GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
“Gözü doymayan insanımsı varlıklar” sözünü ilk duyduğumda oldukça etkilendim. Aklımdan geçenleri bundan daha güzel açıklayan bir ifade görmedim, duymadım!
Üzücüdür, çevremizde bu varlıklardan o kadar çok var ki… Hele tanıdığım ve değer verdiğim insanların böyle varlıklar olduğunu anlamaktan duyduğum hüznü kelimelerle anlatmam asla mümkün değil!
Bunların ne kendilerine ne de çevrelerine yararı var! Para için kendini satan açgözlü bu varlıklarda karakter ve duygunun kırıntısı yok! Bunların tek istekleri daha çok para… Sanki daha çok paraları olduğunda başları arşa erecek! Sanki paralarını mezara götürecekler; oysa bilmiyorlar ki, kefene bile kirli bir çorapla giremiyorsun.
Bunlar için yetinmek nedir diye bir kavram yok!
Bunlar, şükretmeyi bilmez, kazandıkça kazanmak isterler.
“Benim olsun da ne olursa olsun!” derler. Empatiye öküzün trene baktığı gibi bakarlar! Kendileri yüzünden ezilen insanları düşünmez ve umursamazlar! Sebep olduğu şeyler yüzünden vicdan azabı çekmezler!
Elindekilerle yetinmeyi bilmeyen bu kişiler hayatlarını daha fazlasını isteyerek geçirdiği için asla mutlu olmaz ve hayattan keyif almazlar. Bu varlıklar içinde tanıdıklarımdan mutlu ve sağlıklı tek kişi olmaması herhalde büyük tesadüf!
Bu kişilerden kesinlikle uzak durun, bunlar hem kendi kanını hem de sizin kanınızı emerler.
İsim vermeyeceğim, bir şehrimizde korkunç bir deprem oldu. Evleri yıkılanları, başlarını sokacak bir dam bulamayanları ekranlarda acıyla izledik. Ama aynı bölgede, evleri yıkılmış arkadaşlarını sokakta bırakanları da gördük. Yaşlı ve çaresiz insanların gözyaşları içinde sessiz çığlıklarını da duyduk.
Ev sahiplerinin, karşısındakinin içinde bulunduğu şartları hiç düşünmeden, kiracılarına neler yaptığını, acı içinde izledik.
Sorsan bu açgözlü varlıklar, dürüstlük timsali, iyilik abidesi… 
Oysa bakın Kuranıkerim ne diyor:
“ … Dünya hayatının çekiciliğine göz dikme…” ( Tâ- Hâ/ 131)
“… Malının kendisini ebedî kılacağını zannedenler ateşe atılacaktır.” ( Hümeze/ 2-4)
“… Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” ( Haşr/9)
Duyrulur!
Açgözlü olmak, çağımızın hastalığı mı nedir? Aklıma küçük bir öykü geldi, zamanıdır!
***
Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam, deniz kenarında oltayla balık tutuyormuş. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin hükümdarı, bu gariban adamla ilgilenmiş ve ona, 
"Oltana, ben buradayken ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim" demiş.
Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takılmış. Basit, hafif bir kemikmiş bu…
Hükümdar, balıkçıya,
"Ne yapalım, şansın bu kadarmış, oltana büyük balık takılmadı” demiş.
Kemikle birlikte saraya gitmişler.
Hükümdar, adamlarına kemiği tartarak, ağırlığınca altını bu garibana vermelerini emretmiş. Kemiği, terazinin kefesine koyarak, öbür kefesine de altın koymaya başlamışlar. O da ne? Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları istiflemişler ama kemik yerinden oynamıyormuş. 
Artık kefeye dolup sığmadığını görünce, bunda bir sır olduğunu tahmin ederek sarayda bulunan bilge bir insanı durumu açıklaması için çağırmışlar. Bilge adam,  kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra açıklamış,
“ Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu doyurur.”
Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koymuş. Hükümdar dâhil herkesin şaşkın bakışları altında kemik yukarı kalkıvermiş.
Yine de hükümdarın emri üzerine, bir kefe dolusu altını garip balıkçıya vererek saraydan uğurlamışlar.
***
Derler ki:
Bu dünyanın nimetleri tüm insanların ihtiyaçlarını karşılayabilir ama bazılarının gözünü doyuramaz.
Yoksul insan bir şeyi ister, doyumsuz insan her şeyi… Doyumsuzluk, midenin değil kalbin hastalığıdır.  Bu hırs bu doyumsuzluk niye ki? Dünya’ya kazık çaktırmıyorlar insana. Sabah bir salâ, öğleden sonra kısa bir veda...
Gözü doymayan insanımsı varlıklardan uzak durun derim.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.