Diye şiirler okuyup, şarkılar söylediğimiz yılları anımsadım. Bir önceki gün, 23 Nisan 2013 de. O yıllar bindokuzyüzkırkların sonlarıydı. 

Milli Bayramlarda ilçemizin, o günlerde bana çok büyükmüş gibi görünen çarşı alanında toplanırdık. Yıllar sonra gittiğimde, aynı alan küçülmüş mü acaba dedim. Oysa aynıydı. Çocuk gözü işte.

İlkokul önlüklerimiz ve beyaz yakalarımızdan oluşan bir örnek kıyafetlerimizle uygun adım yürüyerek gelir alandaki yerimizi alırdık. Konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu. Şiir okuma seçmelerinde, ilkokuldaki son yılımda ben ve diğer sınıftan bir kız sona kalmıştık. Bayram sabahı okul bahçesindeki sınavı kız arkadaşım kazandı.
Törene ilçe halkı da yoğun ilgi gösterirdi. Alana iğne atsan düşmezdi. Unutamadığım bir olay da, belediye görevlileri bir sepet içindeki kağıtlı şekerlerden bizlere ikişer tane verirlerdi. Şekeri çocuklar sever ama biz daha çok severdik. Çünkü birkaç yıl önce şeker bulunmuyordu. Büyüklerimiz kahvelerini kuru üzümle içiyorlardı. Kahve de nohut kahvesi idi. Savaş varmış.

Bir de ilçemizin ortasından geçen Bursa-Eskişehir karayolu üzerine zafer takı kurulurdu. Çiçeklerle, bayraklarla Atatürk resimleriyle süslenir, gece de aydınlatırdı. Bizim ilçemizde elektrik vardı. Karasudaki dürbünden gelirdi. Halk oraya dürbün derdi. Sonradan onun küçük bir hidroelektrik santral (HES) olduğunu, dürbününde su türbini anlamına geldiğini teknik öğrenim sırasında aldım.

Ortaokulda geçtiğimizde bizim tören alanındaki yerimiz değişti. Takım elbise giyer kıravat takardık. Ütülü pantolonlarımız, sarı şeritli şapkalarımızla daha sert adımlarla gelir kürsünün sağ yanında yer alırdık. Küçük kardeşlerimizi izlerdik. 

Bizim esas bayramımız on dokuz mayıstı. İstasyonun alt tarafındaki top sahası olan çayırlıkta müzik eşliğinde jimnastik gösterileri yapardık. Sonraki yıllarda yüksek öğrenim için gittiğim Ankara’da okul gazinosunda aynı müzikle dans edecektim. Parçanın adı Mavi Tuna Valsi imiş. Siyah şort, beyaz atlet ve ayaklarımızda yine beyaz bez ayakkabılar olurdu. Kızlar kısa kollu bluz giyerdi. Bizim sınıfta yedi tane kız vardı. Ön sıralarda otururlardı. Okuldaki kız sayısı zaten yirmi beş otuzu geçmezdi. 19 Mayıs, Gençlik ve Spor Bayramıydı. Biz de ilçenin okullu gençleriydik. Lise yoktu.

Aradan yirmi beş yıl geçti. Mersin’deyim. Evliyim ve çocuklarım var. Büyük oğlum ilkokula başladı. O yıl yirmi üç nisanda Pamuk Prenses Yedi Cüceler masalındaki cücelerden birisini özel giysisi ile canlandıracak. Geçit resmine katılacak.

Tevfik Sırrı Gür stadyumu hınca hınç dolu. Biz yer bulabilmek için çok erken geldik. Ön sıralara oturduk. Yüce Atatürk 23 Nisanı bayram olarak çocuklara armağan etmişti. Dünya çocuklarını bu kutlamadan ayrı tutmak olmazdı. TRT’nin davetlisi olarak bir çok ülke çocukları geliyor, Türk ailelerin yanında misafir ediliyor. Her ülke kendi ulusal giysileri ile gösteriler yapıyor. Televizyonda Halit Kıvanc’ın sunuculuğu ile yayınlanıyordu. Bu çocuklar ülkelerine dönmek üzere ayrılırken duygusal anlar yaşanıyor, bir kısmı ayrılmak istemiyor gözlerinden yaşlar akıyor.

23 Nisanlar bu şekilde kutlana kutlana geçen yıla geldik. Törenler sadece okullarda yapılmak üzere sınırlandırıldı. Toplu gösteriler ve kutlamalar yapılmadı. Stadyumlarda, alanlarda rengarenk çiçek bahçesini andıran çocukların yürüyüşlerini izleyemedik.

Bu yıl ise, yeni anayasada Türk sözcüğü geçsin mi geçmesin mi tartışması yapılıyor. Doksan yıllık Cumhuriyetten öç almak için yeni bir sistemden, dünyada bir benzeri olmayan başkanlık sisteminden söz ediliyor.
Barış süreci diye diye ülke bölünmeye gidiyor. Duvarlardan, tabelalardan T.C.,  Türk, Atatürk ibareleri sessiz sedasız siliniyor. 23 Nisana alternatif olarak ortaya atılan aslı esası olmayan uyduruk kutlu doğum haftaları kutlanıyor.

Yıl:2013
Geçti bir yirmi üç nisan
Sevinç duymadım inan.