Yalova Gazetesi’nin, Yalova’nın köklü esnaf, sanatkar, zanaatkar ve işletmecilerini tanıttığı “Ahilikten Ahirliğe” serisi tüm hızıyla devam ediyor. Serimizin bu haftaki konuğu Yalova’nın Samanlı Köyü’nde Takı Tasarım Atölyesi bulunan “Mesedu Döküm” oldu. Atölyenin ustaları Muad Ulubay, Süleyman Çınar ve Mehmet Avardağ, hikayelerini gazetemize anlattı.
“Oldukça zahmetli ve kazancı az olan bir iş”
İlk olarak kendisini tanıtan Muad Ulubay, “1947 Güneyköy doğumluyum. Atalarımız Dağıstan’dan gelen göçmenler… Belli bir yaşa kadar köyde ikamet ettim. Köyümüz ormanlarıyla ünlü olduğu için ormancılıkla uğraştık. Daha sonra İstanbul’da kuyumculuk yapan kayınbiraderlerim, Yalova’da bir atölye açmamız gerektiği konusunda ısrarcı oldu. Biz de önderlik yaparak 1980 yılında atölyemizi açtık ve bu tarihten beri çalışıyoruz. Fakat bu oldukça zahmetli ve müşterisi az olan bir iş. Ancak ve ancak kıt kanaat geçinebilecek bir haldeyiz. Bu işin merkezi İstanbul olduğu için biz biraz açıkta kaldık. Sipariş gelirse çalışıyoruz ve geçimimizi sağlıyoruz” dedi. Atölyelerinde yapılan işlemler hakkında bilgi veren Ulubay, “Bakır gibi bazı elementlerin katkılarıyla elmas taklidi dediğimiz ürünleri yapıyoruz. Sipariş geldiği zaman bunların dökümünü ve işlemesini yapıyoruz. Yani bize hurda mal geliyor be bizden mamul mal olarak çıkışı yapılıyor” ifadelerini kullanırken bir dönem gümüş işi ile uğraştıklarını ancak maliyetler sebebiyle vaz geçmek zorunda kaldıklarını ve an itibariyle gerçekleştirdikleri çalışmalar ile sürümden kazandıklarını da eklerken, “Biz bu işi bir şey elde etmek için yapmıyoruz. Sadece helal kazanıp, helal yemek için uğraşıyoruz. O da bu devirde bizi zorluyor” şeklinde konuştu.
“Sigorta ve masraflar çoğaldığı için eskisi gibi kadro kuramıyoruz”
Yaptıkları ürünlerin çoğunlukla kadınlar tarafından kullanıldığını söyleyen Ulubay, “Elmas taklidi olduğu için yüzük ve küpe imal ediyoruz. Maalesef kendimizi Türkiye’ye tanıtamadık. Bu zamanlarda tanıtım faaliyeti var. Bizim de bir girişim yapmamız lazım. Ustalarımızın çoğunluğu emekli oldu. Burada 30-40 seneleri geçtiği için dışarıda duramıyorlar ve buraya gelerek 1-2 saat çalışma gerçekleştiriyorlar. Sigorta ve masraflar çoğaldığı için eskisi gibi kadro kuramıyoruz” dedi.
İyi bir kazanç elde edemedikleri için mesleğin geleceğinin tehdit altında olduğunu vurgulayan Ulubay, “Euro ve Dolar yüksek… Bizim aldığımız ürünlerin hepsi dış sermaye ve Türk parası da aşağıda olduğu için yetişmemiz mümkün olmuyor. Alırken dış para, satarken TL üzerinden anlaşma yaptığımız için aradaki açık çok fazla oluyor. Bu yüzden bu mesleği devam ettirebilmek için çırak alamıyoruz. Herhangi bir destek de olmadığı için hobi gibi çalışmaya başladık” ifadelerini kullandı. Satışlarının tamamen Yalova dışına yaptıklarını belirten Ulubay, “İstanbul’da, Bursa’da ve İzmir’de toptancılar var. Eskiden 100 tane vardı ama şimdi çok azaldı. Bu istenen ürünleri 1 saatte tamamlıyoruz ama masraf çok büyük oluyor. Bize gelen siparişlerin dolu dolu olması gerekir ki maliyeti çıkaralım” şeklinde konuştu.
“Rakibimiz Çin”
Çırak seçerken dikkat edilmesi gereken huşular hakkında konuşan, “Mesele benim yanıma gelen kişiden pek ümidim yoktu. O zaman ortaokuldan ayrılıp gelmiş zayıfça biriydi. “Bu çocuktan adam olur mu” diye aklıma gelirdi. Bir tane daha biri vardı ve o tombuldu. Bunlar başladılar işe ve maalesef tombul olan bıraktı ama bizimkisine maşallah dükkanı bile devrettik. Ben dışarıdan organize işlerini yapıyorum, onlar imalatını yapıyor. Artık o bizim oğlumuz gibi oldu. Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama Süleyman kardeşimiz yetim büyüdü. Dükkanımızın bütün idare kısmını Süleyman yapıyor. Ben onu zevkle seyrediyorum ve iftihar ediyorum” dedi.
Mesleğin Türkiye’deki geleceği hakkında bilgi veren Ulubay, “Devletin herhangi bir yardımı olmadığı için herkesin kendi çapında bir şey yapması gerekiyor. Bizim karşımızdaki en büyük rakip Çin… Onlar dünyanın her tarafını götürüyorlar. Bizim burada yaptığımız malların taklidini kurşun yaparak yapıyorlar. Bizim 5 TL’ye mal ettiğimiz şeyi onlar 2 TL’ye mal ediyorlar. Türkiye’deki çoğu toptancı da malları onlardan alıyor ve satış gerçekleştirdikleri zaman daha fazla kar elde ediyorlar. Bu işin tüccarlığını yapan kesimler daha çok para kazanmayı hedeflediği için Çin ürünleri kullanılıyor ve bu “Ahilik” dediğimiz şeyin tam tersini yapmaya başladılar” ifadelerini kullandı.
Ahiliğin, Selçuklular zamanında gelen bir kavram olduğunu belirten Ulubay, “Onların İslam’a yönelik bir meyilleri var. Dükkanlarını duayla açıyorlar ve güzel ahlakla eğitim görüyorlar. Bugünkü sigortaların, kooperatiflerin ve sendikaların yaptığı şeyleri Ahiler yapıyordu. Şimdi her şey serbest… 1’e aldığı şeyi 10’a satıyor. Maalesef hiç müdahale eden yok. Biz bu işi yapmadık. 1’e aldığımızı 1,5’a ancak satabiliyorduk ve üzerine bir şey koyamıyorduk. Bizim vicdanımız o işe razı olmuyordu. Bizim haramla işimiz yok” şeklinde konuştu. İşletmelerinin ismini nasıl koyduklarının hikayesinden söz eden Ulubay, “Bizimkiler isim arıyorlardı ve bulamadılar. Değişik bir isim arıyorlardı ama herkes bir isim kapmış. Mesed, bizim Dağıstan lisanıyla altın demek. Mesedu diye de bir kadın ismi vardı. Bende bu isim olur mu diye sordum ve tamam dediler. İsmimiz böyle koyuldu” dedi.
“Hem maddi hem de manevi hayatımı burada kazandım”
İşletmenin ustalarından olan Süleyman Çınar, mesleğe başlangıç hikayesini paylaşırken, “Ortaokulu bitirdikten sonra arkadaşımın vasıtasıyla 1982 yılında başladım. Muad abinin de bahsettiği gibi o zamanlar cılız bir çocuktum. Elhamdülillah ki “Görünürde bundan bir şey olmaz” düşüncesini tam tersine çevirim. İşime bağlılığımla kalfa oldum. O zamandan beri elimizden 100-150 çırak geçti. Hala da devam ediyoruz. Çocukken çırak olarak başladık, hem maddi hem de manevi hayatımızı buradan kazandık. Çocuktum, evlendim ve çocuklarım oldu. Çocuklarım yetiştiler. Hem bu işi öğrendiler hem de kendilerinin ayrı bir meslek seçtiler” ifadelerini kullandı ve çocuklarının kendi yaptıkları işi yapma konusunda altyapılarının olduğunu, boş zamanlarında atölyeye gelerek kendilerine yardım ettiklerini söyledi.
Çınar, okulların 4+4 olmasının kendilerine çırak bulma konusunda engel olduğunu, çırak bulsalar da sezonluk bulabildiklerini vurgulayarak bu dönemdeki bütün mesleklerde olduğu gibi kendi mesleklerinde de çırak bulmanın zorluğuna dikkat çekti. Çınar, 42 sene geçmesine rağmen en mutlu hissettiği yerin atölye olduğunu, kendisinin bu işe çocuklukta girdikten sonra başka bir meslekle hiçbir zaman uğraşmadığını, yaptığı işin kendisine iş gibi gelmediğini, bir dergahta manevi eğitim alan insanlar gibi hissettiğini söyledi.
“8 ayar küpelerin birebir taklidini yapıyoruz”
İşletmenin bir diğer ustası olan Mehmet Avardağ, “Gözlerimi Doğansoy pasajında açtım. Ufak bir mağazamız vardı, bizim için oralet içilecek ve pide yenecek bir yerdi. Büyüdük, büyüdük ve öğretmen olduk. Daha sonra bir yol ayrımı geldi. Öğretmenlik mi? Baba mesleği mi? Baba mesleğine geldik ve 40 yaşında olarak hala buradayım. Bu yaştan sonra öğretmenliğe geçemeyeceğimize göre yolumuzu buradan devam ettiriyoruz. Yapacağımız şey ise; Bayrağı devralıp, oğluma ve torunuma devretmek olacak” şeklinde konuştu. Bakır elementinden elmas taklidi ürünler meydana getirdiklerini vurgulayan Avardağ, “8 ayar küpelerin bire bir taklitlerini yapıyoruz. Bir küpeye 40-50 Bin TL veremeyenler bizden daha uyguna alıyor” dedi ve meslekte kazanç konusunda yaşanan sıkıtınlar sebebiyle geleceğe dönük büyük kararlar almakta zorlandıklarını, adate derede sürüklenen bir yaprak gibi gittiklerini söyledi.