yani okuyalı en az otuz sene olmuştur belki de... ''Kelebek'' adlı romandan bahsediyorum. Yazarı galiba Henri Charrier'di. Öyle hatırlıyorum. Romanın orijinal adı da galiba ''Papillon''du. Yıllar önce Fransa'da birisini öldürmekle, yani cinayetle suçlanan bir insanın hikayesi bu... Romanın kahramanı olan Kelebek, caddede yürürken polis tarafından yakalanır ve üzerine bir cinayet yüklenir. Halbuki adamın hiçbir şeyden haberi yoktur aslında... Suçsuzdur yani...Bir masum adam...Neyse, mahkeme süreci devam eder ve Kelebek ne yapsa da suçsuzluğunu anlatamaz ve sıra son duruşmaya gelir. Yanında da bir eski mahkum vardır. Mahkeme sürecinde onunla tanışmıştır. Adını unuttum, mesela Joe diyelim... Joe da daha önce mahkum olmuştur ve Fransız Guyana'sında ömür boyu kürek mahkumiyeti cezası almıştır, ama bir yolunu bulup bu adadan kaçmıştır. Neyse uzatmayalım, mahkeme heyeti kararını açıklar: ''Fransız Guyana'sında ömür boyu kürek mahkumiyetine!'' Kelebek donakalır ve yanındaki o eski mahkuma, yani oradan kaçmış olan Joe'ya sorar: ''Sence Fransız Guyana'sında ömür boyu kürek mahkumiyetinin cezası kaç yıldır?'' İkisi de tebessüm eder. Bu soru anlamlıdır, zira o yıllardaki Fransız adalet sisteminin aksaklığını vurgulamak için sorulmuş bir sorudur. Neticede Kelebek de Guyana'ya gönderilir, ama bir süre sonra o da rüşvet yedirerek adadan kaçar ve özgürlüğüne kavuşur.
Bunları niye mi anlatıyorum! Bir polis kurşunuyla Paris'te öldürülen o Cezayir'li genç de o nefret duyan, kendinden olmayanlara kin besleyen o ırkçı polislerin gazabına uğradı ya... Aslında yazıya başka bir başlık da koymayı düşünmüştüm... ''Vicdan Asla Unutmaz!'' Ne gibi? Bu bir rövanş bence. Sömürgeci Fransa seneler önce Cezayir'de katlettiği 1 milyon masumun hesabını veriyor diye düşünüyorum. Hani kendinden olmayan, cildi kendilerine benzemeyen insanlara kin duyan, onları ikinci sınıf insan yerine koyan sömürgeci ve şımarık Fransa'dan bahsediyorum.
Bakın yine anılarım tazelendi işte, gel de yazma... Yazıyorum işte...
Seneler önce bir yazı yazmıştım... İbni Sina'daki asistanlığım sırasında hastam olan bir eski Dışişleri Bakanı, bir eski Büyükelçi olan o saygın insanla ilgili yazım yani... ''O Naif İnsan'' başlıklı yazımdan bahsediyorum. Adını vermeyeceğim, zaten rahmetli oldu. Naif insan Paris Büyükelçisi'dir. O sırada hani ısıtıp ısıtıp önümüze konulan o meşhur ve uydurma ''Ermeni Soykırımı Yasası(!)'' gündemdedir Fransa'da. Sanki kendilerinin sicili çok temizmiş de...Afrika'da yaptıkları katliamları ve iğrençlikleri dünya bilmiyor da...
Neyse, Marsilya'da bir sözde ''soykırım anıtı'' açılacağını duyar sayın büyükelçimiz ve bunun yanlış olduğuna dair demeçler vermeye başlar Sömürgeci Fransız basınına...Bundan sonrasını Büyükelçi'mizden dinleyelim...
''Birgün beni Sömürgeci Fransız Dışişleri Bakanlığı'ndan çağırdılar. Neyse davete icabet ettim ve Bakan'ın odasına girdim. Öyle tepeden bakan, öyle küstah bir bakışı var ki... Ayağa kalkarak basına verdiğim demeçlerden rahatsızlığını dile getirmeye başladı. El kol hareketleri... Dönüp dolaşıp sözde soykırımı savunuyor. Tepem attı, ayağa kalkıp kendisine yaklaştım ve artık nezaketi ve diplomasiyi bir kenara bırakarak şöyle dedim: 'Siz önce Cezayir'de katlettiğiniz o 1 milyon masumun hesabını verin. Hala ellerinizden kan damlıyor!' Şaşırdı, zira hiç beklemiyordu. Ve odadan hızla çıktım!''
Bir başka sahne... Bir de bakıyorum ki televizyonda kara derili bir adam birisine parmak sallayarak öyle bir öfkeyle konuşuyor ki... O da ne! Karşısında Sömürgeci Fransa Devlet Başkanı Macron var...Alay eder gibi dinliyor adeta kara derili adamı...Meğer Kenya Devlet Başkanı William Ruto'ymuş o öfkeli adam... 'Bizi rahat bırakın, ülkemizden elinizi çekin' anlamında sözler söylüyordu. Bir öfke patlaması yani... Meğer bu Sömürgeci Fransa Afrika'daki eski sömürgelerine özgürlüklerini bahşederken(!) şöyle bir anlaşma yapmış: ''Madenlerinizden elde ettiğiniz gelirin yılda yüzde 17'sini bana vereceksiniz!''
Şaka değil, resmen devlet zorbalığı bu, yani haraç... Ve Fransa bütçesine yılda ne kadar para giriyor biliyor musunuz! Sıkı durun söylüyorum işte: 500 milyon dolar!
Ruanda'daki katliamlarından bahsetmiyorum. Burkina Faso'daki altın madenlerini çaldıklarını ise dünya biliyor.
Macron elbette Türkiye'yi hedef alır. Bugün Afrika'daki 40 devlette temsilciliğimiz var ve alışveriş yapıyoruz. Sömürgeci Fransa elbette bizi Afrika'da istemez.
Zweig'in o sözü ile sonlandıralım: ''Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz!''