Yalova Gazetesi’nin en önemli serilerinden olan “Kısa Kısa Gündem” programıyla Yalova’nın en önde gelen isimlerini ağırlıyor ve siz değerli takipçilerimiz ile buluşturuyor. Yalova gündemini belirlediğimiz serimizin son konuğu ise Kazım Karabekir Mahallesi’nde bulunan Işık Kilisesi’nin rahibi Azerbaycan Türkü Ali Farajullayev oldu. Rahip Farajullayev kişisel hikayesini içtenlikle paylaştı ve yaşadığı zorlukları Yalova Gazetesi’ne anlattı.

“Hristiyan bir ailede büyüdüm”

1996 yılında Azerbaycan’da doğduğunun bilgisi veren Rahip Ali Farajullayev, “2015 yılından beri Türkiye’deyim. Küçük yaşlarımda ailem Hristiyanlığı kabul ettiği için ben Hristiyan bir ailede yetiştim ve büyüdüm. 2016 yılından itibaren Yalova’daki Kilisede görev yapıyorum. Şu anda Yalova Işık Kilisesi’nin dernek başkanlığını yapıyorum ve aynı zamanda Yalova Işık Kilisesi Türk grubunun dini liderlerinden biriyim. Evliyim ve bir çocuğum var. Eşim ve çocuğum Türk vatandaşı” dedi. Yalova’daki Hristiyan toplumun çok karmaşık bir yapıya sahip olduğunun bilgisini veren Rahip Farajullayev, “Yerel olarak baktığımız zaman sadece Yalova’daki Türk topluluğunda şu anda Pazar günleri 70-80 kişi civarında toplanıyoruz. Fakat bu net bir sayı değil. Çünkü insanlar her Pazar günleri gelme şansını elde edemiyor. Cemaatimize katılan insanların çoğunluğu genellikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı… Bazıları Ermeni kökenli ve doğuştan Hristiyanlığı kabul etmiş, bazıları ise sonradan Hristiyanlığı benimsemiş ve bu inancı tercih etmiş insanlar. Onun dışında İran ile Afgan uyruklu olan ve Farsça konuşan bir topluluğa da sahibiz. Aynı zamanda Arapça konuşan, Suriyeli, Iraklı ve Mısırlı olan insanlara da sahibiz” şeklinde konuştu.

“250-300 kişi Pazar ayinimize katılıyor”

Kendi içerilerinde bulunan sayının Yalova’daki tüm Hristiyan toplumunu temsil etmediğini belirten Rahip Farajullayev, “Çünkü bizim dışımızda olan gruplar ve oluşumlar da mevcut. Bizim haricimizde İran toplulukları ve Türk dilinde konuşan cemaatler var. Aynı zamanda Çınarcık’ta yaşayan Ermeni kökenli Hristiyanlar var. Biz bu insanları nereden biliyoruz? Çok manidar… Diriyken Kiliseye gelmeyen insanlar kimliklerinde Hristiyan yazdığı için cenazelerini Müftülük kabul etmiyor ve bizim mezarlığımıza gömülmeleri gerekiyor. Biz de bu insanların cenaze işlemlerini üstleniyoruz. Bu vesile ile onların ve ailelerinin Hristiyan olduklarının farkına varıyoruz. Tabi ki bunların bazıları kimlikte Hristiyan yazan insanlar… Cemaate katılan ve kalben iman etmiş insanlar değil. O yüzden net bir sayı vermek mümkün değil ama bizim Kilisemizin bünyesindeki 250-300 kişi Pazar günlerindeki ayinlerimize katılıyor. Onun haricinde hafta içleri ayinlerimiz oluyor ve bunlara da katılan insanlar da oluyor” ifadelerini kullandı.

“Dindar Müslümanlar, Hristiyanlara ev vermek istemiyor”

Hristiyan toplumu olarak Yalova’da karşılaştıkları sorunlardan bahseden Rahip Farajullayev, “En temel sorunumuz kendi kimliğimizi dile getirdiğimiz zaman kafirlik, gavurlukla ve hainlikle suçlanmamız oluyor. Hristiyan olduğumuz öğrenildiğinde cemaat mensuplarımıza kira için bile ev verilmiyor. İş başvurularında işten çıkarmalar ve mobinge maruz kalma durumu oluyor. Bizim resmi ibadet günümüz olan Pazar günleri maalesef Yalova’daki iş sektörünün kısıtlığı sebebiyle olumsuz etkileniyor. Yalova’daki iş sektörü restoran ve kafelerden oluşuyor. Bunlar en çok Pazar günü iş yaptıkları için dini inanca bakılmaksızın herkesin Pazar günü çalışması gerektiği düşüncesinde oluyorlar. O yüzden cemaatimize katılan genç bireyler hafta sonu tatilleri olmadığı için mağdur oluyorlar. Hristiyan olduklarını dile getirmelerine rağmen bu durum yaşanıyor. Hiç değilse saat 13:00’e kadar izin almak istemelerine rağmen izin verilmiyor ve anayasal hakları olan ibadetlerine maalesef katılamıyorlar. Genellikle dindar Müslüman olan ev sahipleri Hristiyanlara kesinlikle ev vermek istemiyorlar ve bunun haram olduğunu düşünüyorlar.

Aslında bir nevi Hristiyanlardan gelecek paranın haram olduğunu düşünüyorlar” dedi. İnançlarıyla ilgili sokakta çok fazla sorun yaşamadıklarını dile getiren Rahip Farajullayev, “Bunun sebebi bastırılmışlığımız… Çünkü biz özgür bir biçimde inancımızı duyuramıyoruz. Bu konuda herhangi bir yasal hakka sahip olduğumuzu düşünmüyoruz. Eğer bir insan kiliseden içeri girerse biz ona inancımızı açıklayabiliyoruz. Kim bilir Yalova’da en son toplu bir Hristiyan etkinliği hangi yılda yapıldı?” sorusunu sordu.

“Önümüz kesildi”

Dernek olarak geçmişte dışarıya dönük bir şekilde çok fazla etkinlik gerçekleştirdiklerini ancak belediyede yaşanan yönetim değişikliğinin ardından bunun önünün kesildiğini belirten Rahip Farajullayev, “Biz Covid-19’un yeni çıktığı dönemlerde yaklaşık 350-400 yoksul aileye gıda kolisi dağıtımında bulunduk. Bu hiç haberlere çıkmadı. Bunun iki sebebi vardı. Biz nereye ait olduğumuz ve hangi inanca sahip olduğumuzla ilgili olarak kolilere hiçbir şey yapıştırmadık. Soran olursa söyledik ama “Bu size Kiliseden hediyedir” gibi bir şey söylemedik. Sadece o dönemde ihtiyaç sahiplerinin Belediye’den aldığımız adreslerine ziyarette bulunduk. Kapılarını çaldık ve Belediye’den adreslerini aldığımızı söyledik. Gıda kolilerini bırakıp orayı terk ettik. Biz buna uzun süre devam etmek istedik ama daha sonra bu görev belediyeden alındı ve sosyal politikalar devraldı. Maalesef bizim önümüz kapatıldı. Bize, “Parayı getirip bize verin, biz dağıtırız” gibi bir cümle söylendi. Bu bizim hiç hoşumuza gitmedi. Biz araçların içinde bulunmak istedik ve bu kolilerin gerçekten ihtiyaç sahiplerine gidiyor mu diye öğrenmek istedik. Bunu sebebi de şundan kaynaklanıyor; Belediye’den aldığımız isimlerin içerisinde bazı ultra lüks zengin insanların adını gördük. Bizimle birlikte koli dağıtan insanların birçoğu İranlı ve Suriyeli mültecilerdi. Bu insanlar gittikleri evlerin kendi evlerinden daha lüks olduğunu gördükleri zaman içlerinde bir burukluk yaşadılar. Biz bundan dolayı araçların içinde olmak istedik ama talebimiz geriye çevrildi” şeklinde konuştu.

“Yardımdan uzak tutulmuş Alevi Köylerine yardım götürdük”

6 Şubat Deprem felaketi sonrası çok yoğun çalışmalar gerçekleştiren Kiliselerden biri olduklarını söyleyen Rahip Farajullayev, “Bunun medyada karşılığı görülmedi çünkü bizim yaptığımız yardımların hiçbiri reklam karşılığında yapılmadı. Biz derneğimizin tüzüğünde yer alan maddelere esasen insani yardımlar için bölgede görev aldık. Ben kendim 3 ay Adıyaman’da görev aldım ve bu bölgede 250-300 aileye biz barınak inşaatı yaptık. Genellikle yardımdan uzak tutulmuş Alevi Köylerine yardım götürdük. Birçok bölgede Çadır Kentler inşa ettik. Adıyaman’da yemek ve çamaşırhane hizmetimiz de mevcuttu. Hatay’da devam eden hizmetlerimiz var ve hatta Hatay’ın en meşhur Küçükdalyan bölgesinde uzun su kuyruk videoları paylaşılıyordu. O uzun su kuyruğu bizim hizmet alanımızdaki su kuyruğuydu. Biz orada her gün 2 saat su ağıtımı yapıyorduk” dedi.

Dışarıya dönük hizmetlerinin engellenmeye çalışıldığını iddia eden Rahip Farajullayev, “Adıyaman Besni’de ismini veremeyeceğim İslami bir grubun etkisiyle Valilik ve Kaymakamlık eliyle engellendik. Adıyaman Besni Devlet Hastanesi’nin bahçesinde aşevi hizmetimiz vardı. Toplum tarafından dedikodu yayıldı ve sözde domuz eti kullanıldığı iddiasıyla bizi oradan çıkardılar. Bizim oradaki aşevimiz her gün 3 bin kişiye yemek çıkarıyordu. Sabah, öğle ve akşam her zaman sıcak yemeğimiz bulunuyordu” dedi ve bu yapılanların kendilerini üzdüğünü belirterek deprem bölgesindeki faaliyetlerinin kendi dinlerini yaymak amacıyla yapılmadığının altını çizdi.

“Vefa Salman bize değer verdi”

Resmi ibadethane olarak kabul edilen bir dernek statüsünde olmadıklarının bilgisi veren Rahip Farajullayev, “Maalesef yasalar buna izin vermiyor. Belediyeler ile ilişkilerimiz Cumhuriyet Halk Partili Vefa Salman döneminde iyi durumdaydı. En azından Vefa Salman’ın bize değer verdiğini ve sevdiğini hissediyorduk. Sadece seçim dönemlerinde değil normal zamanlarda da bizi ziyaret ederdi. Bizim Yalova’da bir mezarlık alanımız yoktu ve sağ olsun bu sorunu o çözdü. Duvarını, kapısını ve içerideki imkanları biz sağladık ama bize toprak verildi. Şu anda Paşakent’te bir Hristiyan Mezarlığı var. Kullanım hakkı Belediye’den bize verilmiş durumda… Biz, yanlış hatırlamıyorsam 2017 yılında bu hakka sahip olabildik. O zaman kadar herhangi bir cenaze işlemimizi yapabileceğimiz bir yer yoktu. Kimliğinde Hristiyan yazan insanların Müslüman Mezarlığı’na gömülmediğini de biliyoruz. Bu durumdaki tek alternatifimiz İstanbul’daki Hristiyan Mezarlıklarına başvurmamız oluyordu. Bu yerlerin fiyatları ve cenazenin buradan oraya taşınma masraflarını hesapladığımız zaman bizler için çok üzücü oluyordu. Ama sağ olsun belediye bize o dönem çok değer verdiğini hissettirdi” ifadelerini kullandı.

Vefa Salman’dan sonra Vekil olarak görev yapan Mustafa Tutuk döneminde bu ilgi ve alakayı hiçbir şekilde hissedemediklerini vurgulayan Rahip Farajullayev, “Biz 3 defa Raif Dinçkök Kültür Merkezi’ni ibadetlerimizin gereği olan dini bayramlarımızda kullanmak amacıyla kiralamak istedik ve belediyeye başvuruda bulunduk. Her seferinde dolu olduğu için bizi geri çevirdiler. Açıkçası bize bu konuda öncelik tanınmasını isterdik” dedi.

“Unutulmuş ve geride bırakılmış gibi hissediyoruz”

Kendilerinin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ve bu ülkeyi sevdiklerini söyleyen Rahip Farajullayev, devlet ve yerel yönetimlerle birlikte çalışmaya ihtiyaçları olduklarını söylerken, “Bizler unutulmuş ve geride bırakılmış olarak hissediyoruz. Açıkçası bize seçim döneminde gelen yöneticilerle çok fazla ilgilenmiyoruz. Çünkü seçin döneminde gelen yöneticiler tek taraflı ve çıkar amaçlı geliyorlar. Size bazı vaatlerde bulunurlar ve bunlar havada kalır. Daha önce de dediğim gibi sağ olsun Vefa Başkan bize kendimizin değerli olduğunu hissettirdi. Şimdi yeni gelen başkana randevu talebimizi ilettik ama maalesef çok yoğun bir süreç geçirdiği için henüz görüşemedik. Hatta en son sekreterine talebimizi yineledik ve telefon numaramı bıraktım. Ona da iletmemiz gereken ve görüşmemiz gereken bazı konular var. Bizler yerel yönetimlerle, valilikle ve kolluk kuvvetleri ile birlik içinde çalışmak istiyoruz. Biz İç İşleri Bakanlığı’na bağlı bir derneğiz ve herhangi illegal bir yapımız yok. Hem maddi hem de evrak yönlerinden denetleniyoruz. Biz onlarla ortak çalışmak istiyoruz ama daha önceki çabalarımızın engellerle karşılaştığını hissettik” şeklinde konuştu.

Depremden sonra Valiliğe bağlı Sosyal Yardımlaşma Vakfı ile ortak çalışma gerçekleştirmek istediklerini ancak engellendiklerini belirten Rahip Farajullayev, “Depremden sonra Yalova’ya 9 Bin 400 depremzede yerleştirilmişti. Biz bu depremzedelerle iletişim kurmak istedik çünkü bizim deprem bölgesinde yaşayan arkadaşlarımız da var. Biz burada yaşayanlara nasıl yardım edebiliriz diye düşündük. Ancak nedenini tam bilmediğim bir şekilde bizim bu konuda önümüz açılmadı ve yardım etmemiz çok istenmedi. Maalesef geri çekilmek zorunda kaldık” ifadelerini kullandı.

“Beni ve topluluğumu tehdit ettiler”

Balaban Deresi'nin Durumu: Çözümsüzlük ve Sağlık Sorunları Balaban Deresi'nin Durumu: Çözümsüzlük ve Sağlık Sorunları

Kiliselerinin neden ibadethane değil de vakıf olarak değerlendirildiği sorusuna cevap veren Rahip Farajullayev, “Bizim ibadethane statüsü alma meselemiz Vefa Salman dönemindeki Belediye Meclisi’nde gündeme geldi ancak Ak Partili Üyelerin çoğunluk olması sebebiyle reddedildi. Önce verilmişti ama sonra geri alındı. İlk kabul edildiği zaman Meclis sayı çoğunluğundan usulsüzlük tespit edildiği için tekrar toplantı yapıldı ve bu karar geri alındı. Gerekçe olarak Kilisemizin karşısındaki park konuşuluyordu ve “Bu parkta oynayan çocuklara kötü örnek oluyor” dendi. Bunu söylemek ağır bir itham çünkü bunu söyleyen insanların halkla hiçbir ilişkisi yok. Özellikle bu bölgede yaşayan insanlar çok iyi biliyor ki o parkın aydınlatması yeni yapıldı. Bu bahsettiğim dönemlerde park tamamen zifiri karanlıktı. Gece kimin ne yaptığı belli olmuyordu ve geceleri bu parkın önünden geçmek bile istemezdiniz. Bu söyledikleri ifadenin açıklaması tam olarak yapılmadı. Muhtemelen inanç anlamında kötü örnek olmaktan bahsediyorlar. Bize Yalova merkezinden uzak bir yerde arsa tutarsak oraya ibadethane statüsü veririz gibi söylemler ulaştı. Orada “isterlerse okul yapsınlar, isterlerse hastane yapsınlar, yeter ki Yalova merkezden uzaklaşsınlar” gibi bir düşünceye sahiptiler” dedi.

Ötekileştirilmekten dolayı rahatsızlığını dile getiren ve kişisel olarak yaşadığı bir deneyimi anlatan Rahip Farajullayev, “Geçenlerde Kilisemizin sokaktan geçen bir su şebekesinde patlak yaşanmıştı. Bunula ilgili seçimden önce Belediye’ye çok sayıda başvurular yaptım ve dilekçe verdim. Bu sorun 2-3 ay sonra çözüldü. Su patlağı sebebiyle bahçemiz su doluyordu ve çamur içerisinde kalıyordu. Bu sorunun çözümü için tamirat yapıldı ve sokak o şekilde bırakıldı. Yarım kamyonluk mıcır sokakta bırakıldı ve hala sökülen kaldırım taşlarımız sokak ortasında duruyor. O kaldırım taşlarıyla alakalı 6 defa şikayette bulundum. 153 aradım, şikayette bulundum. Bu konuyu tamamen anladıklarını düşünüyorum. Çünkü defalarca tekrar ettim ve Kiliseden aradığımı söyledim. Bizim Pazar günleri arabaları park edecek yerimiz olmuyor. Bu kaldırım taşları sokağa çirkin bir görüntü veriyor. Bir yer söküldüyse aynı şekilde takılması lazım. Mıcır kaldırıldı ama kaldırım taşları hala yerine oturtulmadı. En son bu olaylar yaşandıktan sonra kilisemizde bir toplantımız vardı… Kapının önünde bir belediye aracı gördüm ve çalışan araçların yanına gittim. Bu bahsettiğim dönem Ramazan ayıydı; Çalışan arkadaşlara hangi birimlerden olduklarını sordum. Kendileri Park ve Bahçe’den olduklarını söylediler. Bu arkadaşlara kendi meselemizi söyledim ve nereye ulaşırsam sorunumuzu daha erken çözülebileceğini sordum. Çok bilmediklerini ve kendilerinin sadece çalışan olduklarını söylediler. Arkama dönüp gitmek istediğim zaman birisi bana Kiliseden olup olmadığımızı sordu. Ben de kendisine doğrulayıcı bir cevap verdim. Daha sonrasında bana uyruğumu sordu. Azerbaycanlı olduğumu söylediğim zaman çok enteresan bir cevapla karşılaştım.

Bana, “Atalarına ihanet etmiş, sen Türk değilsin ve Azerbaycanlı olamazsın” dedi. Çok şaşırdım. Hiçbir zaman sokakta böyle bir tepki almamıştım. Kendisine kimliğimi gösterdikten sonra benim inancımla alakalı alay etmeye başladı. Daha sonra işin ciddiye binmeye başladığı zaman bu şahısların Şeriat savunucusu olduğunu anladım. Bana “Devlet size çok mütevazi davranıyor ve ben devletin başında olsaydım hepinizin kellesini uçururdum” gibi söylemler kullanmaya başladı. Bana, “Siz devletten güç buluyorsunuz” dedi. Aleni bir şekilde cumhuriyet ve laiklik karşıtı kelimeler kullandı. Daha sonrasında Şeriat savunucusu olduğunu kendi ağzıyla ikrar etti. Toplam 8 kişilerdi ve hepsi bu sözleri tastikleyici konuşmalar yaptılar, üstüme yürümeye başladılar. Bense o an aklıma ilk gelen şey olan polisi aramayı tercih ettim. Polis geldiği zaman polisin ifadesi de hoşuma gitmedi ve bunun için şikayetçi olmaktan vaz geçtim.

Gelen polis memuru bana düşünce özgürlüğünden bahsetti. Aslında benim polisi arama amacım şikayetçi olmak değil oradaki arkadaşların uzaklaşmasını istememdi. Çünkü tehditleri sebebiyle bana ve içeridekilere zarar verebileceklerini düşündüm. Ben belediyeyi aradım ve şikayette bulundum. Aracı plakasını ve araçta bulunan kişilerin sayısını söyledim. İçlerinden en genç olan 2 arkadaşın sustuklarını, barışçıl bir şekilde ayırmaya çalıştıklarını aktardım. Onun dışındaki 6 kişiyi 153’e ihbar ettim. Daha sonra hiçbir dönüş alamadım. Bir vatandaş ve onun topluluğu olan bir cemaat ölümle tehdit ediliyor. Bunlar Yalova Belediyesi’nin üniformasını giyen kişiler… Daha sonra birkaç defa sonucun ne olduğunu öğrenmek için kendim aradım. Bana o kişilerin ciddi bir şekilde uyarı aldığı söylendi ve şikayetim için teşekkür edildi” ifadelerini kullandı.

“Geçtiğimiz sene 2 ortaokul öğrencisi Kilisemizin camını taşladı”

Komşularıyla son zamanlarda aralarının iyiye doğru gittiğini, kendilerinin Kilisede olmadıkları saatlerde bir nevi komşuları tarafından korunduklarını söyleyen Rahip Farajullayev, “Akşamları genellikle binamız kapalı oluyor ve bahçelerimize genç çocuklar geliyor. Binamıza zarar gelebileceklerini düşündükleri zaman komşularımız, polisi arayarak ihbar ediyor. Geçtiğimiz dönemlerde bir hırsızlık olayı yaşadık ve komşularımız ellerinden geldiğince güvenlik kamera kayıtlarını bulmaya çalıştılar. Aynı zamanda biz de onlara saygı duymaya ve elimizden geldiğince destek vermeye çalışıyoruz. Mesela bizim dini bayramlarımızdan biri olan Paskalya bayramımız son üç senedir Ramazan ayına denk geliyor. Biz normale bayramlarımızı yemekli şekilde kutluyoruz ve 300 kişi bir araya geldiğimiz zaman yapabileceğimiz en güzel aktivite tabi ki de mangaldır. Kilisemizin bahçesinde bir mangal alanımız var ama son üç yıldır kullanmadığımız için bakımsızlıktan çürüme noktasına geldi. Biz komşularımızla ilişkilerimizi iyi tutmaya çalışıyoruz ama insanlık hali olduğu için sorunlar yaşanabiliyor. Son iki haftada sesten dolayı şikayet edilmişiz. Gönül isterdi ki biraz daha hoşgörülü davranılsın. Sonuçta burası bir ibadethane… Burada canlı müzik yapılmıyor veya burası bir gece kulübü değil. Biz kapıdan giren kimseden para almıyoruz ya da ibadet yaptığımız için para kazanmıyoruz. İnsanların kalben inandıkları bir inancın gereksinimlerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Benim eski evimin 20 metre ötesinde bir camii vardı ve ben asla polisi arayıp camiinin hoparlörünün kısılması için şikayette bulunmadım” dedi.

Çocukların ve gençlerin Hristiyan kimliklerinin korunması adına Milli Eğitim’e dilekçeler yazdıklarını belirten Rahip Farajullayev, “Din Kültürü ve Ahlak Dersinden muaf tutulmaları ile ilgili… Fakat bu konuda da çok mutlu değiliz. Çocuklarımız sadece dersin sınavlarından muaf tutuluyorlar. Okulda ekstra bir oda bulunmadığı için çocuklarımız dersten muaf tutulsa bile yine sınıfta kalmak zorunda oluyorlar. Bir çocuk dersten muafsa o çocuğun dersten neden muaf tutulduğunu çok iyi anlıyor ve bu konuda zorbalıklara da maruz kalabiliyorlar. Müfredat içerisinde bizi kötüleyen ve kötü gösteren düşüncelerden kaynaklı olarak özellikle ortaokul ve lise öğrencilerinin saldırılarına maruz kalabiliyoruz. Geçtiğimiz sene 2 tane ortaokul öğrencisi kilisemizin camlarını taşladılar ama biz kesinlikle biliyoruz ki bu çocuklar bu tarz öğretişlerle zehirleniyor. Bu insanlar bize karşı düşmanlıkla büyütülüyor. Birçok kez okul çıkışlarından sonra binamızın çevrelerinden geçerken “Allah-u Ekber” dendiğine şahit olduk. Bunlar maalesef bizim toplum tarafından sevilmeyen bir grup olduğumuzu gösteriyor. Biz kimseye zararı dokunan bir grup değiliz” şeklinde konuştu.

“Türkoğlu Türküm”

Ülke genelinde Evangelist Kiliseler Birliği’ne bağlı olduklarının bilgisini veren Rahip Farajullayev, “Yasa gereği senede 1 kez toplantı yapıyoruz. Tüzük görüşmelerimizi veya üye alımlarıyla ilgili genel kurul toplantılarımız yapılıyor. Tüm Türkiye’de bulunan Protestan Kiliseleri senede en az 1 kere bir araya geliyor. Genel olarak sorunlar ve yaşadığımız sıkıntılar hakkında konuşuyoruz. Biz her sene “Hristiyan Toplulukları Hak İhlalleri” raporunu paylaşıyoruz. Son zamanlarda bu konu meclis gündemine kadar geliyor. Hatta bu konular arasında görüştüğümüz en temel konulardan birisi de Türkiye’de yaşayan yabancı uyruklu Kilise görevlilerinin “G-82” isimli milli güvenlik aleyhine tehdit kategorisine alınması ve kategoriye alınan kişiler sınır dışı sorunuyla karşı karşıya kalıyorlar. İkamet izinleri iptal ediliyor ve hiçbir şekilde Türkiye’de kalmalarına izin verilmiyor. Bu kodu alanlardan birisi de benim. Eşim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasına rağmen üzerimde böyle bir tehdit kodu mevcut. Tehdit kodunun yasadaki açılımı “Girişi ön izne tabi tutulanlar” anlamına geliyor. Ama daha derine indiğimiz zaman MİT tarafından verilmiş bir kod olduğu Evangelist örgütle ilişkilendirildiği ve mahkeme dosyalarında milli güvenliğe tehdit olarak geçtiği görülüyor. Bu bizim siyaset üstü bir sorunumuz. Benim eşim ve çocuğum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve ben Azerbaycan Türküyüm… Ben Türkoğlu Türküm.

Ben bu insanlara nasıl bir tehdit oluşturduğumu mahkemede sordum. Ancak maalesef karşı tarafın formaliteden gönderdiği stajyer avukatlar hiçbir cevap vermediler. Söylenen hiçbir şey yok. Bu işin içerisinde sadece üst düzey bir karar mekanizması olduğu için 2 mahkemeden 1 tanesini kaybettim. İkametim, Göçmen İdaresi tarafından iptal edilmişti. İkamet iznimi Ankara İdare Mahkemesi tarafından tekrar kazandım. Diğer davalarımdan olan kod mahkemesini maalesef Anayasa Mahkemesi’ne kadar götüremedim çünkü süreyi kaçırdık. Yerel mahkemeler ve İstinaf mahkemesinin hepsini kaybettik. Söylenen şu; Biz dernek olduğumuz ve dernek olarak senede 1 kez toplandığımız için bu toplantı kamu düzeni ve güvenliği için sakıncalı olarak görülüyor. Bizler İç İşleri Bakanlığı’na bağlı dernekleriz. Bizi tüzüğümüz İç İşleri Bakanlığı tarafından onaylanmış… Bizim yazdığımız karar defteri Türkiye Cumhuriyeti tarafından onaylanmış… Bizim tüm işlemlerimiz tamamen yasaldır. Biz kamu güvenliği ve düzenine nasıl bir sakınca oluşturduk? Bununla ilgili yapılan bir açıklama yok. Bizde herhangi bir sorun varsa ve örgüt olarak görülüyorsak o zaman kapatılsaydı. İç İşleri Bakanlığı bünyesinde olan bir örgüt mümkün müdür? Burada bir çelişki söz konusu ve maalesef bu kod yaklaşık 300 ailenin canını yaktı ve hepsi sınır dışı edildiler” diyerek dert yandı.

“Ülkeden çıkarsam tekrar geri girebileceğime emin değilim”

Sınır dışı işlemleri hakkında bilgi veren Rahip Farajullayev, “Sizin hiçbir haberiniz olmuyor. Ailenizi ziyaret etmek için yurt dışına seyahat planlıyorsunuz ve gidiyorsunuz. Ülkeye tekrar gelmek istediğiniz zaman size “Ülkeye giriş yapamazsınız” diyorlar. Birçoğu gittikten sonra belli oldu ve ikamet izni iptal edildi.  Bazıları da Göç İdaresi’ne davet ediliyor. Ben kendim Göç İdaresi’ne başvurdum ve yaklaşık 3 ay sonra çağırdılar. Bana bir kağıdı imzalamam gerektiği söylendi. Biz ikamet izni alırken başvuru belgesinin son sayfasında “Eğer ikamet iznim iptal edilirse 10 gün içinde ülkeyi terk edeceğimi taahhüt ederim” baloncuğu var. Onu işaretlemediğimiz sürece bize ikamet verilmiyor ve bu sunulan belge de bununla ilgili bir belge… Çünkü taahhüt ettiğimiz için itiraz etme hakkımız kalmıyor. Bu önceden hazırlanmış ve tüm yabancılar için geçerli bir durum. Bana da bu belge sunuldu ve avukatımla görüştüm. Bu belgeyi imzaladım ama yürütmenin durdurulmasıyla ilgili mahkemeye başvuruda bulundum. Hamdolsun ki mahkeme sürecinde Türkiye’de kalabildim ve cezam olan vergilerimi ödedim. Kaçak kaldığım sayıldığı için 1,5 senelik ceza ödemedi yaptım. Şu an yasal olarak ikamet iznine sahibim. Fakat şu an ülkeden çıkarsam tekrar girebilir miyim? Emin değilim. Gidersem eşim ve çocuğuma da ne olur? Onu da bilemiyorum. Maalesef aynı sorun farklı ülkelerde de devam ediyor. Türkiye’den kod almış yabancı uyruklu birisi Azerbaycan’a giremiyor. Ben buradan kod aldım. Ben eşim ve çocuğum ile Azerbaycan’a girebilecek miyim? Gittiğim zaman onlar sınır dışı edilirse biz nerede yaşayacağız? Bu bizim aile birliğimizi tehdit ediyor. Yaklaşık 3,5 sene boyunca biz bu sorunla uğraştık. Bize hem fiziki hem de psikolojik olarak çok ciddi sorunlar yaşattı. Her 2-3 ay da bir mahkemelerimiz vardı ve bunların hepsini biz devlete karşı açtık. Devletten bize açılmış bir dava yoktu. Sadece gizli şekilde açılmış kodlar vardı. Biz kodun kaldırılmasına yönelik dava açtık. Biz kendimizi milli güvenliğe tehdit olarak görmüyoruz. Yaşadığım ve faydalı olmaya çalıştığım bir ülke içerisinde devlet tarafından tehdit olarak görülmem beni üzüyor” diyerek açıklamalarına son verdi.

Muhabir: Duygu Saral