GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar,

29 Ekim 2023 Pazar günü, hukuksal yönden en gerçekçi bağımsızlık ve ulusal egemenlik olgusu saydığımız Cumhuriyet’in 100’ üncü yıldönümünü kutlayacağız.

Türk Kurtuluş Savaşı, gerçekte bir bağımsızlık savaşıdır. Vatanın kurtarılmasını, devletin kurulmasını, toplumun ümmetten ulus düzeyine gelmesini sağlayanlar, temelde hak ve özgürlükleriyle kişiliği belirlenen bireyi bağımsız kılarak en görkemli yapıyı oluşturmuşlardı.

Bunun için, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen Cumhuriyet, ulusal onurumuzun simgesidir. Ulusal egemenlik dışında hiçbir gücü geçerli saymayan çağdaş ve soylu bir anlayışın yüceliğidir.

Şimdi, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yazdırıncaya, Cumhuriyet’i bir yönetim biçimi değil, yaşam biçimi yapıncaya değin sürecek uzun bir yolun başlangıcına birlikte gidelim.

Bir ve 2’ nci İnönü, Sakarya Muharebeleri ve Büyük Taarruz’ dan sonra düşman denize dökülmüş, Mudanya Ateşkesi ve en son 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştı. Sıra artık sıra devletin şeklini belirlemeye gelmişti.

 İsmet İnönü, o günleri şöyle anlatır:

“ ...Devletin başı yoktu.  Devletin şekli belli değildi. Büyük Millet Meclisi Hükûmeti adıyla seferler yaptık. Müzakereleri yaptık. Fakat uluslararası siyaset âleminde belli olan devlet şekillerinden hiç birinde böyle geçici bir usulle devlet idare etmek yoktu. Onun için ister istemez bilinen usullerden birine devletin şekli ve geleceği bağlanacaktı.”

Cumhuriyet yönetiminin Türk Milleti’nin ruh ve karakterine daha uygun olduğunu değerlendiren Mustafa Kemal Paşa ise,

“ Türk Milleti’nin yaradılış ve anlayışına en uygun yönetim, cumhuriyet yönetimidir” diye düşünüyordu.

27 Eylül 1923 günü, Türk basını, Mustafa Kemal Paşa’ nın Avusturyalı bir gazeteciye verdiği şu beyanatı yayımladı:

“...Anayasamıza göre hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi TBMM’de toplanır. Bu iki hamleyi bir kelime ile anlatabilmek için hangi sözlükte aranırsa aransın, sözü geçen kelime cumhuriyet olacaktır.”

Bu sıralarda Meclis’te bir Anayasa sorununun ortaya çıkardığı bunalım ileri boyutlara uzanmış ve Bakanlar Kurulu 27 Ekim’de istifa etmişti. Artık Cumhuriyet’in ilânı giderek yaklaşmaktaydı. Celâl Bayar, Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilânına nasıl hazırlandıklarını, Türk demokrasisini en ileri merhalesine nasıl bir düşünce ile ulaştırdığını şöyle anlatır:

“...Büyük Millet Meclisi teşkilatı esasiye kanununu kabul ederek, hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız milletin olduğunu esas madde olarak ilân eylemiş olmakla beraber, hilâfet ve saltanat ile olan bağlarını tamamen kopartmış bulunuyordu. Bu hal zaferin gerçekleşmesine ve Vahdettin’in kaçmasına kadar devam etti. Zaferden sonra bir adım daha atılarak saltanat ilga ( ortadan kaldırmak) halifelik muhafaza ve ipka ( yerinde bırakma) olunmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmeti devam ediyor, fakat buna verilmesi lâzım gelen isim, yani Cumhuriyet ismi takılmış bulunmuyordu

...Cumhuriyet ismi henüz takılmış bulunmuyordu. Atatürk bunu düşünmüyor değildi; ancak harekete geçmek için zamanın gelmesini bekliyordu. Atatürk’ ün Cumhuriyet’ i ilân etmeden evvel yaptığı hazırlıkları ve bunun ilânı zamanını beklemek hususunda ne kadar sabır gösterdiğini belirteceğim.

1923 yılı Ekim ayında, Fethi Bey Heyeti Vekiliye Reisi bulunuyordu. Dâhiliye Vekilliğini de uhdesinde muhafaza ediyordu. Malum olduğu üzere o zamanlarda vekilleri, Heyeti Vekile Reisi seçmez, Meclis her bir vekil için ayrı ayrı birer vekil seçerdi.”

DEVAMI EDECEK

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

( Bir dönem, 10 yıldan fazla bir süre, TRT’ nin ulusal bayramlardaki tarihî program ve/ veya belgesellerine katkısı olan biri olarak, 40 yıl düşünsem, TRT’ nin 100’ üncü Yıl Özel Etkinliklerini İsrail- Filistin arasındaki çatışmaları bahane ederek, ileri bir tarihe erteleyebileceğini düşünmesini bile, aklıma getiremezdim.)

CUMHURİYET ULUSAL ONURUMUZUN SİMGESİDİR!

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ NİN 100’ ÜNCÜ YILI KUTLU OLSUN!

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!