GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

T.C. Anayasası’ nın 3’ üncü maddesi, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır” hükmünü içermektedir.

Her biri demokratik bir Cumhuriyetin temel taşları olan insan haklarına dayalı, millî, demokratik, lâik ve sosyal devlet ilkeleriyle hukuk devleti ilkesi, özgürlükçü demokratik bir anayasayı gerçekten isteyenler için vazgeçilmez bir uzlaşma zeminidir.

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği ilkesi ise millî devlet ilkesinden ulus- devlet özdeşliğinin anlaşılması gerektiğini vurgular.

Bu ilkeler üzerinde uzlaşmaya varamayan ve yine bu ilkeler üzerinde kurulacak özgürlükçü demokratik rejimi düşmanlarına karşı koruyacak önlemlerin alınmasında birleşemeyenlerin, gerçekten özgürlükçü demokratik bir düzen istediklerine kuşku ile bakmak gerekir.

Ne var ki, değişmez kural ve ilkelerin bir kısmı bugün Türkiye’ de bazı çevrelerde tartışma konusu haline getirilmiş durumdadır.

Bunlardan birisi, lâiklik ilkesidir.

Lâiklik ilkesi bakımından rejim, çeşitli uygulamalarla tam bir tartışmanın içine çekilmiş bulunmaktadır.

Bu tartışma hukukî bakımdan abes bir tartışmadır. Çünkü herkes biliyor ki, lâiklik ilkesini değiştirmek ya da Anayasa’ dan çıkarmak mümkün değildir. Anayasa hukuku düzeyinde mümkün değildir.

Kanaatimce burada yapılmak istenen, önce lâiklik kavramı çerçevesinde abes tartışmalar sürdürerek kavram kargaşası yaratmak, sonra lâiklik ilkesini Anayasa’ da kâğıt üzerinde lütfen bırakmaya razı görünüp, bu kavramın bir ölçüde tanımını, somutlaşmış unsurları oluşturan anayasa hükümlerini ortadan kaldırarak kavramın içini boşaltmaktır.

Lâikler ve dindarlar şeklinde tartışma gündemine sokulan yapay ayrım, kavram kargaşası taktiğinin tipik bir örneğidir.

Dini insan vicdanının özgür bir seçimi olarak benimseyen herkes, lâikliğin din düşmanlığı ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, aksine din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğunu bilir.

Lâiklik ve dini karşıt kavramlarmış gibi yutturmaya çalışmak siyasal bir taktiktir.

Tarihimizin en büyük demokratik sıçramasını oluşturan “ Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” kuralına, bir başka seçenekle karşı çıkmak da aynı taktiğin bir uzantısıdır.

Bilinmelidir ki, siyasî ve kişisel çıkar veya nüfuz sağlamak veya devletin temel düzenini din kurallarına dayandırmak amacıyla dinin, din duygularının veya dince kutsal sayılan şeylerin kötüye kullanılmasının Anayasa düzeyinde yasaklanması hak ve özgürlükler için hiçbir sakınca teşkil etmiyor.

Aksine bunların korunmasını sağlıyor.

Atatürk diyor ki:

“ Lâiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. Lâikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

“Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” (ATATÜRK)