Bilgisayar ekranında onun adını gördüğümde içimden şöyle diyordum: ''Bizim evhamlı o hasta bugün hangi şikayetle başvurdu acaba?'' Aklıma ilkokulda okuduğum o okuma parçası geliyordu: ''Vehimli Hasta.'' Yazarını şimdi hatırlamam mümkün değil, ama her okuyuşumda o çocuksu halimle katıla katıla güldüğümü şimdi çok iyi hatırlıyorum. Ya öyle mi! Hani derler ya ''gülme komşuna gelir başına...'' Evet, evhamlı bu Tahsin Bey de bana adeta abone olmuştu altı aydır. Her ay hiç sektirmeden muayene olmaya geliyordu ve her gelişinde de değişmeyen o sabit şikayetinin üzerine birşeyler ekliyordu.
Şikayetlerini anlatmadan önce o klasik vücut dilini her defasında tekrarlardı. ''Kopyala yapıştır'' misali...Bu yüzden adeta ezberlemiştim o vücut dilini...Şair diyor ya ''öyle öyle ezber ettim gurbeti...'' Benimki de ona benziyordu. Karşıma oturduktan sonra donuk bakışlarını üzerime yönlendirir ve en az iki dakika süreyle bakardı... Buna ''alıcı gözüyle bakmak'' derler ya... İçinden geçenleri okuyacak halim yok elbette... Neyse ''benim için ne düşünüyorsan Allah sana iki katını versin'' derdim içimden... Son zamanlarda o klasik sorumu da sormaz olmuştum. ''Tahsin bey, geçmiş olsun, ne şikayetin var?'' İçimden de yine düşünüyordum... ''Bugün ne ekleyecek acaba o değişmeyen şikayetine?'' Hiç abartmıyorum, inanın... Eğer ''canım sen de amma da abarttın'' diye düşünen birisi varsa ben de cevabımı yapıştırmaya hazırım... ''Allah size de böyle birisini musallat etsin o zaman!'' ''Musallat'' terimini bilertek kullandığımı söyleyeyim. Hastaya karşı sabırlı ve hoşgörülü olduğumu, hep alttan aldığımı herkes bilmektedir diye düşünüyorum. Yani ''bardağı taşıran son damla''da bile içimden o ses şöyle der: ''Sabret, sabır en büyük sermayedir.'' Hatta her gelişinde muayene kesintisi yapılan ve cebinde birşeyler eksilen bu ufacık tefecik Tahsin Bey'e acırdımda..Bir sefeinde sekretere şöyle dediğimi hatırlıyorum... ''Maçlardaki gibi kombine bilet yöntemi olsa da bu hastaya aldırsak!''
Uzatmayalım... Hastama iki yıl önce hem kapalı prostat ameliyatı yapmıştım, hem de mesanesindeki taşı aynı seansta lazer enerjisi ile kırmıştım. Hatta şöyle demekteydi ameliyattan önce: ''Bana uyku haram, insan saat başı idrara kalkar mı hocam!'' Devam ediyordu: ''Benim hanımda da rahim kanseri var, zaten onun sıkıntısı yetmiyormuş gibi bir de tuvaleti mesken edindim.'' Hani dedim ya her gelişinde değişmeyen bir sabit şikayeti vardı, işte o şikayetini hiçbir sansüre tabi tutmadan söylüyorum... ''Hocam, sen benim idrar yollarımı testislerime mi bağladın yoksa!''
Şaşırmıştım... ''Nasıl yani?''
Eliyle malum organlarını işaret ediyordu... ''Benim testislerimden sabaha kadar gurul gurul şeklinde ses geliyor. İdrarım önce testislerime akıyor, sonra alttan destekliyorum ve idrarımı mesaneye itiyorum ve bu şekilde idrar yapabiliyorum!''
Gel de işin içinden çık şimdi...Arkamdaki ürolojik makete dönüyordum her seferinde...''Tahsin bey, bak ikisinin yolları farklı, bu yüzden idrarının mesaneden testislere akması mümkün değil!'' Karşı hamleyi hemen yapıyordu... ''Bu yaşta yani yalan mı söylüyorum! Peki o gurul gurul ses nereden geliyor? Su akarken o sesi çıkarmaz mı? Ben de çocuk değilim hani... Cahil mi demek istiyorsun bana!'' Hani şair diyor ya ''bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu...'' Ben de bir hastaya çattım ki poliklinikte bana kurmuş pusu...
Bir başka gelişinde ise şöyle diyordu: ''İdrarım bacaklarıma doğru akmaya başladı ki bacaklarımda seğirmeler oluyor. Biliyorum deri altından idrar sızıyor bacaklarıma!'' Ne zor vaka değil mi! Evet bu bir psikiyatrik vaka, ama gel de anlat! Her seferinde yumuşak bir ifade tarzı ile şunu söylüyordum: ''Tahsin bey, bunların ameliyatla ilgisi yok. İdrar kaçırıyor musun diye soruyorum, hayır diyorsun. Gece sadece bir defa idrara kalktığnı söylüyorsun. Demek ki ameliyattan gereken verim alınmış. Sen bir de psikiyatriye gitsen hani!''
Hemen ayağa kalkıyordu ve bunu adeta kişiliğine yapılmış bir saldırı veya hakaret olarak niteliyordu... ''Niye gideyim, yani ben deli miyim? Evet, bana şimdi de deli muamelesi yapıyorsun!''
Lafı yumuşatıyorum...''Estağfurullah, psikiyatriye deliler mi gider... O zaman nörolojiye git!''
İtiraf ediyorum işte... Şöyle düşünüyorum:''Keşke bir niyet okuma cihazı icat edilse de ameliyat edeceğim hastaları o Niyetometre'den geçirip son kararım öyle versem!''
Her seferinde o şiiri bu hastaya okumak geliyordu içimden...
''Demek hiçbir şeyi unutmuyorsun, peki.
Öyleyse elveda, haydi git.
Birbirimize söyleyecek hiçbir şeyimiz yok;
Müsaade ediyorum, gidebilirsin.''
Neyse... Son gelişinde karın ağrısı ve başağrısını da yapmış olduğum ameliyata fatura edince yolcu ediyordum ve sekretere dönüyordum... ''Bu hastaya engelleme koy, bir daha görmek istemiyorum. Başkasına gitsin, sabır taşı olmak buratya kadar!''
O da ne! Aradan aylar geçiyordu ve koridordaki sekreter polikliniği arıyordu...''Tahsin adlı bir hastaya engelleme koymuşsunuz, kendisine bunu söylemedim,ama ille de size muayene olmak istiyor!''
Şaşırmıştım...''Bir şekilde başka bir arkadaşa yönlendirin!''
''Hocam öyle dedim, ama adamı ikna etmek mümkün olmadı, ille de sizi istiyor!''
Kısa süreli bir şaşkınlık geçiriyorum. ''Bana bir zarar vermesin! Psikolojik durumu nasıl?''
Sekreter gülüyor... ''Yok hocam, şen şakrak, gergin değil!''
''Tamam'' diyorum, ''engeli kaldırıyorum, bana atabilirsin!''
Ve hasta odama giriyor, karşıma oturuyor. Ben Bir şey sormadan arkadaki muayene odasını işaret ediyor gözleriyle. ''Hocam içeride konuşabilir miyiz!'' Yüzünde gülümseme mevcut. ''Tahsin bey şikayetin nedir'' diye soruyorum.
''Sadece idrar yaparken yanma var. İdrarım artık yumurtalarıma akmıyor!''
''İyi, iyi!'' diyorum.
Sağ elini havaya kaldırıyor... ''Ama sormadın nasıl iyileştiğimi!''
''Nasıl?''
''Bizim mahallenin hocasına gittim. Meğer bana cinler musallat olmuş. Birşeyler okudu, yazdı, iyileştim şükür.''
İçimden de şöyle diyordum... ''Sağ olasın hoca, beni kurtardın!''
Şimdilik...