GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar;
Anadolu Yarımadası’nın bugün için bilinen en eski adı, “ Hatti Ülkesi” dir. M.Ö. 2500- 1700 yılları arasında, Anadolu’nun hâkimi Hattiler’di. Hattiler’den sonra tarih sahnesine çıkan Hititler de din, dil, mitoloji, töre ve örf bakımından büyük ölçüde Hattiler’in etkisinde kaldılar.
Kendilerini “ Neşalılar”, kullandıkları dili de “Neşa Dili” olarak niteleyen Hititler’in Anadolu’ya hangi yolla ve nereden geldikleri henüz kesinlik kazanamamıştır. Ancak bilim adamlarının büyük çoğunluğu, Hititler’in Anadolu’ya Kafkaslar üzerinden geldikleri görüşünde birleşmektedir.
Burada ilginç olan en önemli husus, Hititler’in Anadolu’da yaptıkları eserlerin bir başka benzerinin, dünyanın hiçbir yerinde bulunmayışıdır. Dünyanın hiçbir yerinde, Anadolu dışında, Hititler’den bir kalıntıyı bırakın, Hititler’in orada yaşadığına dair en ufak bir iz yoktur.
Bizler kendi tarihimizi tam olarak bilmediğimiz gibi, Anadolu’nun geçmişini de ayrıntılarıyla bilmiyoruz. Geçmişi önemsemiyoruz, ilgi duyup araştırmıyoruz. Arkasına sığındığımız tek dayanak da, “ Bu konunun okulda öğretilmediği” oluyor. Unutmamalıyız ki, okul sadece yol gösterir; araştırıp inceleyecek olan bizleriz.
Bizim genelde ilgilenmediğimiz tarihi konulardan biri de Hititler...
Oysa Avrupalılar Hititler’i en ince ayrıntılarıyla inceliyor ve kendi tarihleriyle aralarında bir ilişki kurmaya çalışıyorlar. Bakıyorsunuz, Hitit kayıp şehirlerini yabancılar araştırıyor, Hitit kazılarını yabancılar yapıyor, Hitit tabletlerini yabancılar okuyor.
Bakın, Yunanlı tarihçi Dr. Georgios Nakracas, bu konuda neler söylüyor:
“ M.Ö. 1700 yıllarında, Hititler, Asya bozkırlarını terk ederek, Kafkasya yoluyla önce Karadeniz bölgesine akın ettiler ve daha sonra da orta Anadolu’ya yerleştiler.”
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’a göre, Anadolu’da Hitit uygarlığı döneminde: Nesi (yani Hititçe), Luvi ve Pala dilleri konuşuluyordu. Daha tabletlerin tamamı okunamadı. Seslendirmelerde zorluklar var. Son zamanlarda, ne ilgisi varsa, Japonlar da Hitit kazılarına önem vermeye başladılar. Hatta birkaç sene önce, Japon Prensi Anadolu’daki Hitit kazılarını gezmeye gelmişti. Bu kazıların arkasından ne çıkacağını doğrusu çok merak ediyorum.
Anadolu dilleri hakkında bir başka ilginç olayı da gözden kaçırmamanızı öneririm. Yeni Zelanda’da Auckland Üniversitesi bilim adamlarından Russel Gray ile Quentin Atkinson’un Evrimci Biyoloji tekniklerine dayanan araştırmaları, birkaç sene önce, İngiliz Nature dergisinde yayınlandı. İki araştırmacı Rusya’dan Britanya’ya Nepal’ den Yunanistan’a kadar dünyanın beş kıtasına yayılan Hint- Avrupa dillerinin ( Hititçe, Yunanca, Lâtince, İngilizce, Almanca, Fransızca, Sanskritçe, Kent dilleri, Farsça ve Rusça gibi dillerin tohumlarının) günümüzden 8 000 yıl önce, Anadolu’da ilk çiftçiler tarafından atıldığını ve zamanla tüm dünyaya yayıldığını öne sürdüler. Bu konuda yazılanların bir kısmı şöyle:
“...Kelimeler de tıpkı genler gibi... Uygun olan yaşıyor, olmayanlar eleniyor. Sözcükler, eğer günlük yaşamda bir ihtiyacı karşılaşıyorlarsa bir topluluktan diğerine geçiyor, kullanım olanağı bulamayan kelimelerse tıpkı bilinen hiçbir işlevi olmayan genler gibi, bastırılıyor. Bir bilgisayar programı aracılığıyla 87 dili tarayan iki bilim adamı, pek çok dilin atası sayılabilecek bir dile ait 2 449 tane temel sözcüğe ulaştı.
...Buna göre tüm Hint- Avrupa dillerinin anası, Anadolu’da tarımla uğraşan insanlar tarafından oluşturuldu. Tarım teknikleriyle birlikte doğuya ve batıya göçen bu insanlar, bugün ilk bakışta hiç birbirine benzemiyor gibi görünen dillerin de tohumlarını dünyaya saçtı. “
GlaxoSmithKline ilâç firmasının Biyoinformatik bölümünden David Searls, Gray ve Atkinson’un dil ağacının gelişimiyle ilgili değerlendirmesinin bilinen tarihi olaylarla çakıştığını söyledi.
İlginçtir, tüm dillerin anası olan tek dil fikri, daha 1876’da Britanyalı akademisyen Sir Willliam Jones tarafından ortaya atılmıştı.
Tarihi doğru olarak bilmenin ve ona sahip çıkmanın önemi açık değil mi?
ATATÜRK Diyor ki:
“ Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insanın Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
TÜRK, TÜRKÇE KONUŞUR.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!