Avrupalı'nın psikososyal yapısını tam olarak anlamak için uzun yıllar aralarında yaşamak gerekir. Öyle 1-2 aylık ziyaretlerde Avrupa'nın gerçek yüzünü göremezsiniz, hatta düzenine, medeniyetine hayran kalırsınız.
Halkımızdaki batı hayranlığı turistik gözlemlere dayalıdır sadece. Avrupalı hem kel, hem foduldur, hem hayattan alacaklıdır, zora katlanamaz, hem de otistiktir, yaşama ağır kurallar koyar, cezai yaptırımlar ağır olduğu için bu kuralları uygular, bu bir inisiyatif değil mecburiyettir, bunun adına da medeniyet denir. Kıvrak zeka bulamazsınız bir Avrupalı'da. Çünkü hayatı boyunca hazıra alıştırıldığından, bizdeki anlamda hayatla mücadele etmemiştir ve dolayısıyla beyin kasları sınırlı gelişmiş, pratik zeka geliştirememiştir.
İyi bir gözlemciyseniz aylar sonra anlamaya başlarsınız insani değerlerinin zerre kadar asalet taşımadığını, en ufak bir çıkarına dokunulduğunda veya rahatına ucundan değildiğinde nasıl atmacalaşıp, nalıncı keseri kıvamında önüne geleni kesebilecek kıvama dönüşebileceğini. Bu tüm Avrupalı'nın geninde vardır. Böylesine bir dokuyu yönetebilmek için, yönetici DNA'larının sokaktaki adamdan daha pespaye olması gerekmektedir.
Büyük bir hızla değişen Dünya'ya ayak uydurabilme kaabiliyetin kısırsa ve ayakta kalma güdün başkalarından beslenmeye dayalıysa, sömürgeci kafanla ilk çıkış yolu olarak erdem dışı istismarlara saparsın. Böyle çöküntü ya da global bir dış tehdit durumunda Avrupa hemen suni de olsa birleşiverir, kenetlenir, gardını alır ve o günkü en güçlünün yanında konuşlanır tüm birim ve kurumlarıyla. O zaman ne siyasi görüş farklılıklarının ilkeleri kalır, ne de mezhep farklılıklarının. Piramidin en üstündeki güçtür artık belirleyici olan. Milliyetçi geçineni de, sosyalist geçineni de bu dümen suyuna girmek zorundadır.
Tüm alt politikalar o gücün piramidi altında şekillenir. Örneğin, Swoboda denen adam, hiç bir işe yaramayan
Avrupa Parlamentosu'nun Sosyalist Grup Başkanı konumundadır ama Dünya’dan haberi yokmuş gibi, bu çarkın bir dişlisi haline dönüşmüş durumdadır. Avrupa Parlementosu’nun sanallığı zaten aşikar iken, sosyalist geçinenlerin başkan seçtiği bu adamın, sosyalistliğin vakurluğunu ve saygınlığı tarumar etmesi de önemli değildir artık.
Sosyalist dediğinin önce Dünya’dan haberi olmalıdır. Dünya'nın değişen hızını, güç dengelerinin el değiştirme taktiklerini ve kapitalizmin ayak oyunlarını doğru ve zamanında gözlemleyebilmelidir. Türkiye hakkında ahkam kesiyorsan Türkiye'yi gelip yerinde incelemiş olman gerekir. Sosyalist dediğinin karşıdakinin fikrine saygısı olmalıdır. Aksi halde işte böyle, globalist yönetme ve dayatma sisteminin ele geçirip kullandığı uzaktan kumandalı robotik bir kimliğe dönüşürsün. Egemenlerin ele geçirip, kişiliksizleştirdiği sosyalistliğin bariz bir simgesi haline dönüşürsün.
İllimunati illeti artık bu gibiler kanalıyla sosyalist partilerin de içinde olduğu bu tür kurumları da küresel çapta ele geçirdiği için, Avrupa’da sosyalist partiler de suyun akışına ayak uydurup kimlik değiştirdiler ve kişilik yitirdiler.
Hem idealist hem de sosyalist olma imkanı kalmadı artık yerkürede...
- - - - -