''Ben Yoruldum Hayat...''

Hani derler ya ''neye niyet, neye kısmet!'' Aslında herşey kendiliğinden gelişti desem daha uygun olur. Zira konsantre olmuştum ve tam da o ''samyeli kokan'' konuyu işlemeyi düşünüyordum ki televizyonda o şarkı çalınmaya başlamıştı. O şarkı mı? Evet, ''Ben Yoruldum Hayat''ı söylüyordu o okşayan sesiyle sanatçı... Arkasından yine sevdiğim o şarkı geliyordu: ''Hatırla Sevgili.''

            Bunları niye mi yazıyorum? Neden böyle bir giriş yapmaya çalıştım acaba? Söyleyeyim... Hani kabak tadı verdirdi demeyin, ama işte insanı yazmaya zorluyor içindeki o duygu... İçindeki ''öteki ben'' diyor ki ille de yaz... Daha önce de belirtmiştim üstüne basa basa... ''Benim adeta coşarak yazdığım bir yazı türü vardır ki o da seyahat yazılarıdır.'' Özellikle doğada yalnız başıma isem ruhum bulutlarda gezer, etrafa bakıp dalar giderim. Buğulanmış gözlerle zamanın ötesine giderim. Dedim ya geçen Temmuz ayında çıktığım ''safari gezisi''nden dönüşte dokuz bölüm halinde yansıtmıştım duygularımı... Faka tdedim ya ''öteki ben'' bir bölümü bilerek yazmadığımı bana habire hatırlatıyordu. ''Yazsana, bak haksızlık ediyorsun!''

            ''Ben yoruldum hayat'' diyecek halim yoktu, yazacaktım, ama yazamadım. Bilmem ki nasıl söylesem... İşte bakın hala tereddütlüyüm. Hani birileri kalkıp şöyle diyebilir: ''Kardeşim bu çok özel bir konu, mahrem bir konu... Bize ne!'' Ben de o bölümü atlayıp yazılarımı köşemde yayınlamıştım ve bir de sınıf arkadaşlarımızın kurduğu o grupta paylaşayım demiştim. İlk bölümü göndermiştim... Edebiyat ve duygu ve de romantizm kokan o bölümü... Gel gör ki bir duygu paylaşımı olmamıştı. Hani güzellikler paylaşa paylaşa artar derler ya...Hani liyakat madalyası bekleyecek halimiz yok ya! Hani ''marifet iltifata tabidir'' derler ya... Fakat bir de ne göreyim, edebi üslup bakımından oldukça fakir bir yazıyı, bir başkasının yazısını göklere çıkaran paylaşımlar kendini göstermez mi!

            Peki o yazı neydi, konusu neydi diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum adeta. Söyleyeyim: Her satırı kin, nefret ve de ötekileştirme kokan bir köhnemiş ideoloji seli... Yazı diyemiyorum, zira o kavramı küçümsemiş ve incitmiş olurum. Adeta irinden bir ırmak... Tiksindirici...İçimden de şöyle diyordum: ''Altının değerini sarraf bilir diye boşuna dememişler!'' Ve biraz ileriye götürüyordum... ''Eşek yemediği otu yiyince başı şişermiş!''

            Üstüne üstlük bir de haddini bilmez Murtaza bana ileri geri laflar etmez mi! Adetim gereği böyle zavallılara, böyle çarpık zihinlilere cevap vermem doğrudan... Hani kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali başka bir edebi yazı gönderiyordum. Arif olan anlasın diye... ''Çirkefe Taş Atma Üstüne Sıçrar'' başlıklı yazımı gönderiyordum. Ve rica ediyordum:''Lütfen bu sayfaya siyaset karıştırmayın, zira ayrışmaya yol açar!'' Ama nafile...Belirtiyordum... ''Karamamba olmak bir hekime yakışmıyor!'' Bakıyordum ki uyarılarım bir sonuç vermiyor, sonunda gruptan çıkma yolunu seçerek ruhumu dinlendiriyordum adeta.

            Hani bir söz vardır: ''Ahmak gelin yengeyi halayığı sanır!'' Doğrudur, bazıları da ''karga ile oturanın yeri çöplüğün başıdır'' derler ya... Rahmetli dedem hep şu özlü sözle maksadını anlatırdı: ''Evladım eşek tavlanmakla eti yiyilmez!'' Yani insan yaşayarak öğreniyor hayatı... Söz sanırım Ziya  Paşa'ya ait... ''Altından palan vursan eşek yine eşektir!''

            Sahi yazımın başında söylediğim o ''ihmal edilen yazı'' neydi? Onu söyleyeyim, bak yine tereddütlüyüm.... O şiirle başlayıp cesaretimi toplayayım ve söylemeye çalışayım...

            ''Dediler ki ıssız kalan türbende

              Vahşi güller açmış görmeye geldim!''

             Biraz ara vereyim, zira yine gözlerim buğulandı... Allahuekber Dağları'ndaki bir tepede yatan babamın mezarını ziyarete giderken ve yaklaşırken bu şiir aklıma gelmişti. O tepeye doğru, babamın mezarına doğru yürürken bir ruh gibiydim. Ben henüz iki yaşındayken bu dünyadan göçüp giden babamın mezarının başında gerçekten de vahşi güller açmıştı.

             Yani bana ait çok özel bir konuyu burada niye anlatıyorum ki! Bilmiyorum, işte bir duygu patlaması bu...Keşke yazmasaydım, değil mi?

            İyi ki masamın hemen üzerinde de bir mendil var!