İşte Seyit Sarıyıldız’ın hikayesi ve terzilik mesleğinin son demlerine dair söyledikleri:
“Bu meslek, tabiri caizse oksijen çadırında. Artık bitmek üzere olan bir meslek. Yalova’da bu işi ciddiyetle yapan sadece birkaç kişi kaldık,” diyor Seyit Sarıyıldız ve ekliyor: “Bir zamanlar usta-çırak ilişkileriyle çocuklarımız mesleğe kazandırılır, ‘Kemiği benim, eti senin,’ denilerek çocuklar terzilere emanet edilirdi. Ama şimdi kimse sabır ve sebat göstermiyor. Çocuğunu bir ustanın yanına veren insanlar, ilk önce maaşını soruyor. Eskiden mesleğini öğretmek isteyen ustalar bile, aileden belli bir meblağ talep ederdi.”
Terziliğe Atılan İlk Adım
Seyit Sarıyıldız’ın terzilik yolculuğu ise çocukluğunda başlamış. Babası otel işletirken, otelin bulunduğu binanın ikinci katındaki Halit Usta adındaki bir terziyle tanışmış. O anları şöyle anlatıyor: “Halit Usta benden eşyaları taşımaya yardım etmemi istedi. Sonra beni sevdi herhalde, ‘Sen bana çırak olur musun?’ diye sordu. Babamla konuştular ve babam kabul etti. Terziliğe böyle adım attım. İşin kuralına uygun olarak ilk başta parmağımı şöyle bağladılar; parmak esnek olsun diye boğumuna kumaş parçası bağlarlar. 1-2 ay böyle geçerdi. Boş iğneyle çalışır, kumaş üzerinde antrenman yapardık. 10-15 sene sürerdi bu süreç. Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa böyle geçerdik.”
Mesleğin En Komik Anları
Seyit Sarıyıldız’ın anlattığı anılar, terzilik mesleğinin zorluğu kadar keyifli yanlarını da gözler önüne seriyor. “Bir ustamız vardı. Yeni yetişen terzilerden biri, ‘Usta, kolu nasıl takayım?’ diye sordu. Usta da önden, ‘Kafana göre oy,’ dedi. Çırak da kumaşı oyup kafasına geçirdi. Sonra, ‘Kolu taktım ama dar geldi,’ dedi. Meğerse kol çok dar kesilmiş. Şu sözü hala unutamam: ‘Usta, sen bana kafama göre oy demedin mi? Ben de oydum ama olmadı.’”
İşin Değişen Doğası ve Kaybolan İtibarı
Seyit Sarıyıldız, terziliğin bugün hak ettiği değeri görmediğine inanıyor. “Eskiden insanlar bir terziye gelir ve büyük saygı gösterirdi. Ama artık, insanlar hazır giyime yöneldi. Terzilik nesli tükenen bir zanaat oldu. Mesleğe olan bu ilgisizlik, bizim işimizi de zorlaştırıyor. Bazen bir kıyafetin defosunu gideriyorum. Ama insanlar bu emeğe gereken özeni ve karşılığını vermiyorlar. Bir doktora gidip avuç dolusu para veren kişiler, bizim saatlerce uğraşımıza bir kaç kuruş vermekte zorlanıyor.”
Kadim Bir Meslek
“Terzilik ve çobanlık bizim memleketimizde kıymeti bilinmeyen iki meslektir. Halbuki çobanlık peygamber mesleğidir; terzilik de zanaatkârlığın özüdür. Ama insanlar bu meslekleri küçümser hale geldi,” diyor Sarıyıldız. Mesleğe ilgi duyan gençlere tavsiyesi ise net: “Sabırlı ve sebatkâr olun. En az 15 sene bir ustanın dizinin dibinde oturup bu işi öğrenmek gerekir. Ama günümüzde kimse bu emeği vermek istemiyor.”
Seyit Sarıyıldız, terziliğin sadece bir zanaat değil, aynı zamanda bir hayat okulu olduğunu da belirtiyor. “Terzilik, çıraktan ustaya kadar bir açık üniversitedir. Mesela Yalova’da terzilik yapmış insanların bazıları zamanında belediye başkanlığı yaptı. Rahmi Üstel ve Sefa Tüzünataç gibi isimler, bu meslekten gelerek topluma fayda sağlamıştır. Terzilik sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir ahlak okuludur.”
Son olarak Seyit Sarıyıldız, mahallesindeki komşuların kendisine söylediği sözleri paylaşıyor: “Abi, ne olursa olsun burayı kapatma. Günlük iki saat bile gel, yeter ki seni görelim. Eski esnafların hiçbiri kalmadı. Bu sözler benim için her şeyden daha kıymetli. Maddiyat bir yere kadar, önemli olan vefa.”
Seyit Sarıyıldız, mesleğin son temsilcilerinden biri olarak, terziliğin tarihi ve zanaatkârlık değerini bizlere hatırlatmaya devam ediyor.