GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Bugün biraz tarih sayfalarını aralayacağım.
Osmanlı Ordusu, Arapların Konstantıniyye dediği Konstantinopolis’i (yani günümüzdeki İstanbul’u- Konstantinopolis, Konstantin’ in şehri demektir) Yunanlılardan, Helen ya da Grekler’ den değil, Romalılar’ dan aldı. Rum, Romalı demektir.
Önemle tekrarlıyorum, o zamanlar Konstantinopolis’te (İstanbul’da) yaşayanlar kendilerine Romalı anlamına gelen “Romaio” diyorlardı.
Rumların, günümüzdeki Yunanlılarla (Ortodoks dininden olmaları dışında) yakından uzaktan ilgileri yoktur! Roma İmparatorluğu tarihini sonradan uydurma Bizans yakıştırma adıyla antik Helen/ Grek tarihine bağlamak, masal seviyesinde kalan boş bir iddia, tarih saptırmacasıdır! (Batılılar Yunanlılara “Grek” derler; bu adı antik Yunanlıları anlatmak için kullanırlar.)
29 Mayıs 1453, Osmanlı Devleti’nin, Roma’nın (Tarihte Bizans diye bir devlet yoktur) başkenti Konstantinopolis’ i fethettiğinin genel kabul gördüğü tarihtir.
Dönemi anlatan tarihçiler, İstanbul’un fethi tarihini nedense hep farklı farklı ele almışlar.
İbn Kemâl ve Tacizâde Cafer Çelebi, 20 Cemaziyelevvel 857 (29 Mayıs 1453) tarihini verirken;
Lütfü Paşa ile Anonim Tevarih-i Ali Osman’a göre, 20 Rebiülevvel 857 (31 Mart 1453);
Hoca Sadedin, Enverî ve Neşrî Tarihi’ne göre, 20 Cemaziyelahir 857 (28 Haziran 1453);
Oruç Bey ile Gelibolulu Mustafa Ali’ye göre, 21 Rebiülevvel 857 (1 Nisan 1453);
Tursun Bey ile İdris-i Bitlisi’ye göre, 28 Cemaziyelahir 857 (6 Temmuz 1453)’tür.
Burada en ilginç olanı, kuşatmada Fatih’ in yanında bulunan tarihçilerden Aşıkpaşazade gün ve ay vermezken, Tursun Bey’ in fetih tarihi olarak 6 Temmuz 1453 gününü vermesidir.
Bunlar, Türk tarihçilerin verdikleri tarihler…
Kuşatmada bulunmuş Hristiyan tarihçiler ise, İstanbul’un fethi için 29 Mayıs 1453 tarihini verirler. Ancak, bu tarih Jülyen Takvimi’ne göredir. Oysa bugün Gregoryen Takvim kullanılmaktadır. Bu durumda da ortaya 9 Haziran 1453 çıkıyor.
Hadi bakalım, buyurun... Bu karışıklık bu kadar sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Sultan II. Abdülhamid’ in tahta geçtiği 1878 tarihine kadar Osmanlı’ nın İstanbul’ un fethini kutladığına dair bir bilgi bulamadım. Ancak II. Abdülhamid’ in 27 Nisan 1909’ da tahttan indirildiği güne kadar, İstanbul’ un fethinin kutlanması diye bir şey söz konusu değildi. Zira hükümdar, “Rum vatandaşların hislerinin rencide olabileceği” gerekçesiyle kutlamalara izin vermemişti.
II. Abdülhamid, tahttan indirildikten sonra, Sultan V. Mehmed Reşad döneminde, İttihat ve Terakki yönetiminin baskısıyla, ilk kutlama 1910 yılında yapıldı. Ne var ki burada da bir hataya düşüldü. Fetih günü Milâdî değil Rûmî takvimle 29 Mayıs kabul edildi ve kutlamalar Rûmî 29 Mayıs’ a gelen 11 Haziran 1910’ da yapıldı.
Arkadan Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya Savaşları ile Türk Kurtuluş Savaşı birbirini izledi.
1950’ de İstanbul Fetih Cemiyeti kuruldu. Kuruluş yıllarındaki adı “ İstanbul’ un 500. Ve Müteakip Yıllarını Kutlama Derneği” idi. Bu ad sonraları “İstanbul Fetih Derneği” ve daha sonra da “İstanbul Fetih Cemiyeti” olarak değiştirildi. Bu cemiyetin organizasyonunda ilk fetih kutlaması 1953 yılında yapıldı. Demokrat Parti hükûmeti, Yunanistan’ ı gücendirmemek için törenlere katılmadı. Üstelik “kutlamalara resmen iştirak etmeyeceğini” de Yunan hükûmetine bildirdi. Yunanistan’ a, “Sizin İstanbul ile ne ilginiz var?” demek kimsenin aklına gelmemişti. Ne diyelim? Tarihçilerimize sevgilerimizi sunmaktan başka elimizden ne gelir?
İstanbul’ un fethi her sene değişik etkinliklerle kutlanıyor. Tespit ettiğim kadarıyla, bir vakfın organize ettiği ilk fetih kutlamaları 1974 yılında İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılmıştı. Burada dikkat çeken husus, ilk kutlamaların 1950 yılında Kıbrıs meselesinden dolayı Türk- Yunan ilişkilerinin bozulduğu bir döneme denk gelmesiyle; 1974 yılındaki kutlamaların başlamasının yine Kıbrıs meselesinde Türk- Yunan ilişkilerinin gerginleşerek tırmanışa geçmesiyle birlikte başlaması herhalde tesadüften başka bir şey değildir!
Bunu daha sonraki yıllarda bir siyasi partinin organizasyonunda Ankara, Konya, Yozgat, Sivas, Gaziantep, Bursa, Kütahya, Adana, İzmir ve Eskişehir gibi illerde yapılan etkinlikler izledi.
İstanbul’ un fethi, doğurduğu sonuçları açısından, sadece Türk tarihi açısından değil, dünya tarihi açısından da çok önemlidir. Böyle bir etkinlik yapılacaksa, canlandırmalar Fatih’ in ve Türk tarihinin şanına uygun olmalı… O gün İstanbul, yerli ve yabancı turist rekoru kırmalı… Tüm toplumun sahip çıkacağı, olayın tarihî şanına yakışır gösterilerin yanında, siyasî şovlardan kaçınılmalı, açık oturumlar, konferanslar, vb. toplantılar tertiplenmeli ve olayın önemi gençlere anlatılmalıdır.
Tarihe sahip çıkma bilinci, doğru olarak pekiştirilmeli, tarihin bilinmeyen sayfaları araştırılmalı, zihinlerde beliren sorulara cevaplar aranmalıdır. (Örneğin, Haliç’e indirilen gemilerin fethe katkısı ne olmuştur, ya da Şehzade Orhan’ ın ve adamlarının şehri neden savunmaya kalktıkları, Macar Urban’ ın yaptığı topun ve havanların özellikleri vb. ilgi çekici konuların incelenmesi gerekir.)
Olaya sadece dinî açıdan yaklaşılmamalı derken, bir konuya da açıklık getirmek gerekiyor. Olay, sadece Müslümanların Hristiyanları yenmesi meselesi değildi ki… Fatih’in toplarını yapanlar Hristiyanlardı, ayrıca Fatih’in ordusunda paralı Hristiyan askerleri vardı.
Roma surlarının günümüzde Topkapı Sarayı’nın Kızkulesi’ne bakan bölümünü, Roma ordusu içindeki Şehzade Orhan’ ın liderliğindeki Osmanlı askerleri savunuyordu. İnanılması güç ama gerçek bu… Ahırkapı ile Sarayburnu arasındaki bölgeden surlara hücum eden Osmanlı askerlerine, surlar içinde bulunan Osmanlı askerleri karşı koyuyordu. Şehirde o zamanlar bir de Müslüman Mahallesi olduğunu unutmayalım!
Haa, yeri gelmişken… Fatih, fetihten sonra, İstanbul’ da “ Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” demişti değil mi? Yorum yok!
Fethin dışında, aklıma geleni de belirtmeliyim: Kentler, geçmişlerini/ tarihlerini koruyarak gelişir, yenileşirler. İstanbul ise çılgın bir ekonomik, sosyal ve kültürel işgal ve yağma ile tüm kimliğini kaybetti. Bu arada emsalsiz tarihini de yok etti!
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.