Yalova'mız, meyve, sebze ve çiçek üretmedeki bereketi ve becerisi kadar, siyasetçi üretme alanında da son derece verimli bir toprak… Anadolu'dan İstanbul'a akan hükümranlıkların otağ kurma güzergahında olması da artı bir avantaj olmalı... Sırtını yeşil dağlara dayamış, önüne engin mavilikleri almış ve dahi, kadim tarihin jeo-stratejik perspektifinde, hayli renkli ve bereketli coğrafyada konuşlanmış olup,   Yalova’ya ve ülkeye siyasetçi yetiştirme konusunda durumdan vazife üretmiş bir yer olan Elmalık köyü ise asıl dikkat çekici kaynak… 

Koçal ailesi, İnce ailesi, Okuyan ailesi, Salman ailesi, hatta başka irili ufaklı siyasetçiler hep Elmalık’ın bereketli topraklarından yetişmişler, yakın tarihlerde… Doğu Roma’lı Juvanalis’in ve İsa öncesi ve sonrası kadim tarihler yazan Cenevizli ve Bizanslı kanaat önderlerinin komşu yerlerde yaşamış oldukları varsayımları da bu tezi kuvvetlendiriyor ki,  gerek yerel, gerek makro coğrafi siyasete hatırı sayılır damgalar vurmuşlardır her biri... Edebali'den Yıldırım'a siyasi genetik akımın İstanbul'a su yoludur buralar... Yörenin bu ailelerinin, siyasetten başka ortak paydaları da var… 

Bu bereketi sosyolojik olarak incelemek, ya da genetik derinliğe inip sağlıklı yorum yapmak zor. DNA’ları inceleyerek sebep sonuç analizi yapmak bile, teorik olarak mümkün olsa bile pratikte pek tutarlı bir sonuç vermez... Çünkü aynı köklerin içinde dahi değişken kodlar ve eğilimler söz konusu... Bu bereketi ve çeşitliliği, iklimsel sebeplere dayandırmak daha kolaycı bir yorum olur ve şunca oksijenli ve zihin açıcı havanın, onca hayat verici suyun tesir bileşkesi asıl etken olabilir bu berekette...

Elbette bu kıyas bilgilerini aynı harmanda dövmek veya farklı karekteristik çizelgeleri ayrı kulvarlara yaymak ve bunlarla ilgili sağlıklı hüküm vermek için,
Dünya'nın o devirlerdeki ve günümüzdeki sosyal, askeri, idari, felsefi eğilimleri, yani, savaşkanlık veya barışçıllık zeminleri, siyasi etkileşimleri, sosyo ekonomik pozisyonları, felsefi akımları gibi bütün zamanlara has bir dokunun çerçevesinde yorumlanmalıdır, bu üretkenliğin dayandırılacağı ve bu tezin çözüleceği kazan... 

Kazan dedik de, bu kazı kazanın kazanı değil elbet... Kazanmaya programlı, alacaklılığa teşne olmak ise hiç değil... Bu kazan, hani o meşhur kıssadaki gibi, hani her ülkenin kazanının başında zebanilerin beklediği ve çıkmaya çalışanı geri dürttükleri kazan... Ki bu ülkenin zebaniye ihtiyacı olmadığı, birilerinin sivrileni nasılsa aşağı çekmeye çalışacağının tecrübeyle sabit olduğu bu cadı kazanı içinde, herşeye rağmen üretken işler çıkarabilmenin zorluğu ve kıymeti daha da artıyor...

Şu anda çeşme başındaki geçici gücün dümen suyuna kapılıp parti değiştiren tek ayrıkotu haricinde, bu topraklardan nice organik sinerjilerin doğacağına olan kişisel inancımla, Atatürk'ün kentinden 29 Ekim günü parlayacak güneşin dalga dalga ülkeye yayılacağını hissediyorum. 

Ülkenin uçurumdan önceki son kavşağı ve şansı yerel seçimler iken, bu kutsal ve birliktelik yürüyüşünün koordinasyonu için bir araya gelmiş olan tüm sorumlu CHP'lilere, Sn. Vekile, İl Başkanına, Vefa Salman'a, Orhan Koçal'a ve arkadaşlarına,  duyarlı bir vatandaş olarak teşekkür ediyorum, alkışlıyorum. Bu birlikteliği kavramaktan aciz, bölünmekten nemalanan, gazeteci müsveddesi yıkıcı menfaatperestleri ise şimdilik sadece kınıyorum.