“El iyisi mi, en iyisi mi?” sorusuyla dikkat çeken Zeren, özellikle bireylerin yakın çevrelerine hoşgörüsüz, uzak çevrelerine ise daha anlayışlı davranmalarının sebeplerini tartıştı. Videoda, Zeren, insanların bu iki farklı tutumunun psikolojik temellerine değindi.
“Yaşam, bir seçimler yumağıdır”
Zeren, davranışların toplumda nasıl şekillendiği ve bireylerin yaşamlarında nasıl bir seçim yapması gerektiğini şu sözlerle açıkladı:
Klasik bir şehir apartmanının orta katında akşam yemeği yenmekteydi. Çoğu akşamdan aslında çokta bir farkı yoktu. Ta ki evin küçük çoçuğu elini bardağa çarpıp devirdikten sonra etrafı kirletene kadar. Baba çok büyük bir tepki vermiş, çok sinirlenmişti. Ailenin diğer üyeleri huzursuz ve tedirgindi. Çocuksa korkmuş ve şaşkındı. Çünkü daha iki akşam önce komşu çocuğunun yaptığı aynı olaya, baba gayet hoşgörülü davranıp, “Çocuğum, iyi misin? Bir şey oldu mu?” demişti. Çocuğa kızan babayı sakinleştirip, “Ya, daha o çocuk,” demişti. Çocuk şaşkındı. Çünkü iki gün önce başka bir çocuğa verdiği tepkiyle, kendi çocuğuna verdiği tepki niye bu kadar farklıydı?
Halk arasında “el iyisi” denen kişiydi bu baba. Yakın çevreyi çok önemsemeyen, onlara daha sinirli, daha tahammülsüz olup, uzak çevreye daha anlayışlı, daha yardımsever ve daha hoşgörülü olan kişilerdir. Peki bir insan, neden yakın çevresine farklı, daha uzak çevreye ise böyle farklı davranır? Tabii ki bunun çok farklı sebepleri olabilir. Ama birinci sebep, bu kişiler iyimserdir farkında değildir. Karşı tarafı üzdüklerinin, yakınlarını kırdıklarının farkında olmayıp, hayatlarına devam ediyorlardır. İkinci grupsa mükemmeliyetçi, obsesif kişilik dediğimiz kişiler yer alır. Kendilerinden ve yakın çevrelerinden beklentilerle, dışarıdaki insanlardan beklentileri farklıdır. Kendi ve yakın çevrelerine çok daha katı kurallar koyar, onların hataları diğerlerine göre çok daha affedilmez ve büyüktür. Üçüncü gruptaki kişiler ise narsist kişilerdir. Yani kendi çıkarları önemlidir; dışındaki diğer kişilerin düşüncelerini çok da önemsemezler. Dördüncü gruptakiler psikopatlar, antisosyaller olup hüküm sürmeyi hedeflerler. Bir de beşinci grup vardır; bu grup, hepsinden biraz karışıktır. İşin özü aslında onay bağımlılığıdır. Bu kişiler, yakınlarından onaylanmak, sevilmek konusunda emindirler veya nasıl işbirliği yapıyorlarsa, onlarla işler yolundadır; onlar ceptedir. Ama uzak çevreyle işbirliği yapabilmek için, kendilerini kanıtlamaları gerektiğini düşünürler ve bu yüzden farklı davranmak zorunda kalırlar. Cepte olduğunu zannettikleri kişiler, ilerleyen dönemlerde aslında cepte olmayacaktır. Bu kişi bunun çok da farkında değildir.
Peki, bu durumda ne yapmak gerekir? Hayat bir seçimdir. Biz, neyi seçeceğimizi kendimize sormalıyız. Mesela hikayemize döndüğümüzde, masadaki aile bireyleri, babanın bu tepkisine nasıl yanıt verecekler? Babaya kızıp, eleştirip, sınırlarını koruyarak mücadele mi edecekler? Yoksa seslerini çıkarmayarak, bu davranışının pekişmesine mi yol açacaklar? Peki, baba ne yapacak? Baba da bağırıp çağırıp, kızmaya devam mı edecek, yoksa komşu çocuğuna davrandığı gibi hoşgörülü mü davranacak? Yani, “el iyisi mi” olacak, “en iyisi mi” olacak? İşte seçmek gereken şey bu. Çünkü yaşam, bir seçimler yumağıdır.