Güzel bir Pazar günü.
Hemde Çevre günü.
Dostlarımız var Yalova dışından.
Yalova’nın yoğun yeşiliyle kucaklaşmanın keyfini yaşamak için Pazartesi günü gazetesini baskıya erken girmiştik. Kendimizde telefonun bile ulaşamadığı bir gölgelikte doğanın keyfini sürüyorduk.
Bugün gazetemizin genel yayın yönetmeni olan Oğlum Uğur Tezcan üniversite sınavlarına girecek. Dershane çıkışında çabucak bize ulaştı. “Yalova karışık. Ciddi bir kavga ve olaylar var” dedi. Telefonun kapsama alanına girdiğim anda telefon çaldı. Sayın valimiz Yusuf Erbay’ın beni aradığı acil görüşmemi söylediler.
Hemen aradım. Söyledikleri sonrasında gazetenin baskısını durdurup, doğa keyfini bitirip gazeteye geldim.
Sonrasında öyle hızlı gelişmeler yaşandı ki 2 kez daha basılmış gazeteyi değiştirdik. Hatırlayın bir alacak-verecek davasının uzaması sonunda bir can kaybetmiş, Yalova içinde hemşehricilik bölünmesine doğru gidebilecek gelişmeler yaşanmıştır.
O günlerde rahatsız olan vali ile Cumhuriyet Başsavcısı olayın başından sonuna kadar olayın tam içinde ve göz kırpmadan takipçisi oldular. Tarafları barıştırma girişimleri, sağduyu çağrıları, milletvekillerini ve siyasi parti il başkanlarını bir araya getirip , gerilimi düşürmek için müthiş çaba gösterdiler. Olağanüstü olayların önlenmesinde gösterdikleri şefkat ve otorite bizi ve kamu vicdanını rahatlatmıştı.
………………….
Neredeyse, tam tamına 7 yıl sonrası.
Fotoğrafına bakmaya kıyamayacağımız bir gencimizi kaybettik.
Bedava.
Pisi pisine.
Onu bu yaşa getiren, emek veren, gözünden sakınan anne-babayı hangi sözlerle teselli edersiniz?
O yüreklerdeki yangını hangi su ile söndüreceksiniz?
Ne tabanca, ne bıçak!
Böyle bir kavgayı ayırmaya çalışan bir insanı kaybetmenin vebali kimin?
Yapılan resmi açıklamaya bakıyorsunuz, kurumun itibarını kurtarmaya yönelik kalıplaşmış cümleler.
Müfettiş gelecekmiş, bana ne?
Araştırılacakmış, aileye ne?
Dağ gibi bir delikanlı gitti.
Bari kamu vicdanını rahatlatacak birkaç sözü söyleyin.
Çok mu zor geliyor!
…………………….
İşte size iki olay.
İşte devlet ve devlet adamlığı!