Yalova Gazetesi’nin Videolu Köşesi’nde önemli isimleri ağırlıyoruz ve Yalovalıları ilgilendiren konular üzerine görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Bu kapsamdaki serimizin son konuğu ise Yalova Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi olan Kubilay Özer oldu. Yürütme Kurulu Üyesi Özer ile geçtiğimiz yıl içerisinde gerçekleştirilen ve proje koordinatörlüğünü yürüttüğü “Dirençli Kentler Çalıştayı” üzerine keyifli bir görüşme gerçekleştirdik.
“Süleyman Demirel bile davet edilmiş”
Dirençli Kentler Çalıştayı’nın Proje Koordinatörlüğü’nün alınan bir karar ile kendisine verildiğinin bilgisini veren Özer, “Aynı zamanda Kent Konseyi’nin Yürütme Kurulu Üyesiyim. Bu çalıştay’ın proje koordinatörlüğünü aldıktan sonra bütün çalışmalar bizim üzerimizden geçti” dedi. Yalova’da çok uzun zaman önce Yalova Kongresi adı altında bir kongre gerçekleştiğini hatırlatan Özer, “O kongre yapılığı zaman bizim yaşımız ufaktı ve ortaokula gidiyorduk. O kongre çok büyüktü. Biz daha sonra araştırdık ve baktık… Yaklaşık 5-6 gün sürmüş bir kongre ve Yalova’daki en ücra köyün muhtar azalarının bile katılım gösterdiği ve şehrin en tepesinin de yer aldığı bir kongre olurken, Süleyman Demirel’in davet edildiği bir açılış olmuş. Yalova’da uzun zamandır tartışılan konu olan ilimiz sanayi kenti mi olsun ya da turizm kenti mi olsun söylemleri o zaman filizlenmiş” ifadelerini kullandı. Kongrede alınan bazı kararlar hakkında konuşan Özer, “Doğu Bandının sanayi üzerine gitmesini, Batı Bandının da turizm üzerine ilerlemesi kararlaştırılmış. Nitekim de öyle oldu… Doğu Bandı tamamen sanayiye devredildi. Batı Bandı da turizmin gelişmesi için devredildi” şeklinde konuştu.
“Her şey çok değişti”
Dirençli Kentler kavramının yeniçağın bir metodu olduğunu vurgulayan Özer, “Yalova Kongresi yapıldığında ne olması gerektiği üzerine konuşuldu ve belli noktalar içerisinde çerçeve çizildi. Çok değerli bulduğum bir kongre… Sakın yanlış anlaşılmasın. Kesinlikle ikincisinin de olması lazım. Her şey çok değişti. Kanunlar değişti, toplum değişti. İnsan faktörü değişti ve her şey evirildi” dedi. Yalova’da birbirinden bağımsız bir hareket eden bir yapının olduğundan dert yanan Özer, “Bu Yalova’nın gelişiminde büyük bir sıkıntı yaratıyor. Ortak bir çatı altında buluşulamıyor. “Dirençli Kentler” kavramının ortaya çıkışı buradan oldu… Biz bunu 4 kişilik bir ekiple birlikte yaptık ve koordinatör ben oldum. Proje danışmanlığını ise Yalova Kent Konseyi Genel Sekreteri Ekran Çetintaş yaptı. Volkan Yılmaz ve Fatih Ayaz da benim yardımcılığımı yaptı. İlk fikir Erkan Bey üzerinden çıktı ve “Biz Dirençli Kentler kavramı üzerinden bir çalıştay yapalım” dedi. Daha sonra ben kendisiyle birlikte literatür taraması yaptım. Bu kavramı ele aldık ve yazılmış makaleleri okuduk. Benim 9 Eylül Üniversitesi’nden bir hocam vardı ve bununla alakalı bir kitap yazmış… O kitabı aldık, kendisine danıştık ve belli bir şablon oturttuk” dedi.
“Türkiye’de ilkler arasına girdik”
Dirençli Kentler kavramının bütün mekanizmaları bir araya topladığını açıklayan Özer, “Savaş ve göçleri işin içine aldık. Sağlığı işin içine aldık, çevreyi işin içine aldık ve afetleri işin içine aldık. Afetlerin içinde deprem, su ve sel gibi aklınıza gelebilecek bütün şeyler vardı. Akıllı Kentleri işin içine aldık ve bununla ilgili 7 masa kurduk. Bu masalar üzerinden çalışmalar yapılmasını sağladık. Türkiye’de böyle bir çalışma yapılmış mı? Yapılmış… Ama bu kadar kapsamlı ele alınmamış. Sonuç raporu bazı yerlerde çıkartılmış, bazı yerlerde çıkartılmamış. Genel bakıldığımız zaman yaptığımız bu çalıştay ile Türkiye’de ilkler arasında girdik. Bunu meyvelerini sonra gördük” ifadelerini kullandı. Çalışma gerçekleştirdikten sonra 2 ilden kendilerine telefon geldiğinin bilgisini veren Özer, “Bu çalışmayı nasıl yaptınız ve neler konuşulduğu üzerine sorular soruldu. Bende birisine telefon, birisini de internet üzerinden projemizi nasıl yaptığımızı anlattım” dedi. Çalışmanın gerçekleşmesinin kolay olmadığını ve Kent Konseyi denilince kafa karışıklığı yaşandığını söyleyen Özer, “Biz ilk geldiğimizde bize “Bu işin peşini bırakmayacağız, neler yaptığınızı takip edeceğiz” şeklinde yorumlar yapılıyordu. Bizi eleştirirken yapı hakkında bilgi olmadan eleştiriler yapılıyor. Biz buna üzülüyoruz. Kent Konseyi’nin bir fonksiyonu yok diyebilirler. Bu demokratik bir görüştür. Kent Konseylerinin siyasi ve kanuni yaptırım gücü yok. Doğru… Biz belediyelere organik bir şekilde bağlıyız ama seçimle geliyoruz. Bizim yaptırım gücümüz olmadığı için ve Türkiye’deki insanlarda kazuistik bir yapının içinde yetiştiği için hiçbir şey yapılmıyor zannediliyor ve böyle bir izlenim sergileniyor. Biz tesis yapmakla mükellef değiliz ama bunu dile getirmekle ve kamusal bir yapıyı oluşturmakla görevliyiz. Yani bizim o ortamı oluşturmamız lazım” şeklinde konuştu.
“O yapmasın, ben yapayım diyenler oluyor”
Kent Konseylerinin STK olmadığının bilgisini veren Özer, “STK gibi açılış yapalım, şurada bir kermes yapalım gibi bir durumumuz da yok. Kent Konseyleri olarak, şehirle, kentle alakalı herhangi bir noksan göründüğünde ve bize talep geldiğinde biz bununla Ar-Ge çalışması yapmak zorundayız. Yaptığımız bu çalışmayı raporlamak zorundayız. Hazırlanan bu raporu da ilgili yöneticilere vermekle mükellefiz” ifadelerini kullandı. Yöneticilere sunulan raporların dikkate alınıp alınmamasının yöneticiden yöneticiye değişebildiğini belirten Özer, “Kimi yönetici dikkate alıyor ve üzerine basa basa bu işi yapıyor. Kimi yönetici çok umursamıyor ve umursamadığından dolayı da göz ardı edebiliyor. Burada kamusal baskı devreye girebiliyor. Bu baskı gerçekleştiği zaman gayri ihtiyari olarak yapmak zorunda kalıyor. Bunu üzülerek söylüyorum; Normalde bir belediyenin ya da devlet kurumunun mecburi olarak yapması gereken bir işi biz baskı yaptığımız için yapıyor. Ama bu görünür bir şey olmuyor. Niye? Çok büyük bir olay değil. Çok büyük bir olay olduğu zaman ciddi bir kenetlenme gerekiyor. Yalova’da öyle bir sıkıntımız var. Kent Konseyleri bunları yapmak mecburiyetinde doğru… Bu noktada biz eksik kalıyoruz. Eksik kalıyoruz derken Yürütme Kurulumuz ve Başkanımızın sorumluluğundan bahsetmiyorum. Kent Konseylerini yanlış anladıkları ve farklı gördükleri için bu oluyor. Bir de Yalova gibi ufak illerde yapı biraz daha değişik. Mesela a şahsı bir işi yaptığı zaman b şahsı onu geri çekmeye çalışıyor. O yapmasın ben yapayım diyor. Ya da her şeyi kendine göre şekillendirdiyse aradan birinin sıyırılıp onun bir şey yapmasını istemiyor. Böyle olunca birliktelik oluşmuyor” diyerek dert yandı.
“Bilgi vermek istemeyenler oldu”
Bahsettiği sorunları kendisinin Dirençli Kentler Çalıştayı yapma kararını aldıkları zaman fark ettiğini açıklayan Özer, “Biz bu çalıştayı yapma kararı aldık ve bunu Yürütme Kurulu’na sunduk. Ön taslak hazırlandı ve sunumunu ben yaptım. Biz buna 3 ay çalıştık. Ne yaptık? İlgili bürokratların ve siyasilerin tamamına gittik. Bazı yerlerde ben şunu gördüm; Dirençli Kentler kavramını bilmeyenler vardı. Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Bilmeyebilir ama araştırması gerekir. Dirençli Kentler deyince sadece afet konusunu ele alanlar oldu. Bu çok komplike bir konu. İşin içine sosyoloji ve psikoloji de giriyor. 99 depremini yaşayan biri olarak söylüyorum. Bunun psikolojik ve sosyolojik yapısına hiç değinilmedi. Öyle büyüyen nesil oldu ve bunların çocukları da oldu. Biz Dirençli Kentler kavramında bunu da ele aldık. Dediğim gibi bu kavramı bilmeyenler olurken, kendi bünyesindeki bilgileri vermek istemeyenler de oldu. Bazı Belediye Başkanları bu işin hiç yapılmasını istemedi. “Biz buna destek veremeyiz, buradan çıkan sonuçları yapmak zorunda kalacağız” dediler. Onları da anlayabiliyorum. Yapılan çalışmalar ne zaman yapılırsa yapılsın, çıkan raporda ne yapılması gerektiği söyleniyor. Ama ne yapılması gerektiği söylenirken, onun maliyeti 1 Milyar Dolarsa ve onun böyle bir bütçesi yoksa bunu zaten yapamaz. O rapor çöp olur. Biz bu Dirençli Kentler kavramında iki hususaa çok iyi değindik. Bir, konsensüs… İki, kapsayıcılık” şeklinde konuştu.
Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Kubilay Özer ile Dirençli Kentler Çalıştayı’na özel olan söyleşimiz devam edecek. Bizi takipte kalın.
Haber/Göktuğ Doğukan Yüksel
Muhabir-Kameraman/Duygu Saral