2003’ten bu yana muhabirlik yapıyorum, hayatımda hiçbir haberde başıma beklenmedik şeyler gelmedi diyemem. Hatta Ali Coşkun’a sanayi bakanı olduğu dönemde Yalova’ya geldiğinde bir soru sormuştum, bana aynen şöyle cevap vermişti, “başka soracak soru yok muydu, sora sora bunu mu sordun” diye. Belki tahmin edersiniz o soru termik santral mevzusuyla ilgiliydi. Ama bir bakan bile densizlik olarak gördüğü ve zorda kalacağını tahmin ettiği soruya aşağıda söz edeceğim gibi bir yanıt vermemişti.

Bazı haberlerde de özellikle ajans döneminde küfür yediğimiz vaki. Bir keresinde büroya kadar gelip bir habere tepki gösteren genç arkadaşı sakinleştirdikten sonra yolcu ederken tokalaştığımızda gömlek koluna sakladığı sustalı bıçağı görüp endişelenmiştim de.  Bazen de hiç ciddiye alınmadığınız ortamlar olur. Adli vakalarda bazen muhabirler istenmeyenler olur. Sıcak olaylarda başınıza ne gelebileceği belli olmaz. İnsanlar size kızabilir de yazdıklarınızdan dolayı, çok sevebilir de. Bu demek değildir ki, muhabir her zaman yazdığıdır. Bazen yalnızca olayı yazarsınız ama bundan zarar gören suç failleri vardır, onlar sizin peşinize takılır. Herşey olabilir, her zaman olabilir. 

Ama böylesini yaşamak çok ilginçti. Sıradan bir basın açıklamasını sıradan olmaktan çıkaran AKP il başkanından söz ediyorum. Siyasetçilerin eleştirilmesinin özellikle iktidar partisinden ise, zul sayıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Mecliste şu günlerde seçilme yaşının +18 olmasıyla ilgili hükümetin yasa tasarısı gündemde. Yereldeki il başkanlıklarına, gençlik kollarına belli ki, bize bununla ilgili yerelden destek verile, kamuoyu oluşturula, diye bir istek gelmiş. AKP gençlik kolları da bu konuda açıklama yapacak. İl Başkanı sayın Pehlivan da orada ve giriş konuşmasını yapıyor. Ardından söz gençlik kolları başkanına geliyor, önündeki basın metnini kafasını ara sıra kaldırarak okuyor Tolga Temel. Sonrasında orada bulunan 3-4 muhabire dönüyor sayın Pehlivan ve sorumuz varsa almak istediğini dile getiriyor. 

Gelmeden önce tasarladığım bir sorum var, bu konuyla ilgili. Kendisine aynen şunu soruyorum; “18+ tasarısıyla ilgili bazı eleştiriler var, özellikle er, erbaş ve askeri okul öğrencilerinin birliklerinde oy kullanmalarıyla ilgili. Askeri okullarda kimin ne oy verdiğinin açık edilmesini sağlayabilecek böyle bir uygulamayı demokratik bulmayanlar, farklı yorumlayanlar var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?”

Sayın Pehlivan’ın, “Hayır bu demokratiktir, bazı kesimler şu şu nedenlerden rahatsız oluyorlar” gibi bir cevap vermesini bekliyorum. En azından bir cevap bekliyorum. O anda salona dönüp, “Bu arkadaş sizce hangi partiye oy vermiştir” diye iki kere tekrar etmesiyle hafif yollu bir şok yaşadığımı ise itiraf etmem gerek. Salondan ses çıkmaması ise bir anlamda sevindirici. Daha beteri, bir başka gazeteci arkadaşı da (sakallı) işaret edip, ‘ya bu sakallı arkadaş hangi partiye oy vermiştir sizce” demesi. 

Herhalde sayın Pehlivan bir partiye mensup olduğumuzdan emin olacak ki böyle bir soru yöneltiyor partililerine. Herhalde iktidarın icraatlarına yönelik eleştirel bakan herkes, muhalif ya da muhtelif partilerden olmak mecburiyetinde olmalı ki bu soruyu yöneltti sayın başkan. 

Veya demokrasilerde insanların oyunun sorulmasının demokratik bir hak olmadığını, herkesin politik tercihinin kendisinde saklı kalabileceğine dair hakkı olduğunu unutmuş olacak ki bu soruyu sordu sayın Pehlivan. 
Yok yok, belki de şöyle oldu, “Bu densiz bana tuzak bir soru sordu, eminim şu şu partinin adamı. Şunu bir madara edeyim de aklı başına gelsin, haddini bilsin” diye düşündü sayın başkan. 
Hmm, belki de zaman kazanmak, düşünmek istedi ondan böyle zaman kazandıracak bir yol denedi. 
Veya şu mu aklından geçti, “Biz tarih yazan bir iktidarız, senin gibi muhabirlere pabuç bırakır mıyız böyle gereksiz sorular sorsun” 

Her neyse, biraz düşündüm bu yazıyı yazmadan önce. Pehlivan’ın siyasi üslubu ve liberal yaklaşımı göz önünde olduğundan, bu yaklaşımının anormal olmadığına karar verdim. 

Açıkçası bu kadar yazmışken, demokratik hakkımı kullanarak geçtiğimiz genel seçimde iktidar partisine, önceki genel seçimde ise ana muhalefet partisine oy verdiğimi de belirtmek isterim. Hani herkesi etiketlemeye, yaftalamaya pek meraklıyızdır ya, siyasetçimizle, gazetecimizle, vesairemizle, o açıdan…herhangi bir partiye mensup olmadığım gibi, çevreci görüşleri dillendireceğini düşündüğüm herhangi bir partiyi göremediğimden ülkemde, ben de her Türk vatandaşı gibi seçim vaktinde değerlendirmemi yapıp, mevcut dengeye göre oyumu kullanıyorum. Ne verdiğim oylar partizanca oy verdiğim partiyi takip edeceğim anlamına geliyor, ne de aman merkez sağa vermişim, hayatım boyunca onlara vermeye devam edeyim, ya da tam tersini yapayım gibi bir düşüncem var. Oy benim olduğuna göre istersen adımı soyadımı pusulaya yazar sandığa geçersiz oy atarım. Dolayısıyla bu da sayın Pehlivan’a merakını gidermesi için tercihlerimi nasıl yaptığım konusunda mini bir değerlendirmedir. 

Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, ‘bu arkadaş’ bir partiden değildir, sadece gazetecidir. 
Umalım ki bundan sonra siyasetçilerimiz gazetecilerle gazetecilikten para kazanan ticaret erbabının ayırdına iyi varsınlar.