Bu ses, insanlığa Hakk’ın müjdesi…  Dünyanın bütün işçileri birleşin!

Gençlik yıllarımızdan kulağımızda kalan marşlar, sloganlar… İdeolojiler farklıydı ve kendince hedefleri vardı. Dün dünde kaldı cancağızım. Hedef, insanlığın beklentisi olabilecek müjdeyi sunmak, değil miydi? Umut dolu sözlerle, kavgası verilmiş nutuklarla… Yol haritası bağlamındaki ideolojiler tarihseldi, yenilenmeliydi.

Artık ete kemiğe bürünen güncellenmiş bir ideoloji ile cevabı beklenen soru şöyledir: Teknolojinin, şehirlerin, sosyolojinin yaşadığı ve yaşayacağı değişim ile birlikte gündeme oturacağı öngörülen küresel çatışmada Türk milleti liderlik vasfıyla yerini alabilir mi?

Yeniden yüksek medeniyetin belirim kazanması, mevcutta var olan bir medeni belirimle karşılaşma sürecinde ortaya çıkan imkânı değerlendirebilmek ile mümkündür. Tabii ki öyle bir potansiyele sahipsen ve potansiyelini aktüele dönüştürebileceksen. Tarihte çok devlet kurmuşuz ama iki kez başarmışız potansiyeli aktüele dönüştürüp yüksek medeniyeti temsil etmeyi. 

Karşılaştığımız şimdiki gerçeğin adı küresel kapitalizmdir. Her karşılaşma bir meydan okumadır. Yeni belirim kapitalizmi aşmak şeklinde olabilir ancak. Kendin olarak aşmak ancak gerçeği eğip bükmeden kabullenmenin yaratacağı fırsatla söz konusu olur. Şuurla, bilgiyle… Karşılaşma kaçınılmaz ise olmamış gibi davranamazsın.

Uzun yılların hatası, sanki elli yıl öncesinin şartları hiç değişmemiş gibi siyasi söylem olarak eski ezberlerle avunuyoruz. Tabii sıkça duvara tosluyoruz.

Önümüzdeki süreçte hem Türkiye’de hem dünyada yeni yüksek medeniyete öncülük yapabilme potansiyeli, ülkü sahibi olanlarla bir imkâna ve arkasından yeni bir belirim olarak gerçeğe dönüşebilir. Ama bu ihtimalin gerçekleşebilmesi, yeniden yenilenmiş ideolojiye bağlıdır.

Nasıl mı?

Zorunluluk-özgürlük bağlamında karşılaşacağı şartlar içinde yapacağın tercihlerle... Varlığı ‘Bir’ kabul eden ve pergelin sabit ucu olarak bu anlayış istikametinde ideolojisinin merkezine insanı yerleştiren ‘Dünya İnsanlık Devleti’ ülküsüyle...

Eski Türkler, sınıfsız toplum yapıları ve organizasyon kabiliyetleriyle dünyaya düzen (Nizamı-âlem) vermeye soyunmuşlardı. Bu birinci meydan okumamızdı. İkinci kez aynı göreve eski ontolojik kabulümüzle örtüşen İslam ile devam ettik. Ve sonra üç asır boyunca, teknoloji, sanayileşme ve kapitalizmin meydan okuması karşısında kendi kabuğumuza çekildik; yenildik, eşyanın tabiatı gereği sahneyi terk ettik. 

Batı’yı yani kapitalizmi aşan ve tüm insanlığı kucaklayan üçüncü meydan okumamız nasıl gerçek olabilir? Önce kültürel ayrışma yaşayan Anadolu insanına, arkasından Türk coğrafyasına ve tüm insanlığa düzen verebilmenin şartı olan, kimsenin ötekileştirilmediği, bagajlardan kurtulmak adına geçmişin olumsuz algılarını hatırlatan kavramların kullanılmadığı, insanlığın ulaştığı bilgi düzeyinin ortak hafıza kabul edileceği ve özünde insan merkezli bir söylem ile…  Yunusça…

Bu topraklardan tüm dünyaya duyurabileceğimiz ve tüm insanlığa armağan edebileceğimiz bir kavramın sahibiyiz aslında: Gönül… İdeolojinin üzerine inşa olması gereken zemin ‘Gönül Ontolojisi’dir.

Gönül harmanında her dem yeniden doğarız. Biyolojik ve fiziksel varlık olarak insan, nörolojik, toplumsal, ekonomik ve siyasal etkileşim içinde şekillenir. Bu etkileşimlerini ezilmeden, uyanık, diri, kültür ve duygularına göre yaşayabilmesini gönlünün varlığına borçludur. Gönül harmanını dengede tutan özgürlüğün kaynağı can’dır ki canlılık kuvveti tanrısaldır. Gönül kavramının başka dillerde karşılığı yoktur. Gönül ontolojisi, âleme Yunusça bakmaktır.

Türklük; bir soy sop davası değil, bir varlık anlayışıdır. Türk Töre'ye uyandır. Soy bağı ile Türkleşilmez, Kıpçak, Oğuz boyundan olup da Türk olamayan niceleri vardır; Arnavut, Kürt veya Laz olup da Türk olan niceleri gibi... Kısacası Türkleşmek Töre iledir.

Töre'nin esası adalet ve erdemdir. Adalet, eğitim, teknoloji, bilgi ve paranın bir kesimin elinde birikmesine engel olmaktır. Erdemli şehir, herkesin maddi ve manevi potansiyelini aktüele geçirme fırsatını bulabileceği mekândır.

Kızıl Elma, ne sadece Oğuz'un Kırgız'ın ne de sadece Müslüman'ın ülküsüdür. Kızıl Elma, tüm insanlığı iyiye, doğruya, güzele davettir.

Amaç belli olunca anlam kazanan hayatın eylem planını, stratejisini oluşturmak kolaylaşacaktır. Bilimin ışığında, rasyonalitenin rehberliğinde günbegün güncellenecek yol haritasında üç aşama olmalı, diyorum; önce bağımsızlığını ve iç birliğini tesis edecek Türkiye Cumhuriyeti, arkasından tüm dünyada oluşması gereken birlikler gibi ‘Turan’ ülküsüyle küresel sermayeye karşı direnecek Türk Devletler Birliği (Töreliler Birliği) ve nihai hedef Dünya İnsanlık Devleti.

İşte budur Türk’ün Kızıl Elma’sı… Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi…

Gençken, bizim cenahta Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun bu dizelerine eşlik eder, duygulanır coşardık. Milli Ekonomik Modelimiz, Tarım Kentlerimiz, olası Sovyet işgaline karşı tedbirimiz vardı. Mazlum Turan illerine ağıtlar yakar, Ergenekon’dan, Malazgirt’ten, Dumlupınar’dan nefeslenir, particilik derdi olmadan ülkü sevdasında tek yürek olurduk. 70’li yılların gerçeğiydi bunlar; haklıydık. Darbeyi abd’den yedik, kapitalizme entegre edildik ve köprünün altından çok sular aktı. Nerdeyse yarım asır geçti üzerinden. Çok şey değişti. Değişmeyen aynı umut dolu dize: Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi…

Neden olmasın!