GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Türkiye'de Cumhuriyet, başlangıçtan itibaren esas olarak iki anlamda kullanılmıştır.
1. Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu siyasî rejim; halk yönetimi;
2. Siyasetten hukuka, eğitimden kültüre bütün bir hayat biçimini değiştiren yeni düzen, yeni devlet…
Atatürk, Cumhuriyet kavramını her iki anlamıyla da kullanmıştır. Atatürk öncelikle Cumhuriyeti, “Halkçılık” ve “Demokrasi” nin bir gereği olarak görmüştü.
Örneğin, 1930'da “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında, “Demokrasi (Halkçılık)” başlığı atında, “Demokrasi esasına dayanan hükümetlerde hâkimiyetin halka, halkın çoğunluğuna” dayandığını belirterek, “Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıki uygulamasını sağlayan hükümet şekli cumhuriyettir” demişti.
Cumhuriyetin 10’uncu yılında da “Cumhuriyet demek, demokrasi sistemiyle (yönetilen) devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır” ifadelerini kullanmıştı.
Atatürk, Cumhuriyeti, bir siyasal rejim olmanın ötesinde, yeni devlet düzeni, yeni hayat görüşü olarak geniş anlamıyla da kullanmıştır. Şu ifadeler ona aittir:
“Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asil fikirlerle ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibarıyla, büsbütün yepyeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.”
“Çağdaş bir Cumhuriyet kurmak demek milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesidir.”.
“Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır…” (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 70-71)
Atatürk'e göre “Cumhuriyet imkân demektir. Cumhuriyet, yalnızca adıyla bile fert hürriyetini aşılayan sihirli bir aşıdır. Görülecektir. Cumhuriyet imkânları olan her memleket hürriyet davasında er geç muvaffak olacaktır. Cumhuriyet kendisine bağlı olanları en ileri zirvelere götüren imkânları verir. Bağımsızlık ve hürriyetine sahip olan milletler ilerleme yolunda imkânlara sahip demektirler. O halde cumhuriyet, her alanda ilerlemenin de en belirgin teminatıdır.”
Atatürk'e göre “Cumhuriyet, ahlâkî fazilete dayanan bir iradedir. Cumhuriyet fazilettir.” (Kocatürk, s. 70-71)
29 Ekim 1923'te, 1921 Anayasası'nın 1. maddesine “Türkiye Devleti'nin hükümet şekli cumhuriyettir” cümlesi eklendi. Böylece Cumhuriyet ilân edildi. Cumhuriyetin gerektirdiği “kayıtsız şartsız millî egemenliği” gerçekleştirmek için bu egemenliğin önündeki kayıt ve şartlar; saltanat, hilâfet ve dinsel hukuk kaldırıldı. Böylece 600 yıllık teokratik monarşiden, 10 yıllık meşrutî monarşiden cumhuriyete geçildi.
Cumhuriyet sayesinde egemenlik asıl sahibine, “millete” verildi. Böylece her şeyden önce egemenliğin kaynağı değişti; pozitif hukuk kaynaklı millet egemenliği ön plâna çıktı.
Atatürk, Lâik Cumhuriyetin temeline “manevî mirası” olarak adlandırdığı “akıl” ve “bilimi” yerleştirdi. Türkiye'de Lâik Cumhuriyet sadece “ulusun egemenliğini” değil, onunla birlikte “aklın egemenliğini” de sağladı.
Cumhuriyetimizin özü, ruhu lâiktir. Bu nedenledir ki Atatürk, siyasî hayatta bir taraflı olarak daima aradığı ve arayacağı temelin “Lâik Cumhuriyet” olduğunu belirtmiştir. Cumhuriyetimiz lâik niteliğini kaybettiğinde özünü, ruhunu kaybetmiş olacaktır.
Atatürk, dağılıp parçalanan çok uluslu bir ümmet imparatorluğunun yıkıntıları arasından Kurtuluş Savaşı'yla çekip çıkardığı Türk ulusunu, cumhuriyet ile “yurttaş” haline getirmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına; Türk milleti denir” diyen Atatürk, farklı kökenlerden gelseler de Cumhuriyetin eşit yurttaşlarını –kendi ifadesiyle- “Türkiye halkını”, Türk milleti” olarak adlandırmıştır. Cumhuriyetin 1924 Anayasası'nın 88. maddesinde de ulus, “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk denir” şeklinde tanımlanmıştır.
Dolayısıyla Cumhuriyetimizin ulus anlayışı, “ayrıştırıcı” değil; hukuk, kültür, tarih, dil, aidiyet duygusu ve yurttaşlık bilinci etrafında şekillenmiş birleştirici, bütünleştirici, kavrayıcı, kapsayıcı ve barışçı bir anlayıştır.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ NİN 100’ ÜNCÜ YILI KUTLU OLSUN!
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!