GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Montesquieu ( tam adı Charles Louis de Secondant Montsquieu)  , 1869- 1755 yılları arasında yaşamış Fransız siyaset felsefecisi ve kuramcısıdır.

Güçler ayrılığı kuramıyla siyaset biliminin ve anayasa hukukunun öncülüğünü yapmıştır.

“ De L’Esprit des Lois” (Kanunların Ruhu) adlı kitabı siyaset kuramı ve hukuk tarihinin en önemli yapıtlarından biri sayılır.

Montesquieu’ nun yapıtında büyük titizlikle ele aldığı konulardan özellikle iki yaklaşımı dikkat çekicidir.

Bunlardan ilki, siyaset kuramcıları için vazgeçilmez bir konu olan yönetim sistemlerinin sınıflandırılmasıdır.

Monarşi, Anarşi ve Demokrasi biçimindeki klâsik ayrımı bir yana bırakan Montesquieu, yönetim sistemlerine can veren temel ilkeden hareketle,

Erdeme dayalı Cumhuriyet,

Onura dayalı Monarşi,

Korkuya dayalı Despotluk biçiminde yeni bir sınıflandırma getirir.

Ortaya koyduğu tanımlar bu sınıflandırmanın, siyasî iktidarı kimin elinde tuttuğu sorusu yerine yönetimlerin politikalarını yürütme tarzını temel aldığını ve dar tanımsal kalıpların ötesinde tarihsel bir içerik taşıdığını gösterir.

Montesquieu’ nun ikinci önemli savı, değişik bir bakış açısıyla ele aldığı güçler ayrılığı konusuyla ilgilidir.

Siyasal otoriteyi yasama, yürütme ve yargı güçlerine ayıran Montesquieu, en geniş anlamıyla özgürlüğe olanak veren bir devlet biçiminde, bu üç gücün farklı ve birbirinden bağımsız kişi ya da organların elinde olması gerektiğini savunur.

Montesquieu’ ya göre, toplumları geleceği açısından en önemli soru, medeniyetleri ve toplumları çöküşe götüren ana sebebin ne olduğudur.

Çok sayıda medeniyeti ve devleti araştırdıktan sonra Montesquieu, şu sonuca ulaşır:

Devletleri çöküşe götüren ana sebep despotik yönetimlerdir.

Despotik yönetimlerde başta yasalar olmak üzere bütün ilkeler, değerler, kişi ve kurumlar anlamını yitirir ve çöküş kaçınılmaz olur.

Montesquieu, ikinci bir soru sorar:

Madem çöküşün sebebi despotik yönetimler, o halde böyle yönetimlerin engellenmesi ve çöküşün önlenmesi için ne yapmak gerekir?

Montesquieu’ nun bu soruya verdiği cevap açık ve nettir:

Erklerin bağımsızlığı…

Yani yasama- yargı ve yürütmeyi birbirinden bağımsız ve birbirlerini denetleyecek şekilde konumlandırmaktır.

Kısaca Yasama yasaları yapacak,

Yürütme Yasama’ nın koyduğu kurallara göre ülkeyi yönetecek.

Yargı ise bütün bu süreçleri yargısal denetime tabi tutacak.

İşte bu gerçeği anlayan ve uygulayan ülkeler günümüzde huzur, barış ve refah içinde yollarına devam ederken, bunu anlayamayan ülkeler, despotik yönetimler elinde işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve sefaletin kol gezdiği bir hayat sürdürürler.

Üstelik bunun da sebebini hep başka yerlerde ararlar.

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!