Amatör bir anlayışla sahnelenen “İsveç Kibriti” oyununun ardından yayınladığı açıklamasıyla dikkat çeken Özer, “Amatör ruhla yapılan her şey, insanların kalbine daha çabuk ulaştığına inanıyorum. Kalpten kalbe geçen en güzel köprünün bu olduğunu düşünüyorum. Etkisi altına alan ve insanı bambaşka yerlere götürerek hayatını sorgulattığını çok iyi biliyorum. İşte böyle bir ruh haliyle çok uzun zaman sonra yine harman oldum. Anton Çehov’un kaleme aldığı ve sadece radyo tiyatrosu olarak bizlerle bulaşan eser ilk defa sahneye alındı. Yalova’nın altı tiyatro gurubundan biri olan ve kadınlardan oluşan bu güzel ekip, sınırlı kaynaklar, sınırlı alanla birlikte mükemmel bir oyun sahneye koymuşlar. Bir solukta izlenen, izlediğinizde sizi oyunun içine alan, tasarımlarından dekoruna kadar kendi olanakları dâhilinde en iyi şekilde hazırlanmış olan “İsveç Kibriti” beni büyüledi. Amatör ruhun en çarpıcı örneklerinden biri olarak hatırıma kazındı. Mutlu oldum ve de sevindim. Bu kentte bu ruhun ölmediğini görmek beni umutlandırdı. Ancak üzüldüm. Amatör tiyatronun desteklenmemesi, bu dostların yalnız bırakılması ve kendi hallerine terk edilmesi kafamda kocaman bir soru işareti bıraktı.” şeklinde konuştu.

Açıklamasında Yalova’nın tiyatro salonu eksikliğinin kültürün bu dalındaki gelişimi olumsuz yönde etkilediğinin de altını çizen Kubilay Özer, “Oyun, Ticaret Odası Konferans Salonu’nda oynandı. Bir tiyatro sahnesinin olmayışı ve oyuncuların, oyunlarını konferans salonlarında, söyleşi salonlarında sergilemelerini büyük bir kayıp olarak görüyorum. Yanlış anlaşılmasın, bu kentin bir tiyatro salonu var ve o salon yıllardan beri teknik sorunlar nedeniyle tehlikeli olduğu düşünülerek kullanılamıyor. Kullanılacak gibi de durmuyor. Küçüklüğümde çok fazla tiyatro oyununu orada izlediğimi hatırlıyorum. Ufak ve şirin. Yalova’ya uygun bir salondu. Yok oldu ya da yok olmaya mahkûm ediliyor. Bu şirin kentin bünyesinde altı tiyatro topluluğu, provalarını ve hazırlıklarını evlerinde, bin bir türlü rica ile kullandıkları alanlarda bazen araba garajlarında yapıyorlar. Bize ulaşana kadar yapılan hazırlıkların sonunda izlediğimiz oyunları arka planını düşünmeden eleştirip acımasızca hareket edebiliyoruz. Bu kente ne oldu bir türlü anlayamıyorum.

Bu kentin büyüklerinden dinlediğimiz hikâyelerle birlikte büyüdüm. Altınova’dan Armutlu ’ya kadar uzanan anıların sorumluluğunda eziliyorum artık. Geçmişteki dinamiklerin giderek yok olduğunu görmek ve bütün güzelliklerin saçma sapan nedenlerden dolayı bittiğini izlemek canımı sıkıyor.
Sanatsal ve kültürel gelişimin en üst sınırında var olan bu kentin, kuşaklar boyunca büyük miraslarla bizlere ulaştı. Bunlardan biri de tiyatro kültürüydü. Birçok büyük üstadın, bu kentte tiyatrolarını sergilediklerini, sadece bir kez değil defalarca sahne aldıklarını hem hatıralardan dinledim hem de gözlerimle gördüm. Galası yapılan tiyatro oyunları, sinemalar ve daha niceleri…
Sanırım bazı şeyleri düşünmemiz gerekiyor. Bu kentin barındırdığı isimlere kucak açmak ve onları desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Yalnızca sporun olmadığını, bu topraklarda sanatsal ve kültürel alanlarda da çok başarılı işlerin olduğunu görmemiz gerekiyor. Sporun yanında bu isimler de kentimizi kendi alanlarında başka şehirlerde hatta başka ülkelerde tanıtacağına inanıyorum. Çok büyük bir yerden bahsetmiyorum. Bu kente uygun, şirin ve tatlı bir tiyatro salonundan bahsediyorum. Bu kente aşık olan ve seven herkese selamlarımı iletiyorum.

Amatör ruhun köküne kibrit suyu demeden, yeniden eski Yalova’ya kavuşmak umuduyla…
SELAM OLSUN TİYATROYU YAŞATMAYA ÇALIŞAN GÜZEL KALPLİ DOSTLARA” dedi.

Editör: Rümeysa Şahin