GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Yaşam kaynaklarından biri olan toprağın önemini vurgulamak ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla, 1945 yılında kabul edilen 4760 sayılı Toprak Bayramı Kanunu ile her yıl 11 Haziran’ ı takip eden ilk Pazar günü ülkemizde Toprak Bayramı olarak kutlanıyor.
Toprak, hava ve su gibi canlıların yaşaması için vazgeçilmez bir unsur. Toprak tüm canlılar için yaşam ortamı… Tarım çerçevesinde baktığımızda; bitkisel üretimde doğrudan üretim kaynağı, hayvansal üretimde ise yem üretim kaynağı olarak, yaşam için gereksinim duyduğumuz gıdanın büyük kısmını topraktan sağlamaktayız. Yani nasıl yaşam için gıdaya mecbursak, gıda için de tarıma dolayısıyla toprağa muhtacız.
Toprak çok uzun zamanda oluşan, ancak çok kısa zamanda kaybedilen bir varlıktır. Küresel ısınmaya bağlı iklimsel değişimler toprak üzerindeki erozyon, kuraklık ve çölleşme gibi olumsuzlukları artırıyor. Buna artan nüfuzun gıda ihtiyacını karşılamak üzere toprağın aşırı ve yanlış kullanımı da eklenirse, topraklarda kirlilik ve çoraklaşma başlıyor. Elbette yanlış sulama ile yanlış gübrelemeyi de unutmamak gerekiyor. İklimin elverişliliği ve tarımın bu topraklarda başlayıp gelişmesinin topraklarımızda birikmiş bir yorgunluğu var. Dolayısıyla tarımsal açıdan topraklarımızın doğru kullanımı büyük önem taşıyor.
***
Şimdi size toprağın doğru kullanımı ile ilgili bir örnek vereceğim. Tanıtacağım kişi, Dr. Ece Aynur Onur…
Dr. Ece Aynur Onur bir albay kızı olarak askerî ortamlarda büyüdü. Ailesinden cesaret alarak Uluslararası İlişkiler ve Antropoloji ( İnsan Bilimi) okudu, yüksek lisansını yapmak için Fulbright bursu kazandı ve dünyadaki bir avuç askeri antropologdan biri ve aralarındaki tek kadın oldu. Akademik olarak çok parlak bir kariyeri ve geleceği vardı. Dedesini kaybettikten sonra Burdur'daki köyüne döndüğünde ağabeyiyle birlikte hayatını değiştirecek bir karar aldı. ABD’deki savaş uzmanlığını ve üniversitede gelecek vaat eden akademisyenlik hayatını bırakıp traktör almak için arabasını ve evini sattı ve dedesinin tarlalarında susuz/ kuru tarıma başladı. Pek çok zorluğa göğüs gererek, başarılı bir işi büyütmenin yanı sıra bölgedeki kadınlara istihdam sağlamak için doğru arazi, mahsul ve yöntemlerini araştırarak, deneyerek başarılı bir işletme kurdu.
Bakın neler anlatıyor, örnek alınması gerekir diye düşünüyorum:
“ Dedemin vefatı nedeniyle 2015 yılında Burdur'a geri döndüm ve annemin büyüdüğü Kayalı köyünü ziyaret ettim. Köy terkedilmiş gibiydi. Nüfus çok azdı, sadece birkaç çocuk vardı ve hiç genç yoktu. Öğretim üyesiydim ve biri öğrencilerden, diğeri fakülteden olmak üzere iki ödül almıştım. Sonra o köye geldiğimde köy okulunun kapandığını görünce yıkıldım. Bu köyde en basit bir dükkân veya sağlık ocağı bile yoktu. Kardeşimle birlikte, bu köydeki eğitim ve hizmet eksikliğini ve yeteneklerimizi ve uzmanlığımızı başka ülkelerdeki insanlar için kullanıyor olduğumuzu hissettik. Bu farkındalık ikimizi de incitti; ikimiz de kendi halkımıza hizmet etmeliydik.
Herkes bizim gibi buraları terk ederse gelecekte ne olur? Köylüler, teknolojiyi daha iyi çiftçilik uygulamalarında kullanmanın yollarını merak etmiyor veya aramıyor. Yabancı dil bilmedikleri için tarım teknolojisindeki gelişmeleri takip edemiyorlar; yani büyüklerinden öğrendiklerini yapmaya devam ediyorlar. Ve orası bir şeyler yapabileceğimiz, toprağımıza, köklerimize ve insanlara geri verebileceğimiz bir yerdi. O zamanlar aynı duygulara sahip olan iki kardeş, tüm çabamızı araziyi geliştirmek için harcamaya karar verdik.
Kolay bir iş değildi! Bölge, Türkiye Göller Bölgesi'nin bir parçası olmasına rağmen şiddetli bir kuraklık yaşıyordu. İçmek için yeterli su bile yoktu. Sığır yetiştiriciliği tüm su kaynaklarını tüketmiş; ayrıca mısır, yonca ve pancar gibi fazla miktarda su kullanan birçok ürün yetiştiriliyordu. İnsanların yeterli içme suyu yokken çiftçilerin mevcut su kaynaklarını hayvan yemi yetiştirmek için kullanması çok yazık geldi. Biz de neler yapabileceğimizi öğrenmek için Ziraat Odası'nı, Tarımsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'nu ve toprağımızı nasıl kullanmamız gerektiği konusunda bize tavsiyede bulunabileceğini düşündüğümüz diğer kuruluşları ziyaret ettik. İlâç ve kozmetik endüstrilerinde kullanılan kuraklığa dayanıklı tıbbi aromatik/hoş kokulu bitkiler yetiştirmemizi önerdiler. Bu şekilde ilerlemeye ve onları nasıl yetiştireceğimizi öğrenmeye karar verdik ve ardından dedemizin 135 dönümlük arazisinde bir proje geliştirdik. Ondan önce arazi kullanımı ve büyüyen şeyler hakkında hiçbir bilgim yoktu; Ev bitkilerim bile yoktu!
Her neyse, fidan ithal ettik ve yetiştirmeyi öğrenmeye başladık. Bu devam eden bir çalışma ve biz hâlâ öğreniyoruz. Bu yıl pulluksuz tarıma geçtik. İsrail, ABD, Kanada ve BAE'den öğrendiğimiz teknikleri benimseyerek yeni yöntemler deniyoruz. Ayrıca kuru tarımla ilgili tüm literatürü okuyorum ve öğrendiklerimi yerel bilgi birikimine uyarlıyorum.
Çiftçiliğe başlamak için buraya ilk geldiğimizde, insanlar traktör almak için arabalarımızı, fabrika yapmak için evlerimizi sattığımızı görünce hayrete düştüler. Bir şey yetiştirebileceğimize asla inanmadılar. Şimdi ise fabrikamız ve tarlalarımız bir hac yeri; burada neler başardığımızı görmek ve onlardan bir şeyler öğrenmek için yüzlerce insan bizi ziyarete geliyor.
Tabii, hiçbir şeyi tek seferde başaramadık! Hangisinin işe yarayacağını bulmak için farklı mahsuller denemek ve birden fazla alanda farklı yöntemler denemek zorunda kaldık. Hangi mahsulün en iyi sonuçları verdiğini görmek için sonuçları laboratuvarlara gönderdik. Aylarca ve yıllarca süren sıkı çalışma, sonuçların sürekli analizi ve deneme yanılma gerektirdi. Can suyu vererek lavanta, ada çayı, kekik, biberiye ve papatya gibi bitkileri susuz tarımla yetiştirmeyi başardık.
Sanayileşmenin zirvesine ulaştığımıza inanıyorum ve birçok insan toprağın çağrısını duymaya başladı. Toprağa dönelim, ama toprağa kavuşmak için ölünceye kadar beklemeyelim! Geçtiğimiz yüzyılda Enerji Savaşları vardı, sonra bunun yerini Psikolojik Savaş, Propaganda Savaşları, Biyolojik Savaş aldı. Önümüzdeki yüzyıl ne yazık ki Su ve Gıda Savaşları olacağına inanıyorum. Biz bu savaşı da çapa ile kazanacağız. Toprağınızı terk etmeyin. Siz toprağa ne verirseniz, misliyle size iade eder.”
***
“Yaşamın Temel Kaynağı Tarımdır, Tarımın Temel Kaynağı da Topraktır".
Bu bilinçle “Toprak Bayramımızı” kutluyorum.