Acaba bu, yaş farklılığının yarattığı bir görüş ayrılığı mıdır? İşin özüne indiğimizde bunun böyle olmadığını görürüz. Her ne kadar gençler yeniyi, yaşlılar eskiyi savunur olsalar da yenilikten yana yaşlılar eskiye bağlı gençler yok değildir.
Tartışmanın kaynağına baktığımızda karşımıza kültür ve uygarlık çıkar. Kavga aslında kültürler ve uygarlıklar arasında olmaktadır. Diğer bir açıdan iki çağın çatışması şeklinde de yorumlanabilir.
Kültür, bir toplumda gelenek ve göreneklerin sınırları içindeki yaşam biçimidir. Bunun sonucu ve ayrılmaz parçası ise uygarlıktır.
Evrende durağan hiçbir şey yoktur. Her şey hareket halindedir. Toplumu oluşturan bireylerin yaşamları zaman içinde değişir ve gelişir. Tüm toplumlarda aynı hız ve oranda bir değişim olamaz. Coğrafi koşullar, genetik yapılar, doğal kaynaklar, eğitim, sanat gibi etkenler uygarlık düzeyini belirler. Gelişimi hızlandıran etkenlerden yararlanamayan toplum ve bireyler yerinde sayar, geri kalır.
Çağdaş uygarlığa ulaşamayan eskide yaşamaya devam eder. Açığını kapatmak için yeniyi kötülemeye başlar. Çatışma böylece başlar. Ama yenilikten yana olan bu eleştirilere kulak asmaz, o ilerlemeye devam eder.
Kendi yaptığı ilkel ilaçlarla veya üfürükçülükle şifa dağıtan, çağdaş hekimle anlaşamaz. İşini elinden aldığından onun başarılarını gölgelemek için elinden geleni yapar.
Köy hocası, köy öğretmeniyle kavgalıdır. Çünkü birincisi eskiyi ikincisi yeniyi temsil eder. Hoca medreseden yanadır. Öğretmen çağdaş eğitimin uygulayıcısıdır. Köye öğretmenin gelmesiyle hocanın öğreticiliği zarar görmüştür. Tek bilen olma özelliğini kaybetmiştir. Daha önce öğrettiklerinin çoğunun yanlış olduğu yeni öğretmenin derslerinde ortaya çıkmaktadır. Kavga itibar kaybetmenin sonucu kültür kavgasıdır.
Osmanlı ordusu Selim III’e kadar yeniçeriler ve alaylılardan oluşuyordu. Yenilik hareketleri kapsamında düzenli bir orduya geçilmesine gerek duyuldu. Bilgili ve eğitimli subaylar yetiştirmek için askeri okullar açıldı. Buralardan mezun olanların katılımıyla orduda eski ve yeni ayrımı başladı. Eskilere “alaylı” yenilere “mektepli” denildi. Eskiler yenileri kabullenemedi.aralarındaki çatışmalar alaylıların azalmasına kadar sürdü.
Hulusi Bey’in doğup büyüdüğü, yaşam boyu tatlı acı anılarının tanığı olan tarihi eski konak, apartman yapılmak üzere yapsatçı tarafından istenmektedir. Çocukları yenilemekten yana ama baba eskinin mutluluğunu terk edememektedir. Burada kuşak çatışması eski-yeniden çok maddi çıkara dönüşmektedir.
Gelenekçi ve tutucu bir yaklaşımla eskiye bağlı kalma ile tarihe saygı ve değer bilmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Uygarlıklar, dönemleri içinde değerlendirilirse büyüklükleri daha iyi anlaşılır.
Yeni, eskinin devamıdır. Birbiriyle kavga yerine birbirlerini anlamalarında yarar vardır. Yenilerin eskilerden alacakları dersler çoktur. Eskilerin deneyimlerine bakarlarsa, aynı şeyleri keşfetmekten dolayısıyla zaman yitirmekten kurtulurlar.
Eskiler kendi bildiklerini yeterli görüp, geldikleri geçmişe saplanıp kalmamalıdır. Güncel gelişmeleri yakından izlemeli, eski alışkanlıklarını terk edip yenilere adapte olmalıdırlar. Böylece hem yaşamları kolaylaşır ve kalitesi yükselir. Hem de kuşak çatışmaları belli oranda çözülmüş olur.