Bize kendinizi tanıtır mısınız?
M.U: Veysel Murat Uluer aslı, Bitlis doğumluyum. 1987 yılında Yalova’ya geldim. 6 yaş grubunda okula gitmiştim. Çok erken liseden mezun oldum. Benim dönemimde yüksekokul sınavlarına girmek daha zordu. Okumak da o dönem daha zordu. Liseyi bitirir bitirmez evde tavuklarımla ilgilenmeye başlamıştım. Babam çok ileri görüşlü biriydi. Benim evde oturmamı içine sindiremedi. Öte tarafta benden büyük 2 abim vardı. Gençliklerini dolu dolu yaşıyorlardı. Çok hızlılardı ve beni sürekli baskılıyorlardı. Bu durum evde annemin de işine yarıyordu. En azından kız çocuğu olmadığı için ev işlerine de yardım ettiriyordu kendisi. Babam bunu fark ettiği için Bitlis Nüfus Müdürlüğü’ne geçici nüfus yazım memuru alınacakmış. Çok düşük ücretle, benim evde heder olmamam için kendime güven gelmesi için babam beni Nüfus Müdürlüğü’ne işe gönderdi. Ben yaklaşık 2 yıl Nüfus Müdürlüğü’nde geçici çalıştım. O dönem 1587 sayılı İş Kanunu yeni çıkmıştı. Eski nüfus kütüklerinin yenilenmesi işlemi vardı. Bizde kadrolu bir memur okuyordu. Biz iki eş surette defterleri yeniliyorduk. Artık bir zaman geldi, 6-7 ay sonra ben kendim okuyup kendim yazmaya başladım. Zaman zaman nüfus cüzdanı değişimlerine yardım ediyordum. Nüfusun bütün işlemlerini kaptım. Bana, iyi çalışırsan seni kadrolu memur yaparız demişlerdi. Bu herkese yapılan bir şeydi. Bende, bu iş beni kamçıladı. Nasılsa yüksek okul okumayacağım, üniversite sınav sonuçlarına göre ben ön kayıtla eğitim derslerine kayıt yapabiliyordum. Öğretmen olabiliyordum. Ben öğretmenliği sevmediğim için hiç o tarafa geçmedim. Öğretmenlik bana göre değil. Nüfusta hazır işte var. Bizim dönemimizde mektup öğretim bir sistem vardı, açık öğretim gibi. Nüfusa kadrolu olursun, okul da okursun dendi. Derken sınav açıldı. Sınavda bana yaptıkları en büyük özellik şuydu: Askerlik ile ilişiği bulunmamak maddesini koymuşlardı. Askerlik yapmış olmak şartı yoktu. Biz 3 tane memur kadrosuna toplam 21 kişi sınava girdik. 21 kişiden 11 kişiye seni işe alacağız sözü verilmişti. O 11 kişiden birisi de bendim. 6 kişi mülakata kaldık. Mülakat sonucu 3’e elediler. Yapılan o sınav sonucu Nüfus Müdürlüğü’nde kadrolu olarak çalışmaya başladım. Bir yıl çalıştım, babamı kaybettim. Oradan askere gittim. Babamı kaybettikten 8 ay sonra askere gittim. Askerliğimi Manisa 8. Eğitim Piyade Alanı’nda yaptım. Bitlis’te beni işe alan müdürüm Manisa Merkez İlçe Nüfus Müdürlüğü’nde çalışıyordu. Bana çok faydası oldu. Kadrolu olarak Manisa’da kaldım. Askerlik dönüşü tekrar Bitlis’te başladım. Bitlis’te başladıktan sonra Bitlis’e ayak uyduramadım zaten kimsemiz de yoktu. Bir şekilde teyzemler vardı Yalova’da onlara, bize ev almalarını söyledik. Biraz birikimimiz vardı. Yalova’da bize bir ev aldılar. Ben güç bela Yalova’ya tayin yapıp Yalova Nüfus Müdürlüğü’ne geldim.
Yalova’da, 8 Aralık 1987’de göreve başladım. 4 tane nüfus memuru vardı. Ben 5. olarak monte edildim. Yabancı bir yerdi benim için. Zorlandım mı evet çok zorlandım. En azından 4 tane köşe başını tutmuş memurun arasında sıyrılmam pek kolay olmadı. Biraz da, ben işimi çok seviyordum. İnsanlarla iletişimi de çok seviyordum. Yavaş yavaş bir isim yapmaya başladım. O arkadaşların arasından sıyrılmaya başladım.
Kaç yaşlarındaydın?
25 yaşındaydım.
Bizim zamanımızda bilgisayar yoktu. Daktilo kuşağıyız biz. Ben de daktiloyu çok süratli yazıyordum. Ben gelmeden arkadaşlar iş bölümü yapmışlar. Beni doğum servisine verdiler. Doğum kayıtları daktiloyla yazıldığı için 1987 8 Aralık’tan aşağı – yukarı 1993 Ekim’e kadar doğan çocukların doğum kayıtlarının genelde %80’ini ben yazdım. O yazdığım çocuklar bugün hepsi 30’lu yaşları devirdiler. Bana evlilik için müracaat edenler de oluyor. İlginç tesadüftür. Doğumunu yazdığım gençlerin çoğunun nikâhlarını da ben kıyıyorum. Bu da ayrı bir keyif, ayrı bir güzellik benim için.
O duygu durumunu anlatabilir misiniz?
Tabii ki. Babasını tanıyorsun. Düğün salonuna gidiyorsun, seni babası karşılıyor. Hatırladın m, diyor. Evet, hatırladım, diyorum. Çoğunu ben hatırlıyorum zaten. İlginç isimli olanlar zaten aklımda kalıyor. Hafızam biraz kuvvetli bu anlamda.
En ilginç isim hangisiydi?
Satılmış Beleş diye birine bir kimlik vermiştim. Biraz komik olanlardan… İmdat Zap ismine şahit oldum. İrade Gücü, Sabit Durmaz diye komik isimlere rastladım. Doğu’da, Bitlis’te çalışırken çoğu çocuğun ismini de ben koymuştum. Mesela ben Dağhan ismini çok seviyorum. Oğlum olsa Dağhan koyardım ama birine Dağhan ismi koymuştum. Mutlu ismini çok severdim, Mutlu ismini koymuştum.
Bana bir isim koysaydınız hangi ismi koyardınız?
Ben yine Duygu koyardım.
Neden?
Duygusalsın ondan. Ha bu arada Veysel Murat ismini de koyduklarım olmuştur. İşimi çok severek yaptım, o yıllardan bu yıllara. Halen de severek yapıyorum. Bu yerlere gelmemde etkisi olanlar vardır. Bilerek ya da bilmeyerek bana dokunanlar vardır. Onlara da teşekkür ediyorum. Sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
Çocuğunuza ne ismini koydunuz?
Çocuğuma Azra ismini koydum.
Siz koydunuz değil mi?
Mualla Azra… Mualla anneannesinin ismiydi, Azra ismini ben koydum. Neden Azra ismini ben koydum? O yıl Azra Akın dünya güzeli olmuştu. Çok masum, duru bir güzelliği vardı Azra Akın’ın. Azra ile Serra ismi arasında gidip gelmiştim ben. Serra Yılmaz diye tiyatro sanatçısı var, fizik olarak şey bir tip değil ama Azra Akın çok güzel bir kızdı. Azra daha ağır bastı Azra koydum. Kelime anlamı da güzeldi. Ben isimlerde biraz da şey istiyorum; Anlamlı isimler olmasını tercih ediyorum. İsim babalığı yaptığım çocuklara da genelde isim koyduğum zaman ona dikkat ettim. Mesela Irmak ismi de çok hoşuma giderdi bir dönem.
Kaç tane isim koydunuz?
Aşağı yukarı 300 tane koymuşumdur.
Peki aileler buna nasıl izin veriyorlar, kafaları karışık bir şekilde mi geliyorlar?
Doğu’da çalıştım dedim. Doğu’dan geldikleri zaman özellikle köylü vatandaşlar geldiği zaman özellikle sorardım; İsim ne? derdim. Direkt sen koy derdi.
Kaçıncı çocukları oluyor?
Dördüncü, beşinci, üçüncü…
Artık bir yerden sonra umursamıyorlar mı?
Doğrudur veya bu isim güzel değil dedim. “Sen koy o zaman” derdi. Öyle çok isim koymuşluğum olmuştur.
Peki, karşılıklı isim tartışması yaşadınız mı?
O dönem aykırı isim koyuyorlardı, yasak vardı.
O yasak olan isimler konulmaması mı gerekiyordu?
O dönem konulmaması gerekiyordu. Mesela Kürtçe isim vardır; Zozan…. Zozan yayla demek. Bir dönem Zozan ismi yasaktı. Vatandaş biraz bilinçliyse diyaloğa girebiliyorduk, tartışma olabiliyordu ama sonuçta tatlıya bağlanıyordu.
O Zozan ismini yazmanız zorunlu muydu?
Bence vatandaşın beyanı esastır. Yazılabilir ama o dönem 12 Eylül dönemi olduğu için zorlanıyorduk.
Şiirle ne zamandan beri ilgileniyorsunuz?
Şöyle açalım Duygu Hanım; Şairane sesim var. Ben mikrofonda ilk sesimi duyduğum zaman nefret etmiştim sesimden.
İlk mikrofonun sesini nerede duydunuz?
Yine bir nikahta duymuştum. 29 Ekim 1990 yılında Nüfus Müdürlüğü’nde çalışırken, nüfus memurlarına da evlendirme yetkisi verilmişti. Ben kendi kardeşimin nikahını kıymıştım.
Hala evli mi?
Hala evli(Gülüyor) Ama orada sesimi hiç beğenmemiştim. Çok eskiye dönersek ben magazini çok severdim. Benim dönemimde Ses TV’de yedi dergileri vardı. İçimde hep bir radyo spikerliği, radyo sunucusu olmak vardı ama o dönem sesimi beğenmediğim için cesaret edememiştim. Özellikle 2020’den sonra nikaha geçtikten sonra sesimi dinlediği vakit… Evet, sesimin tınısını ben de beğenmeye başladım. Güzel ve duygulu bir sesim var. Bunda tevazu göstermeyeceğim. Kelimeler ile aramın iyi olmasına gelince… Evet, ben bir şairim. Askere gittim. Babamı 8 ay önce kaybetmiştim. Benim şairlik yönüm evden ayrıldıktan sonra ortaya çıktı. Allah vergisi bir şey bu. Pek şiirde diyemiyorum aslında. Ben düşüncelerimi şiirsel dille anlatıyorum. Şairim dersem diğer şairlere haksızlık etmiş olurum. Ama kendimce duygularımı güzel bir açıklama yöntemim var. Biraz da şeye benziyor. Benim ki klasik olacak değil, pop türünde işler, günlük tüketilecek türden şeyler. Sürekli yazıyorum. Kelimeler ile dans ediyorum diyebilirim. Bu arada da bende Sezen Aksu’nun şarkılarının çok etkisi var. Bir de Kayahan’ı çok beğenerek dinlerdim. Kayahan’ın tarzı çok hoşuma gider. Kayahan tam cümle ustası, kelimeler ile dans ediyor. Ben de onun yolunda gitmeye çalışıyorum. Bilmeden belki onu taklit ediyorum.
Yalova’da kaç seneden beri nikah memurluğu yapıyorsunuz?
Geriye dönersek Nüfus Müdürlüğü’nde dediğim gibi 1988-1989’da yaptım.
Ara ara mı yaptınız?
Nüfus Müdürlüğü’ne evlendirme yetkisi verilmişti. 88’den 2003’e kadar Nüfus Müdürlüğü’nün yetkisi olduğu süreçte nikahları kıydım. Sonra Nüfus Müdürlüğü’nde bir yolsuzluk olayı oldu. Sahte işlem oldu.
Ne gibi bir sahte işlem oldu?
Yurt dışından gelenlere nikahlar kıydırılmış Yalova’da. Öyle bir adli işlem olmuştu. Nüfus Müdürlüğü’nün nikah kıyma yetkisi durduruldu. Ben yıllar içerisinde işe Yalova Belediyesi’nde başladım. Yalova Belediyesi’nde Sosyal Servis’te çalışıyordum. Sosyal Servis’te mutluydum ama beni sonradan muhtarlığın birine gönderdiler. O arada Yalova Belediyesi nikah memuru, Zabıta Müdürü İsmail Bey olmuştu. Onun yerine nikah memuru aranıyordu. Nikah ile ilgili ilgim ve bağlantım vardı. Mevzuatı da biliyordum, bir şekilde oraya talip oldum. Bir Başkan Yardımcımız var; Ahmet Sarıduman. Buradan saygıları ve sevgilerimi gönderiyorum. Umarım onun yüzünü kara çıkarmamışımdır. O beni dinledi, Nikah Müdürlüğü’ne atamamı o yazdırdı. Ben o gün bugündür, 2020 Temmuz’dan beri Nikah’ta çalışıyorum.
Toplam kaç tane nikah kıydınız?
Yalova Belediyesi’nde 2 bin 200’ü buldum. Bu yıl ki nikah sayım 517.
Peki, bu nikah kıyma süreçleri nasıl gerçekleşiyor?
Bütün müracaatları ön kabul bölümünde arkadaşlarım alıyor, biz onlara gün veriyoruz. Bir diyalog içinde oluyoruz, ön görüşme yapıyoruz. Ön görüşme sırasında kimisi enerjimi yüksek buluyor. “Bizim nikahımızı sen kıyar mısın” diye talepte bulunanlar oluyor. Onun haricinde biz iki arkadaşız. Arkadaşım bayan, küçük çocuğu var. O yüzden ben biraz daha fedakarlık yapıyorum. Dışarı da mekanlara da gidiyoruz. Belediye bize araç tahsis etmiş. Dış mekanlara gittiğimiz zaman araçla gidiyoruz, araçla geliyoruz. Hafta sonları özellikle yaz dönemleri çok yoğun. Biraz da ben standart bir nikah memuru değilim.
Nasılsınız?
İnsanların keyif almasından yanayım. Ben şöyle düşünüyorum; “Bir nikah memurumuz vardı ne kadar iyiydi” demelerini tercih ediyorum. Biraz da espri de katıyorum yerine göre. Ortam uygunsa şiirde okuyorum, nikahların sonunda.
Hiç hayır diyen oldu mu?
Hayır diyen olmadı ama şöyle bir olayım oldu benim. Nüfus Müdürlüğü’nde nikah kıyarken bir arkadaşın nikahını kıydım. Babaannesi ölmüştü o arkadaşın. İkinci bir evlilik yapacaktı dedesi. Dedesinin nikahını da ben kıydım. 99 depreminde annesini kaybetti. Babası da ikinci bir evlilik yaptı. Babasının da nikahını ben kıydım. En son 3 Eylül’de o arkadaşın oğlunun da nikahını ben kıymış oldum. Aynı anda 4 kuşağın nikahını kıymış oldum.
Bu size yaşlanmış olduğunuz hissettiriyor mu?
Yaşlanmış hissetmiyorum. Bana yılların uğramadığını düşünüyorum. Ben hep aynıyım, insanlar yaşlanıyor gibi geliyor. Ama tabi 30 yıl geçmiş. Az bir zaman değil.
Nikahlarını kıydığınız çiftlerin devam edip etmeyeceğini anlıyor musunuz?
Tabi tabi… O belli oluyor. Duygu hanım 35-40 yıl oldu hemen hemen, ben insan odaklı kurumlarda çalışıyorum. Bu konuda baktım mı insanlara nokta atışı yapabiliyorum. Kimi nikahlarda erkeğe çok acıyorum. Nasıl bunu çekecek diye. Kimi nikahlarda kadına çok üzülüyorum. Ben biraz daha feminist düşünüyorum. Erkek cinsiyetinde olmama rağmen kadınlardan yanayım kadınların ezilmesini istemiyorum. Olmayacak evlilikleri görüyorum.
Bu sene çok tane olmayacak evlilik kıydınız?
Mesela bu hafta sonu kıydığım bence olmayacak. Çiftlerden birisi baskın olunca olmuyor.
Eşinizden boşandıktan sonra hayatınızda birisi oldu mu?
Hayır. İstemedim, çünkü kızım çok küçüktü. Hayatıma girecek insana da hak vermek lazım. Onunda hayattan bir takım beklentileri vardır. Sorun bir iken iki yapmanın da anlamı yoktu. Bir kız çocuğum da var benim. Kız çocukları okumalı. İleri de kötü evlilikleri olsa bile kendi ayakları üzerlerine durabilmeli diye düşünüyorum. Kızımla ilişkim pek iyi değil. Çok kopuk… Birazda kulaktan dolma şeylerle etkilendi. Şu anda da sağlıklı bir ilişkimiz yok. %25 burslu okuyor. Bu sene 160 bin lira kızımın okul masrafını ödeyeceğim. Geçen beni okul için aradı. “Tamam biliyorsun, ben bir söz verdim mi tutarım, tutamayacağım bir söz vermem” dedim. “Biliyorum” dedi. Okulun taksitini yatırdım, mesaj attım. Hesabına baktın mı diye… O da “Baktım tatlım, sağ ol” dedi. O kadar… Ondan sonra bir daha beni aramadı. Özel günlerde beni aramasını istiyorum. Aramadı mı trip yapıyorum. Ama onun haricine canın isterse beni ara diyorum, istemezse arama. Çünkü sen bir bireysin, zorla sana bir şey yaptıracak halim yok.
Bu sizi yormuyor mu?
Alıştım, yormuyor. Aslında bana bağlı olsa yanımda olsa yokluğuna katlanmam daha zor olacak. Ama böyle olunca daha iyi göğüs gerebiliyorum onsuzluğa…
Hayata dair bizlere ne demek istersiniz?
Ben şöyle yaptım; Bana yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi karşımdakine yapmadım. Biraz empati… Hayırlı bir kurumda çalışıyorum, biz vitrin kurumda çalışıyoruz. Devletin “gülen yüzü” olmak gerekir bana göre. Kırıp döktüğüm insanlar olmuş mudur? Olmuştur tabi. Ben genelde üslubuma, davranışıma dikkat ediyorum.
Hayat felsefeniz nedir?
Benim 17 Ağustos’tan sonra hayat felsefem tamamen değişti. Önceden çok planlıydım. Şuyum olsun, buyum olsun… 17 Ağustos’tan sonra olan birikimim eşim yüzünden gitti. 17 Ağustos’ta ölümle karşılaştım, ölümü gördüm.
Ölümleri siz mi kaydettiniz?
Nüfus’ta çalışırken babamın ölümünü ben işledim.
Nasıl bir duyguydu?
Çok kötüydü. İlk defa ölümle karşılaşmıştım. Babamın ölümünü nüfus kütüğüne işlemek çok zordu.
Bir yerden sonra doktorlar gibi duyarsızlaşıyor musunuz?
Duyarsızlaşıyorsunuz.
Depremden sonraki hayal felsefeniz ne?
Küçük şeylerle mutlu olmak. Küçük şeyleri kaybettiğim zaman yerine yenisini koymam çok kolay oluyor. Düşünsene; Bir araba merakım var benim. Arabamı yeniliyorum, kaza yaptım. O arabayı yerine kurmam benim yıllarımı alacak. Beni üzecek arabasızlık. O yüzden bence küçük şeylerle mutlu olmak her zaman iyidir.
Konuşmacı/ Murat ULUER
Kameraman/Duygu SARAL