BABADAN OĞULA

Babadan Oğula Serisinin Üçüncü Konuğu: Şaban Kocacenk

Yalova’nın köklü fotoğrafçılık geçmişinin temsilcilerinden Şaban Kocacenk, Babadan Oğula serisinin üçüncü konuğu oldu.

-Karanlık Odadan Dijitale

1956 yılında kurulan Fotomerak’ın sahibi Şaban Kocacenk mesleğe olan tutkusuyla dikkat çekiyor. Kocacenk hem fotoğrafçılık serüvenini hem de sektördeki değişimleri içten bir dille anlattı.

“Her şeyin ilkini Yalova’ya biz tattırdık”

6 yaşından itibaren fotoğraf dünyasının içinde büyüyen Kocacenk, fotoğrafçılığa olan ilgisini ve deneyimlerini şu sözlerle özetliyor: “1965 yılında Yalova’da dünyaya geldim. Baba mesleğimiz olduğu için gözümüzü açtığımızdan beri sektörün içindeyiz. Bu meslekle ilgili üç kez çıraklık yaptım; bir siyah-beyaz karanlık oda, iki renkli karanlık oda, üç dijital baskı. Bu da bize şans mı oldu yoksa işimizi sevdiğimizden mi gerçekleşti, bilemiyorum. Siyah-beyaz fotoğraf çekimine 70’li yıllarda rötuşla başladım. Karanlık oda, çekim, daha sonra 80’lerde renkli fotoğraf furyası başladı. 2000 yılının başında Türkiye’de yedinci olarak dijital baskıyı Yalova’da kurdum. Her şeyin ilkini Yalova’ya biz tattırdık. 1956 yılında rahmetli babam Yalova’ya geldiği zaman, ilk karanlık odayı kuran kişiydi. Mesleğimizi severek ve aşkla yapıyoruz. Hiçbir zaman mesleğimizle ilgili yatırımdan kaçınmadık. “Bu pahalı, bunu almayalım, bu kalsın” düşüncesi bizim için geçerli olmadı. O yüzden her gün kendimizle yarışıyoruz, yeni çıkan güncel programları ve yapay zekâ gibi teknolojileri takip ediyoruz.”

“Bu meslek bizim kaderimiz”

İlk profesyonel fotoğrafını beşinci sınıfta çektiğini ve bu deneyimin kendisi için unutulmaz olduğunu söyleyen Kocacenk, “İlk profesyonel fotoğrafımı ilkokul beşinci sınıfta, sınıfın vesikalığını çekerek başladım. Öğretmenim, Şaban Cura, babama “Bir fotoğraf makinesi versin, sınıfın vesikalık fotoğraflarını çek” dedi. Ben de babama söyledim. O da kırmadı ve bana verdi. İlk fotoğrafımı böyle çektim; o zaman 11 yaşındaydım. Ama dükkâna 6 yaşımdan itibaren gidip gelmeye başlamıştım. Müşteri geldiğinde, rahmetli babam karanlık odada çalışırken ona seslenirdim. O da karanlık odadan çıkar, müşterilere ilgilenirdi. Zamanla bu işin içine girdim. Bir dönem, askerden geldikten sonra “Bunu yapmayacağım” dedim, ama kıyamadım. Emekler vardı; babam yıllarını vermişti bu işe. Sonra dedik ki bu meslek bizim kaderimiz. Pişman değiliz. Böyle bir şeye ömrümüzü verdik” şeklinde konuştu.

Tedirgin oldukları durumlardan da bahseden Şaban Kocacenk, “En çok tedirgin olduğumuz durumlar düğün çekimleri. İnsanlar en önemli günlerini bize emanet ediyorlar. Uzun yıllar boyunca aile bireyleri arasında saklanacak hatıralar, belki de elli yıl sonra hatırlanacak fotoğraflar. O yüzden bu konular çok dikkat isteyen ve çok stresli olabiliyor. Elbette, binde bir de olsa, bu tür aksaklıklar yaşanabiliyor. Ancak bu tip olayları yaşıyoruz. İşle ilgili başka bir sıkıntımız yok” dedi.

“Bir baba-oğulun birlikte çalışmasının zevkine doymuş değilim”

Kocacenk, babasıyla birlikte çalışmanın kendisi için büyük bir şans olduğunu dile getirerek, “Rahmetli babam, 13-14 yaşımdayken  en çok kızdığı nokta eski çerçeveler ahşaptı ve küçük cam çivileriyle arkadan çakardık. Bunu yaparken bazen camı çatlatıyordum. Her seferinde babam eğitim verirdi. Bu durumdan çok çektiğimi hatırlıyorum. “Yine mi kırdın camı?” diye sorardı. Ben de “Baba, ne yapayım çatladı işte” derdim. 1999 yılı Temmuz ayında rahmetli oldu, o zamana kadar uzun yıllar birlikte çalıştık. Bir baba-oğulun birlikte çalışmasının zevkine doymuş değilim. Babamla her şeyi oturur, konuşurduk. Normal bir arkadaş gibi, çok hoşgörülü bir insandı. Onunla çalışmak benim için çok keyifliydi ve her şeyi ondan öğrendim. Ticareti de öğrendim, fotoğrafçılığı da öğrendim. Sektörde en önemli şey, verilen sözlerin tutulmasıydı. 70’li yıllarda, hemen vesikalık verilmiyordu. Söz verdiğin tarihte, dakikada onu masaya koyacaksın derdi. İnsanlar programlarını ona göre ayarlıyordu. Birincisi sözünü tutmak, ikincisi de kaliteli iş çıkartmak. Biz bunlardan hiçbir zaman vazgeçmedik, hep uyguladık” diye konuştu.

“Artık herkes fotoğrafçı oldu”

Kocacenk, sektördeki değişimlerin kendisini endişelendirdiğini dile getirerek, “Aslında sektör bana göre bitti. Eski rutin işlerin çoğu yok oldu. Örneğin, 36 pozluk filmler, insanların aile fotoğrafları çektirmesi gibi işler artık yapılmıyor. İnsanlar artık kuaföre bile gitmiyor. Biometrik fotoğraflar, güzel çıkmıyor ve insanların fotoğrafa olan ilgisi azaldı. Bu durum bir süre daha devam edebilir, ama tamamen bitti demek doğru değil. Biz profesyonel çalıştığımız için müşterilerin her isteğini yerine getirebiliyoruz. Ancak beş-on yıl sonra bu durum değişebilir. Artık herkes fotoğrafçı oldu ve telefonlar üzerinden her şeyi yapmaya başladı. Gençlerin yaptığı düzenlemeler oldukça hoşuma gidiyor. Ticarette duygu yoktur. Yeni neslin bu sektörde para kazanma şansı giderek azalıyor. Ektiğinizi biçemezsiniz; yaptığınız yatırımların geri dönüşü zor. İyi iş çıkartmak için iyi cihazlar gerekiyor. Bu tür yatırımları geri döndürmek artık zorlaştı. Biz de artık bazı şeyleri alırken düşünmeye başladık. Eskiden bu matematiği yapmazdık, şimdi ise ihtiyacımız olup olmadığını sorguluyoruz” ifadelerini kullandı.

“Gençler, kendilerini iyi yetiştirmeli”

Genç fotoğrafçılara tavsiyelerde bulunan Kocacenk, “Öncelikle fotoğraf çekmeyi iyi bilmeliler. Nerede, nasıl çekim yapacaklarını bilmeleri gerekiyor. Fotoğrafta en temel öge ışıktır. Işığı kullanmayı bilmeliler. Kullandıkları cihaz hakkında da bilgi sahibi olmalılar; objektif, aydınlatma ve benzeri unsurları bilmeleri gerekir. Fotoğrafın ekrandaki görüntüsünün baskıda çok farklı olacağını anlamalılar. Bu nedenle gençlerin kendilerini iyi yetiştirmeleri ve yapacakları işe saygı duymaları gerekiyor” dedi.