İplik üretiminde, akrilik, polyamid gibi sentetik elyaflarla koyun yünü, tiftik keçisi yünü (Moher) gibi doğal elyaflar kullanılır. Genelde uygulama bunların belirli orandaki karışımlarından oluşan farklı kalitedeki ipliklerdir. Bunların arasında en değerlisi Angora olarak da tanınan Moher yani tiftik keçisi yünüdür. Çünkü ipek gibi parlak ve yumuşak bir yapısı vardır. Giysilerde sıcak tutar ve şık görünümlüdür. Angora, cumhuriyet döneminde Ankara olarak resmileştirilmeden önce yabancı ülkelerde Ankara ilinin kullanılan adıdır. Ankara’da yetiştirilen tiftik keçilerinden elde edilen yünlerin üstün kalitesi yüzünden Avrupa’da Türklerin dokuduğu tiftik kumaşı Angora olarak anılmaya başladı.
Tarihe baktığımızda keçinin varlığı Sümerlilere kadar gidiyor. Ankara’ya gelişi ise binikiyüzlü yıllarda Orta Asya’dan, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in dedesi Süleyman Şah tarafından oluyor. Moğol işgali sonucu Kayı boyu, Türkmenistan topraklarını terk ediyor. Süleyman Şah ve oğulları Kayseri ile Ankara arasındaki bölgede tiftik keçisi sürüleriyle gelip yerleşiyorlar. Daha sonraları Türklerin dokuduğu tiftik kumaşı Ankara’dan Avrupa’ya yayılıyor. Ankara keçisinin yünü (Angora Goat) adıyla anılmaya başlıyor.
Türk kumaşları, bezleri, halıları Selçuklu döneminde olduğu kadar Osmanlı döneminde de büyük beğeni kazanıyor. Osmanlı ekonomisinin en çok gelir getiren kaynağını ipek kumaşın yanında tiftik kumaşının dış satımı yaratıyor. Binbeşyüzlü yıllarda başta İngiltere ve Hollanda olmak üzere Avrupa ve Arap ülkelerinden Osmanlı tiftik kumaşına olan talepler karşılanamaz oluyor. Bunun üzerine Avrupa işlenmiş kumaş yerine, kendileri dokumak için, tiftik yünü istediler. Bir diğer istekleri de damızlık Ankara keçileri idi. Amaç Osmanlıların Dünya üzerindeki tiftik kumaşı tekelini kırmaktı. Fakat konulan işlenmemiş ürün dış satım yasağını ve Ankara keçisi satımı engelini kıramadılar.
Ankara keçilerini kaçırmaya kalktılar. Gittikçe artan baskılara dayanamayan Osmanlı sarayı padişah fermanıyla İngilizlere damızlık keçi verilmesi kararı aldı. Fakat bu defa Türkmenler ayaklandı. “ Gavura damızlık vermek uğursuzluk getirir” diyorlardı. İş daha da ileri gider. Keçi vermemek için silaha sarılırlar. Ayaklanan Türkmenlerin üzerine ordu gönderilir. Üç yıl süren direniş kanlı bir şekilde bastırılır. Sonunda İngilizler istedikleri damızlık Ankara keçilerini alırlar. Almanya’da Venedik’te İsveç’te yapılan denemelerden olumlu sonuç alınamaz. İklime uyum sağlayamayan keçiler girişimcileri düş kırıklığına uğratır. Araştırmalar sonucu Güney Afrika uygun bulunur. Erkek ve dişi keçilerden oluşan bir kafile Afrika’ya doğru yola çıkar.
Osmanlıların tekeleri (erkek keçileri) kısırlaştırdıklarından haberleri olmayan İngilizler alay konusu olur. 1765 de İngiliz James Watt buhar makinasını icad eder. 1785 de buharlı dokuma tezgahları, el tezgahlarının yerini alır. İngiliz malı ucuz fabrika işi kumaşlar gümrük kapılarına yığılır. Yerli üretimi tehdit etmeye başlar. 1838 de imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile yabancılara satışı önleyen yasaklar delinir. İngiliz albayın seçtiği damızlık tiftik keçileri Güney Afrika’da kurulan özel bir İngiliz çiftliğine götürülür. 1856 ya gelindiğinde İngiltere Osmanlının koruduğu tiftik kumaşı tekeline son verir. Ankara keçisine İngiliz damgasını vurur: BRITISH ANGORA GOAT SOCİETY.
Osmanlı, askeri ve siyasi yenilgilerin yanı sıra üretimde buhar gücünden yararlanamadığı ve ucuz yabancı fabrika ürünleri karşısında pahalı el yapımı ürünlerle karşı çıkamadığı için yerli tezgahlar durur. Gelelim günümüze. Tekstil ve konfeksiyon sanayimiz modern tesis ve makinalarıyla dünya piyasalarında rakipleriyle boy ölçüşecek düzeyde. Bu sektörün ham maddesi olan ipek, pamuk, tiftik üretiminde aynı başarıyı yakalayamadık. Yanlış politikalar sanayideki gelişmeyi tarım alanına taşıyamadı. İpek böceği merkezi Bursa’da pamuk ambarı Çukurova’da, Tiftik keçisi memleketi Ankara’da durum ne ? Başka bir yazı konusu. Görüşmek üzere.