Yedi ay sonra yerel seçimler var. Muhakkak ki birçok aday çıkacak ve şehrimizi birine emanet edeceğiz. Seçilecek başkan için üç ihtimal var; ya gününü gün edecek, popülizm dışında hiçbir şey umurunda olmayacak, ya geçmişin eskimiş paradigmalarıyla icraat yapacak ya da gelecek adına gayret edecek. Katkı olması umuduyla biraz gelecek okuması yapmakta fayda var, çünkü geleceğin geleceğinden şüphe yok!
Türkiye’de ilk olarak Yalova Belediyesi’nde uyguladığımız halk arasında ‘evden çalışma’ olarak telaffuz edilen Zambak projesine eşdeğer uygulamaların dünya çapında yaygınlaşması sayesinde büyük şehirlerde büro çalışanları nakil vasıtalarında omuz omuza sıkışıp, evlerinden şehir merkezlerindeki kulelere gidip geliyor olmayacak. Yolculuğu bürodaki çalışanlar yerine büro işleri yapacak.
Büyük şehirler artık işyeri merkezi olmayacak. Büyük organizasyonların, işletmelerin, hastanelerin, devlet dairelerinin ve üniversitelerin oluşmasını mümkün kılan şey, en çok bu insanları nakledebilme yeteneğiydi. Devasa binaların yapımı kitlesel üretim, eğitim ve yönetimin yapılabilir olmasıyla söz konusu olmuştu. Son kırk yılda ideal şehir, estetik binaların planlamasıyla, hızı ve tüketimi biçimlendiren, denetimi kolaylaştıran, küresel ticareti ve iktidarı fonksiyonel kılan devasa mekânlar oluverdi. Bu eğilimle önümüzdeki yirmi beş yılda dünya nüfusu 10 milyarı bulurken, insanların yüzde sekseni şehirlerde yaşayacak.
Şu anda dünyada dört binin üzerinde şehir vardır ama paranın ve iktidarın sahibi konumunda olan şehir sayısı otuz civarındadır. Her alanda hacımlar büyümüştür. Oysa artık bunlara ihtiyaç kalmamıştır. İnsanları işe taşımak demode olmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın yapamadığını yapmak, yani bilgiyi ve onunla birlikte büro işini insanların olduğu yere taşımak şimdi çok daha kolay, çok daha ucuz ve çok daha süratlidir. Küreselleşmenin seyri 20.yüzyıldaki gibi ekonomi odaklı ve nüfus merkezli büyük şehirlerden orta ölçekli, pazar ve üretim süreçleri açısından belirli bir alanda uzmanlaşan şehirlere doğru değişmektedir. Yaşanan ekonomik krizler, savaşlar, doğal afetler, iklim krizleri, salgın hastalıklar ve çevre kirliliği sonucu şehirler her sınıftan insan için ortak yaşam alanı olarak çıkmaz sokaktır.
Önümüzdeki süreçte gözüken odur ki şehirler küresel ekonominin politik haritalandırmasıyla iktidarın ve tüketim araçlarının denetimini kolaylaştıran bölünmüş, özelleştirilmiş kategorik mekânlara indirgenecektir. Kapitalizm içindeki bu gelişme süreci, şehirlerin üçe ayrılarak tasnif edileceğini gösteriyor; akıllı, lojistik ve yığın…
Kendilerini yeniçağın üstinsanı olarak tahayyül edenlerin ayrıcalıklı şehirler inşa etmeyeceğini varsaymak safdilliktir. 21. yüzyılın ikinci çeyreğini şöyle tasarlıyorlar: Gelecek, ortaya çıkan çevre sorunlarını aşabilecek, doğanın iyi fikirleri taklit edilerek malzeme ve enerji optimizasyonuyla oluşturulan mimari-mühendislik plan ve tasarımlarıyla üst bir teknoloji ve milyon dolarlık yatırımların ve yeni toplumsal sınıfın yaşam ve estetik kaygılarını giderecek plan ve projelerin ‘yapılandırılmış ekolojinin’ yüzyılıdır.
‘Üstinsan’ olarak küreselcilerin hayali, küçük ölçekli ve farklı uzmanlık alanlarına ev sahipliği yapan, nüfus yoğunluğu düşük, teknolojik donanımı arttırılmış, biyolojik zamandan ve doğal çevrenin beklenmedik etkilerinden arındırılmış donatıları olan akıllı şehirlerdir. ‘Alt insanlara’ layık görünen diğer varsayım, bizdeki gibi ulaşım akslarının, pazarın ve emlak sisteminin yeni kurumsallaşmaya başladığı kamusal rant mekânlarıyla birlikte bütün olumsuzluklara mahkûm karanlık ve çöp şehirler: Yığınların şehri… Ve sıfırdan inşa edilmesi gereken, e-ticaretin ara durağı olacak lojistik şehirler.
Yalova’nın hedefi ne olmalı sizce? Cevaplar her zaman daha kolaydır. Zor olan doğru soruyu sormaktır. Eğer farkında olabilirsen ve yola çıkma iradesi gösterebilirsen gerisi hacca niyetlenen karınca misali; ya nasip!