Yalova Gazetesi İnternet Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Duygu Saral, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ebru&Minyatür sanatçısı Suna Koçal ile bir görüşme gerçekleştirdi. Koçal, Nasıl Oldun? programına dair özel açıklamalarda bulundu.
Suna Koçal Kimdir?
Öncelikle anne ve eş. Üniversite öğrencisi ve yüksek lisans son senelerde ki yeniliklerim. Moda tasarımı, ebru, çini, tezhip, minyatür, kaligrafi ve Hüsna hat sanatlarını kıymetli hocalardan dersler aldım. Birkaç üründe çıkacak. Farklı branşlarda etkinlikler, sergiler yapıyoruz. Sanat terapisi adını verdiğimiz etkinliğimizi down sendromlu çocuklar, hükümlüler, mülteciler, savaş mağdurları ve depremzedelerle yapıyoruz. Atalarımızdan gelen sanatımızla ve kültürümüzle hemhal olmuş bir gönül.
Sanatın her dalıyla ilgilenmek, kendinizi bu kadar geliştirmek bunun nimeti nereden geliyor?
Almanya’da doğdum, büyüdüm. Annem Almandı. Dolayısıyla Alman dili ve kültürüyle büyüdüm. Türkiye’ye kesin dönüş yaptıktan sonra burada okumaya başladım ve Türkçe’yi öğrendim. Cami gezilerinde fark ettim ki muhteşem sanatımız ve kültürümüz var. Orada keşfettiğim kırmızı laleler ve turkuaz çinilerle ben bunu nasıl yapabilirim? derken bu sanatların içerisinde buldum kendimi. Sonra tarihimizi incelemeye başladım. Çünkü Almanya’da herkes tarihten kopuk bir şekilde yaşıyor. Mili bir şuur yoktu. Burada ki bayramlar beni çok etkiledi. Kimliksizlikten bir kimliğe doğru giden engin dingin bir tarihimizle keşfettim. O sanat, bu sanat derken bütün sanatları büyük bir iştahla kendimi nasıl geliştirebilirim? dedim. Çok şanslıydım çünkü kıymetli ustalardan eğitim aldım. Bu kadim sanatlarının bu geleneğe herkes farklı bir isim koyuyor. İslam sanatları diyorlar. Ama ben kadim sanatları demeyi tercih ediyorum. İslam öncesi başlayan bu sanatlarımız her kültürümüzde Selçuklu’dan tutun günümüze kadar her medeniyet farklı bir izini koymuş dolayısıyla bu zenginliği daha nasıl öğrenebilirim diye mümkün olduğunca kendimi geliştirmek istedim. Bizim sanatlarımızda izi olan bir yenilik içinde ve akışta kendimi buldum.
En çok hangi medeniyet sizi etkiledi?
Genelde büyük elçilikler, baş konsolosluklar, CEO’lardan vesaire davetler alıyorum. Kültür Bakanlığı’nında görevlendirmeleri oluyor. Çok çok ülke gezdim. En çok etkilendiğim yerlerden bir tanesi iki kere Japonya’ya gittim. Orada ki sergimizde ve Japonya’da ki etkileşimimizdi. Oranın kültürü bizim kültürümüzle çok benziyor. İnsanların sevgi ve hayret ifadeleri çok farklıydı. Yani sevgilerini çok fazla belli etmiyorlar. Hürmetle ve saygıyla büyük bir sessizlik içerisinde ifade ediyorlardı o beni çok şaşırtmıştı. Biz Hikmet Barutçu hocamla beraber ebru gösterilerinden yaptığımız bir eseri ortaya koyduğumuzda alkışları bu kadar sergi, etkinlik gezdim, gördüm ama orada ki lezzeti başka bir yerde göremedim. Küçük çocuklarla çalışmayı da çok seviyorum. Küçük çocuklarda koşulsuz bir şekilde duygularını sevinçlerini saf bir şekilde ortaya çıkartıyorlar. Aynı lezzeti bir de çocuklarla çalışırken gördüm. Dolayısıyla o manada Japonya etkiledi beni.
TUFAG ve Suna Koçal size neyi çağrıştırıyor?
Yakup Koçal: Evliliğimi. Büyük olay 1986 yılının Ağustos ayında gerçekleşti. TUFAG olarak ilk defa Polonya’ya gidiyorduk. Yolda güzel bir piknik alanında bütün otobüs indik. Orada yemekler pişirilecek. Bu ilk karşılama değil de bu olayın açıklanma sahnesi TUFAG camiasının bildiği ve herkesin birbirine anlattığı bir olay. Suna ile birbirimizi bakarak bu işi açık etmemiz lazım yoksa bu hayat güzel geçmez diye düşündük. Orada herkesin içinde evlilik teklifi yaptım.
Suna Koçal: Bir çeşme başındaydık. O zaman ki Yugoslavya sınırları içerisindeydi. Polonya’ya bir festivale gidiyorduk. Kasım sonunda da evlendik. Gençler birden kucaklarına alıp bizi havaya uçurdular. Dolayısıyla o çeşme başı geleneksel bir hal aldı. Bizden sonra TUFAG’da tanışıp 5 çift daha evlendi. Onlarda çeşme başında aşklarını ilan etti.
Bir fırça olsam bana ne fısıldamak isterdiniz?
Aşk. Her daim aşk. Çünkü o fırça olsun, kalem olsun, sanata dair nameler olsun, ezgiler olsun. Her şeyin başı aşk. Onu da hayatta keşfettim zaten. Yalnızca bizim sanatlar için değil. Her şeyin başı aşk, sonra sabır, sonra yetenek gelir. Yeteneğiniz vardır, sabrınız yoksa bırakırsınız. Sabrınız varsa aşkınız yoksa yine bırakırsınız. Onun için aşk illa ki aşk.
Peki Suna Koçal için en çok ağır basan aşk hangisi?
İlahi aşk o olmadan hiçbir şey olmuyor. Kadim sanatlarımız, bizim Türk sanatlarımız Avrupa sanatlarından ayıran özelliklerden bir tanesi o ilahi aşktan dolayı bireyi kendini dışarda bırakması o da insanı zaten terbiye ediyor. Bilhassa ebru sanatı da size kendinizi çok güzel gösteriyor. Bir zuhurat sanatıdır. Yaptığınız eserin bir daha aynısını yapmanızın imkânı yok. İstediğiniz duygu düşünce de olun aynısını yapamıyorsunuz. Havada ki etkileşim ve frekanslarınız biliyorsunuz ki sevgi en büyük frekanstır suyu etkilediğini görüyorsunuz. Ebru, bir su yüzü resmidir. Ebruyu yaparken ki etkileşim, sizin ruh halinizi oraya yansıtabiliyor.
Bir şeye kızıp ebru sanatına resmettiniz mi?
Yalnızca kendinize kızmanız değil. Bizim ebru derslerimize bir çift gelmişti. Bir ara vermek zorunda kalmıştı öğrencim. Kocası ne olur sen yeniden başla demişti. Dedi ki bir sanat bu kadar mı fark ettirir. Zaten bütün sanatlar insana huzur getiriyor. Ebru sanatında su ile de uğraştığınız için ve boyalarımızın içinde de öd var o da mutluluk hormonunu etkiliyor. Renklerin cümbüşü insanı bir dinginleştiriyor. Bütün sanatlarımızın bu güzelliklerini hissetmek ve hissettirmek çok güzel.
Öğretmek mi öğrenmek mi?
Öğrenmek. Kültür Bakanlığı’na bağlı 13 senedir ebru eğitmenliği yapıyorum. Online olarakta dersler veriyorum. Olmayan ülkelerde Dubai, Kırgızistan ve Avustralya gibi farklı ülkelerden de öğrencilerim var. Öğretmenin dışında öğrenmeninde yaşı yoktur. Öğrenmek sonsuzluktur. Onun için her zaman öğrenmek derim. Her zaman üretmek, paylaşmak ve sevmek.
Eşinizin romanında bir karakter olsanız kim olmak isterdiniz?
Eşimin önce ki kitapları daha çok bilimsel kitaplardı. Zambak dediğimiz işletim sistemini insanlara çok iyi aktaramadığından dolayı romancılığa dönüştü. Romanlarının bir bölümünde ben yer alıyorum. Beni anlatıyor.
Siyaset sizi yordu mu?
Ben siyasetin içerisinde ‘ben’ olarak hiçbir zaman bende varım, bende buyum diyen bir yapıya sahip değilim. Siyasette birazda bu yapıyı gerektiriyor. Eşimde de aslında öyle bir yapı yok. Her zaman çok sakindir, sabırlıdır ve mütevazıdır. Hiçbir zaman bir korumayla gezmedik. Nereye gittiysek her yere el ele gittik. Hep halkın içerisinde olan insanlardık. Bizim sevdamız her zaman Yalova. Üretmek, çalışmak paylaşmak ve sevmek. Onun için siyaseti bile sevdim.
İlk karşılaşmanız nasıl oldu?
Yakup Koçal: İtiraf ediyorum ben açıldım. Ben TUFAG’da yönetici Suna’da oyuncuydu. Lise sondaydı o zaman. Derneğin sorumlusu olarak çalışmaları takip etmeye gelirken ilk orada gördüm. Karşılıklı açılma bir el sıkışmasıyla başlamıştı.
Suna Koçal: Biz o zamanlar TUFAG’ın ilk oyuncularıydık. İlk yöneticileri de Numan abi ve Yakup’tu. TUFAG’ı ilk biz kurmuştuk. Derneği güzelleştirmek için çok fazla emek sarf ettik. Sabah akşam oradaydık. Numan abi Yakup abi benim için her zaman öyleydi. Başka bir gözle bakmıyordum. Bir akşam eve bırakılmamız gerekiyordu Yakup abi bizi bıraktı. İyi akşamlar deyip tokalaşırken bir baktım elimi bırakmıyor. Oynarken uzaklardan hep beni seyrediyordu. İlk önce ellerinin güzelliğini fark etmiştim. Zeki bir insana benziyor dedim ve aşkım ilk önce ellerine sonra kendisine oldu.
İş ile mi aşk ile mi?
Her şeyin başı aşk. O aşk olmadan hiçbir şey olmuyor. Aşk ve sevgiyle öyle kapılar açılıyor ki ben 18 yaşında evlendim. Evlenmeden önce hep hayalim üniversite okumaktı. Üniversite okuyamadım diye içimde ukde kalmadı. Hiçbir zamanda hırs yapmadım. Sevgiyle paylaştım ve ürettim. Bu enerji daha çok enerjiyi getirdi. Sürekli projeler etkinlikler üretiyorum. Bunu ne kadar çok yüreğe ve insana dokunabiliyorsam mutlu oluyorum. Aşk o güzellikleri getiriyor size. Bir damla sevgi ve aşk okyanuslara dönüşüyor.
Bir şeye sil baştan başlamak ister miydiniz?
Yok. Keşke demeyi sevmiyorum. Yaşadığımız her şey bizim için en doğrusudur. Hayat her zaman bir su yoludur. Bende o su yolunda akışkan bir şekilde gidiyorum.
Sanatınızı icra ederken farketiim ki Mevlana’nın sözlerini çok kullanıyorsunuz. Bu hayata dair felsefeniz nedir?
Yalnızca Mevlâna değil Yunus Emre, Aşık Veysel. Atalarımız gerçekten büyük bir medeniyet. Türk kültürüne âşık oldum resmen. Dolayısıyla onlardan ne kadar feyz alabilirsek onların hayatlarından etkileşimde bulunup farkındalıklı bir şekilde adım atabilirsek bu dünyada kendini mutlu ve huzurlu hissediyor. Farklı üstatlarla bir eserde buluşturmayı yenilik olarak başlattım. Böyle bir sergi hazırlığım var. İlk yapanlardan olacağım galiba. Ben bir tabloda 4 sanatçı 4 sanat, 5 sanatçı 5 sanat gibi buluşturmayı çok seviyorum. Yeni nesile sevgiyle verebilmek bir güzelliktir diye düşünüyorum.
Çocuklarınıza bu sevgiyi aşılayabildiniz mi?
Sanat olarak ben yaparken hepsi izlediler ve yapmaya başladılar. İki tanesi bilhassa çok sevdi fakat onlarda doktorluk yolunda ilerledikleri için yapma fırsatı olmuyor. Sevgi konusuna değinecek olursak küçükken onları hep parka götürürdüm her gün açık havada uyuturdum. Doğal ürünlerle besledim. Halen paket ürün kullanmıyorum doğallıktan yanayım. Mendil satan çocukların bütün mendillerini satın alarak çocuklarla parkta oynamalarını sağlıyordum. Hepsi çocukluklarını yaşamış oluyordu ve çocuklarımın da ayrım yapmayarak bir sevgi yumağında büyümelerini sağlıyordum.
Sizi genç tutan şey nedir?
Üniversiteyi yeni bitirdim. Rektörün gel üniversitemizde oku demesi üzerine 4 yıl gençlerle beraber okudum. Kendi çocuklarımdan ve gençlerden çok şey öğrenilebiliyor. Ama onlara çok üzülüyordum. Çünkü hayata bakışları bir fanusa kendilerini almış gibiler. Biz doğal bir dönemde yaşadığımız için sevgiyle vermeye, almaya ve paylaşmaya yönelik bir dönemde yetiştik. Telefon yoktu. Televizyonda bir ya da iki kanal olurdu. Birebir iletişimle büyüdük. Şimdi ki gençler ise dünyanın bir diğer ucuna ulaşabiliyor, görebiliyor. Aslında bir zenginlik kendinizi geliştirebilmek. Her şeyin başı sevgi. Daha sonra da doğal ürünler. Hiçbir paketli ürün kullanmıyorum. Kendim yapmaya çalışıyorum. Kendi cilt ürünlerini de kendim yapıyorum.
Bununla ilgili bir çalışmanız varmış. Bundan bahseder misiniz?
Bir gün uçakta giderken kendi ürünümü kullanırken yanımda oturan bir beyefendi Avrupa’ya bu ürünleri yapıp sunan bir beyefendiymiş. Sizin ürününüzü alabilir miyim? dedi bende kendisine hediye ettim. 1 ay sonra geri dönüş yaptı ve laboratuvar çalışmalarını yaparak biz ilgiliyiz bunu piyasaya sürelim dediler. Bir hazırlık çalışmasına geçildi ve laboratuvar sonuçları da güzel geldi. 3 farklı ürün olarak piyasaya çıkacak.
Hayata dair felsefi düşünceniz nedir?
Mevla’m görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Evliliği düşünen çiftlere önerileriniz var mı?
Yakup Koçal: Çok nikah kıydım. Çiftlere de bir tavsiyede bulunurdum. Zannetmeyin ki her şey güllük gülistanlık devam edecek. Muhakkak kavga gürültü çıkacak. Burada hoş görmek en önemli şey. Hoş gördüğünüz müddetçe bu devamlı oluyor. Muhakkak birinin susması lazım. Biri susmadığı zaman o sınırı aşan bir boyuta doğru gider. Hoşgörü tavsiye ediyorum.
Suna Koçal: Saygı çok önemli. Tartışmada bir tarafın o kriz anında susması gerekiyor. Daha sonrasında ise onu bu yola getiren neydi? El ele verip bu sorunu çözmek ve çaba sarf etmesi gerekiyor. Karşılıklı muhabbetti devam ettirebilmek çok önemli.
İnsanlığa dair bir mesajınız var mı?
Sevgi, sevgi, sevgi.
MUHABİR: DUYGU SARAL
KAMERAMAN: RÜMEYSA ŞAHİN