Tarih boyunca Türkler’ e sığınanları küçük bir yazı dizisiyle ele aldığım bu çalışmayı noktalarken, çok kısa da olsa Suriyeliler konusuna da değinecek, sonuçta son değerlendirmemi sunacağım.

Osmanlı döneminde, değişik tarihlerde, Arap Alevileri, ülkelerinde baskıya maruz kalınca, Türkiye’ye göç etmişler, Tarsus ve Adana bölgelerine yerleştirilmişlerdi. Ayrıca, Arap ailelerinin Anadolu’ya yerleşmelerinin bir diğer nedeni ise ticaretti. Osmanlı’nın son döneminde de bir Arap göçü yaşandı. I. Dünya Savaşı öncesinde Suriye bölgesinde batı destekli Arap milliyetçiliği hareketinin giderek radikal bir boyut kazanması üzerine, Suriye, Hicaz ve Mezopotamya bölgelerindeki 5 bin civarındaki aile, İç ve Batı Anadolu bölgelerine nakledildiler.

2011’de Suriye’deki merkezî yönetime karşı olan – DIŞ DESTEKLİ- hareketin hız kazanmasının ardından çok sayıda Suriyeli Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a sığındı. Türkiye, ülkesinden ayrılan Suriyelilere en fazla kucak açan ülke oldu. Nisan 2011’de Cisr-el Şukur ve İdlib’deki olayların ardından Suriye’den Türkiye’ye sığınmacı göçü hız kazandı.

2011 yılında Avrupa Birliği “Demokrasi ve İnsan Hakları Avrupa Aracı Programı” tarafından finanse edilen, Türkiye’ de pek çok ilde yapılan “Askıdaki Yaşamlar ve Algıdaki Yaşamlar Projesi Araştırma Raporu” hazırlandı. Projenin amacı, insanların genelde sığınma ve göç ile ilgili ne düşündüğü ve ne kadar bildiğini ortaya çıkarmak; kendi çalışma ve yaşam alanlarının yanı başında kabul merkezlerinin kurulmasının kabul etmeleri ya da reddetmeleri üzerinde bir etkisi olup olmayacağını tespit etmekti. Bu sonuçlar, eksik bilgiden kaynaklanan önyargıların giderilmesi için yakın gelecekte geliştirilecek olan olası stratejilerin ön koşulu olarak değerlendirilecekti. Kısacası, projenin amacı, Türk halkının sığınmacı ve mültecilere karşı tavrının tespit edilmesi ve bu konuda onları bilgilendirerek ön yargıların kaldırılmasıydı.

2016 yılında, Suriyeliler’ in Türkiye’ de kalmasına yönelik politikalar başladı. İçişleri Bakanlığı Nüfus İdaresi Genel Müdürlüğü, “Türkiye’ deki Suriyelilere Yönelik Politikalar ve Stratejiler İçin Çerçeve Belgesi” hazırladı.

2017 yılında, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından “Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Plânı, 2018- 2023” hazırlanıp uygulamaya kondu. Bu belgenin amacı, Türk halkını Suriyelilere vatandaşlık verilmesine ikna çalışmalarını koordine etmekti.

Eylül 2020’ de, Avrupa Konseyi “Yeni Göç ve İltica Plânı” hazırladı. Bu plân ile Avrupa Birliği ülkeleri Birliğe yönelik göç akımlarına karşı daha sert ve engelleyici önlemler almaya karar verirken, Türkiye’ yi de göçmen deposu ülke olarak görme politikasını sürdürmekte kararlı olduklarını gösterdiler.

Bu konuda Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın tespit ve önerilerini tarihe not düşmek adına belirtmekte yarar var:

"Ülkemizde 2011 sonrasında 8 milyona yakın Suriyeli, Afganistanlı, Pakistanlı, Bangladeşli ve Siyah Afrikalı başta olmak üzere kaçak göçmen var. Ayrıca 3 milyona yakın Suriyeli de Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'nin kontrolündeki bölgede yaşamaktadır. Artık bu yük, Türk halkı için taşınamaz boyutlara ulaşmıştır. Ülkemizde tansiyon her geçen gün daha da yükselmektedir ve iç barış tehdit altındadır. İç barışın tehdit altına girmesinin nedeni; sarayın yanlış Suriye politikasıdır. Gerilimi hızla düşürmek ve ülkemizi bir olası kaos ortamından çıkarmak için bazı adımların hızla atılması gerekir. Örneğin, Cumhurbaşkanı tarafından Suriyeli sığınmacılara hiçbir şart altında vatandaşlık verilmeyeceği duyurulmalıdır. Amacı Suriyelileri sözde entegre etmek olan, İçişleri Bakanlığı; Uyum Strateji Belgesi-Ulusal Eylem Planı 2018/2023 yürürlükten derhal kaldırılmalıdır. Suriye'de iç savaş büyük ölçüde bittiği ve artık Suriye'den Türkiye'ye herhangi bir kişinin hiçbir gerekçeyle sığınmacı olarak kabul edilmeyeceği açıklanmalıdır. Suriyelilere hastanelerde öncelikli hizmet uygulamasına derhal son verilmelidir. Suriyeliler bundan sonra tedavi ve ilaç katkı payı ücretlerini Türk vatandaşları gibi ödemelidirler. Suriyeli öğrencilerin, Türk çocuklarıyla aynı sınıfta okutulması; böylece Türk öğrencilerin eğitim seviyesinin düşmesi nedeniyle ayrı eğitim süreci başlatılmalıdır. Oluşturulacak ayrı eğitimde halen boş boş oturan Suriyeli öğretmenler değerlendirilmelidir. Beşar Esad ile Suriyelilerin geri dönüşü için görüşmelere hemen başlanmalıdır."

SON DEĞERLENDİRME:

Türkiye’ de bulunan yaklaşık 5 milyona yakın Suriyeli “mülteci” değildir, “şartlı mülteci” de değildir. Hatta “mülteci statüsünde sayılmak üzere başvuru yapma durumu” oluşmadığından “sığınmacı” da değildir. Ülkemizdeki Suriyeliler bayramlarda ülkelerine rahatça giriş çıkış yapabildikleri için “ikincil koruma” statüsünde de değiller.

Ülkemizdeki Suriyeliler, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91. maddesine dayanılarak hazırlanan yönetmeliğe göre, “geçici koruma” statüsündeler…

Adeta terör örgütünün Suriye’ nin kuzeyinde yaptığı etnik temizlik ile Suriye’ nin kuzeyi Arapsızlaştırılırken, Türkiye’ nin güneydoğusu ise gelen Suriyeli Arap nüfusun baskısı ile Türksüzleştirilmektedir.

Suriye’ de can güvenilirliği olmadığı nedeniyle ülkemize gelenler, Türk vatandaşlarının ötesinde haklara sahip konuma gelmiş durumdalarsa, ülkelerine serbestçe gidip kalabiliyorlarsa, daha sonra tekrar Türkiye’ ye ellerini kollarını sallaya sallaya dönebiliyorlarsa, bunun artık çok farklı bir nedeni/ açıklaması olsa gerekir.

Türkiye’nin Suriye’ den gelenleri kabul ederek en iyi koşullarda yaşamalarını sağlaması insanî açıdan çok önemlidir. Ancak kalmalarını teşvik etmek, gelecekte Türkiye Cumhuriyeti’ nin nüfus yapısını hızla değiştirecektir.

Suriyeli göçünün oluşturduğu ekonomik, toplumsal, kültürel, politik ve jeopolitik baskı altında kalan ülkemiz sürekli istikrarsızlık ortamına sürüklenecektir. Bu durumun, yönetim kadrolarımız tarafından mutlaka göz önünde bulundurulduğu ümidini taşıyorum.

Tarih, bu incelemenin yapıldığı sıradaki Avrupa Birliği üyelerinin Suriye politikasını, ABD’ nin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP)’ni, Türkiye’ nin BOP ile ilişkisi ve Suriye politikasını mutlaka değerlendirecek ve bu konudaki şaşmaz hükmünü verecektir.

SON SÖZ:

Konuyu araştırdıkça yeni bilgilerle karşılaşıyorum. Dolayısıyla yukarıdaki çalışma son derece eksiktir. Örneğin bir “Kaçak Mülteciler” ve “Kaçak Göçmenler” konusu var ki, dipsiz bir kuyu gibi… İnsan içine girdikçe daha derine düşüyor. Ben, sadece elde ettiğim bulguları paylaşmak ve konuyu araştıranlara yardımcı olmak istedim. Umarın bir yararı olur.