Merkez Bankası politika faizini 2,5 puan düşürdü. 50 puanlık faiz, art arda  ikibuçuk düşürülerek bugün %45 olarak uygulanmaya başladı. Medyaya baktığımızda, işadamları faizlerin düşme ihtimaline karşı ikibuçukluk indirimlerden memnunlar.

İşadamları kullandıkları kredilerden dolayı borçlu, vatandaş kredi kartlarına borçlu, ücretlerdeki, emekli maaşlarındaki yıllık artış %30 civarında, borçlara uygulanan faizin yıllık maliyeti iş adamlarına %50’nin üzerinde, vatandaşın faiz yükü ise %80 ile %100 bandında. 

Sonuçta, bu nedenler ile  tüketim ve dolayısıyla üretim iyice yavaşladı. Kamu harcamaları tasarruf tedbirlerine rağmen azaltılamıyor. Bütçe açıkları cezalar ile düşürülmek isteniyor. Geçen haftalarda bakanlıkların 2024 yılında kestikleri cezalar  televizyonlarda alt yazılarda gözümüze sokulurcasına paylaşıldığını hep birlikte izledik. Vatandaş olarak cezalara hazırız artık.

Ekonomideki durgunluk, fiyatlardaki artış, ücretlilere emeklilere, küçük esnafa zor günler yaşatıyor. İnsanlar mutsuz ve umutsuz. Bütün bu olumsuzluklar yaşanırken Bolu’daki yangın felaketi bunların üzerine tuz biber ekti.

İnsanların diri diri yandığını canlı yayında izledik. İnsan hayatının bu coğrafyada değersizliğini görmediğimiz, hissetmediğimiz bir gün yok. Sorumluların birbirini suçlamalarındaki detaylar ile konu sulandırılarak karmaşık hale getirilmeye çalışılıyor.  Vatandaş arasındaki kutuplaşmaları körükleyerek, gerçek gündem ve çözümden uzaklaştırmak isteyenler amaçlarına ulaşacak gibi görünüyordu ki, bu sefer sorumlulardan hesap sorulacağı meydanlarda yüksek sesle söylenmeye başladı. Kamuoyunun duyarlılığı yükselince duyarsız kalmak mümkün olmadı demek. Zurna üflenince deliklerden de aynı notadan sesler de yükselmeye başladı.

Burada sorulacak soru gerçek sorumlular kimler, fakirleştirilen vatandaşın ekmek çalan çocuğu mu? Yoksa gelir dağılımını bozan ekonomik politikalar mı?

Gerçek sorumlular, faizler, enflasyon ve ücretlerdeki artışların genelin aleyhine çok farklı tutarlarda olmasının yolunu açan, kararını verenler mi?

Bolu’daki yangına baktığımızda, sorumlular muhasebe müdürü mü? Mutfakta çalışanlar mı? Hizmet akdi ile çalışan personel mi? Yangın yönetmeliğine göre yapılan başvuruyu düzeltmeden geri çeken, otel işletmesini şikayet etmeyen itfaiye amiri mi? Yetki alanında olmasa da sosyal sorumluluğu gereği ilgisiz kalan belediye mi? Yoksa en yakın itfaiyenin bir saat uzaklıkta olduğunu bilen ve bölgeden sorumlu valilik, il özel idaresi ve Turizm Bakanlığı mı? Ya da bu sorumluluğu alması gereken kişilerin yetersizliği mi?

Hepsi bir yana, acaba gerçek sorumlular, liyakatı ciddiye almadan, eş dost akrabalarına, yandaşlarına öncelik veren iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetçiler mi?

Yetkiler paylaşılmadıkça, denetlenmedikçe, suçlular adil yargılanmadıkça,  karar mekanizması merkezileştikçe, kısaca söylemek gerekirse demokrasiden uzaklaştıkça, bu sisteme entegre olmuş yeterliliği tartışılacak, siyaseten belirlenen kişilerin yetkili olduğu her yerde, her alanda felaketler kaçınılmaz olacaktır.